İlk 10 finans merkezi arasına nasıl gireriz?
.
Neden bir uluslararası finans merkezi olmayalım? Tabii ki olabiliriz. Ancak bunun için gereken şartlar var. Bu kriterler yerine getirilirse hayal gerçek olur
Finans Merkezi hele ki uluslararası bir finans merkezi olmak kolay değil! Sadece bir bölgeyi ayırıp, buraya binalar dikerek ‘finans merkezi’ olunmuyor. Sahi, nasıl finans merkezi oluruz?
- Merkez Bankası her iş gününü ‘normal’ veya ‘istisnai’ olarak damgalamaz; değil yabancıların, yerli piyasa katılımcılarının bile anlamakta zorlandıkları; 5 ayrı ‘para piyasası’ faizi ile piyasaları yönetmeye kalkmazsa,
- Şirket tahvillerini geçtim, ‘Piyasa Yapıcılığı’ sistemi olmasına rağmen gösterge devlet tahvilinin günlük işlem hacminin 5 milyon TL’ye bile ulaşmadığı günleri yaşamazsak,
n Bonosunu satıp çıkmak isteyen yabancılar ‘faiz lobisinin elebaşı’ olarak anılmaktan kormayıp, istedikleri zaman bonolarını satabilirlerse,
- Politika yapıcıları özel bankaları ve onların yöneticilerini ‘hedef’ göstermez, bankalar ve fianan kurumları arasındaki tam rekabeti sağlayabilirsek,
- Kayıtlı ekonominin en temel ‘gereklerinden’ biri olan kredi kartlarını öcü olarak göstermek bir yana tam tersine kullanımını teşvik edersek,
- Denetim organları; yükselişlerde değil, sadece borsadaki düşüşler sonrasında ‘Kim sattı da borsayı düşürdü?’ diye soruşturma açıp, işlemlerin yanı sıra çalışanların tüm bilgilerini istemezse,
- Merkez Bankası’nın ‘döviz müdahalesinden’ kimler döviz aldı diye her seferinde soruşturmaz, eğer bir soruşturma yapılmışsa bile sonuçlarını, banka listelerini medyada çarşaf çarşaf yayınlamazsak,
- Borsada açığa satışı ‘günah’ olarak görmezsek,
- Yabancılar; açığa satmak istediklerinde ‘uptick’ kuralına uymayıp, istedikleri kadar hisse borç alabilirlerken; yerli yatırımcı açığa satacak hisse senedini borçlanamayıp, bir de açığa satışta ‘uptick’ kuralı ile negatif ayrımcılığın ‘kurbanı’ olmazsa,
- Küresel piyasalar birbirine bağlanır, finansal piyasalarda 24 saat kesintisiz işlem yapılabilirken organize türev piyasalarımız en azından öğle tatili yapmazsa,
- Yabancıların borsa ve bono gelirleri ‘0’ vergiye tabii iken, yerli yatırımcılar bonoda faiz gelirlerinden yüzde 15, hisse senedi kazançlarından yüzde 10 vergi ödemek zorunda kalmadığı bir vergi adaletini sağlayabilirsek,
- Vergi düzenlemelerimiz sık sık değişmez; doğrudan alınan vergiler, dolaylı vergilerin toplamının kat kat üstüne çıkarsa,
- Hukuk sistemimize olan güven uluslararası ölçüde güven artarsa,
- Yarım milyar euronun üzerinde yatırım maliyet olan bir enerji projesinin; yatırımının yarısı yapılmışken, sebepsiz yere Çevre Etki Değerleme (ÇED) raporu iptal edilmez, düzenlemelerin ‘aslı’ en azından projenin hayata geçmesine kadar korunabilirse,
- En yumuşak karnımız cari açığı ‘müzmin’ bir sorun olmaktan çıkarabilirsek,
- Sözleşme özgürlüğünü ve gizliliğini ihlâl etmezsek,
Neden bir ‘Uluslararası Finans Merkezi’ olmayalım? Tabii ki olabiliriz.
Bunları yapan varsa şansımız yüksek
Yabancı bir işadamı dostum sordu bana; Türkiye’ye sermayesini yabacı para olarak getirmiş, Türk Lirası’na çevirmiş, bir Türk ortağı olmaksızın (danışmanları olabilir) yerel belediyeden gerekli tüm inşaat izinlerini ‘bahşiş’ vermeden alabilmiş, inşaatını projesine uygun olarak tamamlamış, iskânını almış, yapmış olduğu inşaatını satmış, tüm vergilerini; projenin başındaki koşullarla; ödedikten sonra anapara ve kârını yurtdışına ‘sorunsuz’ olarak transfer edebilmiş bir yabancı yatırımcı var mı diye merak ediyormuş, ben de merak ettim.
Böyle birini tanıyorsanız; bu ülkenin, hem ‘yatırım yapılabilir bir ülke’ hem de gerçek anlamda ‘uluslararası finans merkezi’ olma şansımız hayli yüksek demektir.