Hükümetin ‘disiplinsiz’ seçimi
.
Hazine iç borçlanmada kanunen kendisine tanınan sınırları zorluyor. Bunda seçim döneminde yapılan harcamaların yanı sıra, küresel kriz nedeniyle “açılan paketlerin” de etkisi var. Hükümet seçim döneminde ipin ucunu iyiden iyiye kaçırdı. Bu arada kriz nedeniyle sıkışan hemen hemen herkes “baba” olarak gördüğü devlete dönünce bu yıl sonu için planlanan bütçe açığı ilk dört ayda aşıldı.
Nasıl aşılmasın? Yılbaşında kabul edilen bütçeye göre, yüzde 4 büyüyecek ve 10.4 milyar TL de bütçe açığı verecektik. “Evdeki hesap” çoktan şaştı. Cumartesi günkü Vatan’da Gülümhan Gülten’ın haberine göre; Hazine kanunen kendine tanınmış olan 11.5 milyarlık limiti de aşarak ilk dört ayda 20.6 milyar TL borçlanmış. Daha da borçlanacak. Zira hükümet bütçe açığı hedefini resmi olarak 49 milyar TL’ye çıkarmış durumda.
Hazine’nin bu sorununu çözebilmenin teknik olarak iki yolu var. İlki ek bütçe çıkarmak. İkincisi de Hazine’nin borçlanma limitini artırmak. Anlaşılan hükümet ikincisini tercih edecek. 2001 krizi sonrası Hazine’nin daha kontrollü bir borçlanma politikası izlemesi için; bütçe açığının en fazla yüzde 10 fazlasına kadar borçlanma limiti tanınmış. Hükümet bu limiti “açığın 5 katı” olarak değiştirme yolunda.
Neden limit artışı yoluna gidiliyor?
Ek bütçe sadece bu yıl sonuna kadar ihtiyaç duyulacak tutar için yapılacak ve meclisten geçmesi gerekiyor. Her ne kadar limit arttırımı için de meclise gidilse de; limit artışıyla sadece bu sene için değil; önümüzdeki yıllar için de hükümetin eli rahatlayacak. Her seferinde ek bütçe hazırlamakla, meclise gitmekle uğraşmayacak.
Hükümetin bu seçimi, mali disiplinden uzaklaşılması demek. Bir anlamda eskiye dönüş yapılıyor. Paraya mı ihtiyaç var. Vergi artırmak gibi “sevimsiz” bir seçenek yerine (gerçi krizde değil arttırmak, tersine indiriliyor) kimseye hesap vermeden; her seferinde meclise gitmeden, istendiği kadar borçlanma yapılabilecek.
Faizler üzerinde kısa vadede olumsuz bir etkisini görmesek bile, orta uzun vadede olumsuz etkilerini göreceğiz. Ekonomide hiç bir zaman kolay çözüm yok. Kolay çözüm gibi görülen kararların bedeli mutlaka bir gün ödeniyor. Ama ‘aheste aheste’, ama bir ‘şokla’...
Hem büyük resme baktığımızda, hem de geçen Cuma günü gösterge bono bileşiklerindeki hareketlere bakıldığında, bu endişenin izleri görülmeye başlandı. Gösterge bonoların bileşikleri geçtiğimiz haftaki ihaleler sonrasında yüzde 11.54’e kadar gerilemişti. Cuma günü 12.18’e kadar yükseldi. Teknik olarak 12.55 seviyelerine hatta 13.25’lere kadar bir yükseliş bile olabilir.
Gerçi hafta sonu “carry trade” olarak anılan; düşük faizli paralarla borçlanıp, yüksek faizli paralara yatırım yapma; işlemlerinin yeniden başladığı yazıldı. Eskiden bu iş için Japon Yeni kullanıyordu. Artık rahatlıkla dolar, pound hatta euro bile kullanılabiliyor. Yalnız bunun yeni bir “moda” olduğunu düşünmemek gerek. Zira 18 bileşiklerden bu yana ‘carry trade’ zaten “modaydı”. Yüzde 11.54’lere bizi bu moda getirmedi mi, ihalelere 50 milyarı aşan toplam talebi bu moda yaratmadı mı zaten?
Hükümetin yeni tercihi; bono faizlerini düşürmekten çok, yükseltecektir.
İMKB dışarıdaki düşüşe dayanabilir mi?
İMKB geçtiğimiz hafta özellikle banka bilançolarının etkisiyle, diğer borsalara oranla düşüşlere karşı daha dirençliydi. Bu direncini sürdürebilir mi? Bence zor! Yine de özellikle 30.500-33.000 bölgesinde yeni (ve sanırım büyük) pozisyon almış olanların dirayetleri bir süre daha devam edebilir.
ABD borsalarında geçen hafta başlayan “düzeltme” hareketi bu hafta da devam edecektir. İMKB de eninde sonunda bu dalgaya katılacaktır. Direnmeye devam etse de 31.950 seviyelerinin test edilmesi, direncin iyiden iyiye zayıflaması durumundaysa 30.787-31.212 arasındaki boşluğu kapatacak bir “salınımın” görülme ihtimali artacaktır. Sert yükselişler, yukarıda belirtmiş olduğum pozisyonlar için “kâr realizasyonu” anlamına gelecektir.
Dolarda kritik seviye 1.5560
GEÇEN hafta, gelişmekte olan ülkelerin para birimlerinde yükseliş yönlü bir hareket yaşandı. Bunda euronun 1.3722 seviyelerinden 1.35’in altına inmesinin payının yanı sıra, Macaristan’dan gelen haberlerin payı vardı. Macaristan başbakanı; küresel krizin yanı sıra “kendi mali krizlerini” de yaşadıklarını açıkladı. KDV oranları artırılırken, emeklilerin ve çocuk ödenekleri indirilerek krize karşı tedbir alınmaya çalışılıyor. Tüm bunlar bir taraftan da “stresi artırıyor”.
Macar Forinti’nde yaşanan gerilim, diğer gelişmekte olan ülke para birimleriyle birlikte TL’yi de etkiliyor. Etki sınırlı kalsa da 1.5660 kritik bir seviye. Eğer bu hafta içindeki kapanışlar bu seviyenin üzerinde olur ise 1.5850-1.5925 bandına doğru bir yükseliş olabilir. Geçtiğimiz hafta MB’nın 50 baz puanlık indirimi sonrasında dövizde böylesi bir yükseliş olması çok da şaşırtıcı olmasa gerek. Kapanışların önemli çoğunluğu 1.5650’nin altına kalır ise, yaz döneminde 1.48-1.52 bandının görülme ihtimali artacaktır.