Hayal kırıklığından dostluğa...
.
2001 yılıydı... Kriz Türkiye’yi vurmuş, çalışmakta olduğum bankaya el konmuş, 6 bankayla birleştirilmiş. Birleşik banka yeni sahibine devredilmek üzereyken çalıştığım bankaya el koyan TMSF; el konulan bankalara verilen Hazine bonolarının idaresi konusunda iş teklif ediyor. Ortada iş yok. Var olanlarda ben çalışmak istemiyorum. Biraz çaresizlikten, biraz kamuya da hizmet etme hevesiyle kabul ediyorum. Bunda etkisi olan bir kişi daha var, ileride onu da belki yazarım! Neyse...
‘Ankara’ya gel’ diyorlar. Yeni evlenmişim “İstanbul’da kalmak isterim” diyorum. ‘O zaman İstanbul’da bir yer bul kendine’ diyorlar, kabul ediyorum. El konulan bankalara verilen Devlet Tahvili/Hazine bonolarının konsolidasyonu, takibi işiyle iştigal edeceğim. İşim gereği TMSF adına; TMSF, BDDK, Merkez Bankası, Hazine, SPK ile koordinasyonda da yer alıyorum. Bu sırada çok değerli insanlarla tanıştım. Bir ‘İstanbul’lu bankacı’ olarak, ‘Ankara’nın olaylara nasıl baktığını öğrendim. O sıralarda tanıştım Ali İhsan Gelberi ile. Hazine’nin Kamu Finansman Müdür yardımcısıydı. Çok öne çıkmayı sevmezdi. Taa ki 2012’deki not artışı öncesinde; yatırım yapılabilir notumuzun ne zaman geleceğini tahmin ettiği Twitter mesajına kadar! “Başbakan’ın Obama ile görüştüğü gün notumuz yatırım yapılabilir seviyeye çıkarılacak” öngörüsüyle tarih yazmış, ‘Türk kâhini’ unvanını kazanmıştı!
Yüce Divan uyarısı
Benim kendisini asıl tanımam ‘mevduat devirleri’ sırasında olmuştu. Hatırlayanınız var mı bilmem ama 2002 yılının ilk yarısıydı sanırım. El koyulan bankalardaki mevduatlar, ihale ile hayatiyetlerini sürdüren bankalara devredilmişti. TMSF nezdindeki bankalarda mevduatlar var ve bunları ‘devlet tahvilleri’ karşılığında çalışır bankalara devretme kararı alınmıştı. Böylelikle TMSF bankacılık faaliyetlerinden çıkacaktı. Bu devir işinin ‘banka ayağı’ da benim sorumluluğumdaydı. Ben elimde çanta ‘mevduat pazarlıyordum’. Krizden ama az, ama çok yara almış bankalar; bu işin nasıl olacağını anlamadığından, kimse bu işe yanaşmıyordu! Bir büyük bankayı bu işe ikna etmeyi başarmıştık. TMSF yönetim kurulu yapılan anlaşmayı onaylayacağı sırada toplantıya Hazine’yi de davet etti. Hazine adına Ali İhsan Gelberi katılıyordu. Ben nasılsa her şey önceden konuşuldu diye rahat, dünyada bir ilki gerçekleştireceğimiz için de mutluydum. Toplantı öncesinde ikili muhabbetimiz sırasında Gelberi, ‘Bu işi, bu haliyle onaylarsa TMSF yönetimi yüce divana gider’ dedi. Önce anlamadım, anlattı. Devlet geleneği ve işleme biçimi gereği ‘açık ihale’ yapılmalıydı! Ben ‘zaten tüm bankaları dolaştım, bir tek bu banka kabul etti’ desem de fark etmedi.
Büyük resmi anlamaya çalıştı
Gelberi’nin uyarıları ve önerisi doğrultusunda benim tüm çabalarım çöpe gitti. Benim için büyük bir hayal kırıklığı ve kızgınlık söz konusuydu. Kızmıştım kendisine. Madem devlette böyle bir durum vardı, ben ne diye haftalar boyunca boşa kürek çekmiştim. Sonrasında mevduatların ‘ihale yöntemi’ ile devri konusunda bir altyapı hazırlandı ve yanılmıyorsam 40’a yakın ihale ile TMSF bünyesindeki tüm mevduat devredildi. Üstelik ilk birkaç başarılı ihale sonrasında; benim ilk başta ‘başarı’ olarak andığım primlerin çok çok daha altında gerçekleşti bu ihaleler. Gelberi’nin o günkü uyarısı ve inadı sayesinde hem TMSF ve Hazine çok daha az maliyetle bu devir işini halletti, hem de o gün bugündür bu konuda hiçbir şikayet olmadı, kamu ya da özel dava açılmadı!
Sonrasında çok iyi dost olduk! Aykırı düşünen, görünenin ardında ne var diye hep sorgulayan, ‘büyük resmi anlamaya çalışan, analiz eden’ bir kişi oldu. Hafta sonlarında tavla oynarken kendisinden çok şey öğrendim. Mütevazi kişiliğiyle; ben de dahil; kim kendisine bir şey sorarsa büyük bir sabırla anlatan kişi oldu.
Benim için büyük bir kayıp. Eminim dostları için de öyle...