Gümüş ve altında yükseliş nereye kadar devam edecek?
.
ALTIN ve gümüş fiyatlarındaki yükselişin sebebi para birimlerine karşı güven kaybı ve enflasyondan korunma ise fiyatlarda tırmanış sürecek. Bu durumda her iki değerli metal de diğer emtia gibi yükselecektir. Bu yükselişte herkes 1980’de (tamamen gümüş nedeniyle) 850 dolara çıkan altın fiyatını enflasyonla bugüne getirerek 2.400 dolarları buluyor ve bunu hedef olarak konuşuyor. Eğer bu mantık doğruysa, bugünlerde 43 dolarda olan gümüşün fiyatının 140 dolarlara çıkması gerekiyor.
Herkes altının tarihi rekorlarını konuşurken gümüş nereden çıktı diyebilirsiniz. Anlatayım.
1980 yılının Ocak ayında kontrat bazında gümüşün onsu 48.70 dolara, spot piyasada da 50 dolara yükselmişti. Hunt biraderlerin finans tarihine “gümüş harflerle” geçen muhteşem manipülasyonları sonrasında 1974 yılında 3 dolarlarda seyreden gümüşün onsu 1980 yılında zirveye ulaştı. Hunt biraderler çok sayıda rakibinin canını yakınca, hem “oyunun kuralları” değiştirildi, hem de bu manipülasyonları sürdür(e)memeleri için her türlü önlem alındı.
Sonraki yıllarda gümüş yeniden 3.5 dolar/ons seviyesine inerken , 1975-2005 yılları arasında ortalama 6.45 dolar seviyelerinde işlem görmüş. Son 5 yılda, özellikle de 2008 yılında ABD’de iki adet borsada işlem gören yatırım fonunun (BigF Exchange traded Fund (ETF)) kurulmasıyla başlayan süreçte gümüş, altının ciddi bir alternatifi haline geldi.
2008 yılının ilk gününden geçtiğimiz Cuma gününe kadarki performanslarına baktığımızda gümüşün, altın karşısındaki performansı ortaya çıkıyor. 2 Ocak 2008’den bu yana geçen 857 işgününde altın yüzde 78.5 değer kazanırken aynı dönemde gümüş yüzde 188.6 yükselmiş . Altına oranla iki katından da fazla bir değer artışı.
Bu yükseliş devam edecek mi? Eğer ki değerli metallerin ardındaki yükselişin sebebi para birimlerine karşı güven kaybı, enflasyondan korunma ise cevap “evet” olacak. Bu durumda her iki değerli metal de diğer emtai gibi yükselecektir. Bu yükselişte herkes 1980’de (tamamen gümüş nedeniyle) 850 dolara çıkan altın fiyatını enflasyonla bugüne getirerek 2.400 dolarları buluyor ve bunu hedef olarak konuşuyor. Eğer bu mantık doğruysa, bugünlerde 43 dolarda olan gümüşün fiyatının 140 dolarlara çıkması gerekiyor .
1.500 dolardan bakılığında altında yüzde 60’lık bir yükseliş potansiyeli var. Aynı bakış açısıyla bakıldığında da gümüş 45 dolardan 140 dolara yükselmesi yani yüzde 210’luk bir artış kaydetmesi demektir. Aslında bu hedef seviyeleri çok da hayali değil. Neden derseniz... Altının ons fiyatının gümüşün ons fiyatına bölünmesiyle ulaşılan ve adına “AGU paritesi” dediğim parite 1980 yılında 17 seviyelerindeymiş. Yani 17 gram gümüş vererek 1 gram altın alınabiliyormuş. “Hayal seviyelere” gelindiğinde de parite tam olarak 17.1’e denk geliyor ki bu durumda yukarıdakilerin çok da afaki tahminler olmadığı düşünülebilir!
Gelin bu varsayımları şimdilik bir yana bırakarak bu iki değerli metalde ne olabilir olan bakalım. 1.477 seviyesini aşan ve de haftalık kapanışını 1,486.30’dan yapan altında ilk hedef 1.530-35 bandı. Ancak asıl hedef (eğer Fed herhangi bir yorumda bulunmazsa) 1.585’lerin test edilmesi.
Altında böylesi bir yükseliş olurken, gümüş gerçekten tarihi rekorunu kırabilir mi? Son yıllarda altına görece olarak bu denli yüksek performans göstermiş olan gümüşün en azından bu hafta içinde 43.75 seviyelerini görmesi yüksek olasılık. Hareketin daha da devam etmesi durumunda yeni rekorlar işten bile değil. Ancak ben 43.75 seviyesinden sonra gümüşte aşırı dikkatli olunması, yükseliş trendine eşilk edilecekse de dar “zarar durdurma /stop loss” seviyeleriyle işlemlerin yapılması gerektiğini düşünüyorum!
Yeni başkanın ilk demeci önemli olacak!
Merkez Bankası’nda görev devir teslimi yarın yapılacak! Başkan Yılmaz görevini yeni başkan Başçı’ya devredecek. İçeriden bir başkanın atanmış olması, son “garip politika karışımında” ağırlıklı söz sahibi olan Başçı’nın göreve getirilmiş olması piyasalarca “ılımlı” karşılandı.
Atama sürecinin bir öncekine benzememesi, eski başkanın görev süresi içinde gerçekleşmesi sürecin olumlu yönleri. Umarım gelenek oluşturur. Piyasalar son dönemdeki politikaların sürdürüleceğini bekliyor. Bekliyorlar beklemesine de bu politikaların çok da fazla “piyasa dostu” olduğunu söylemek zor. Kaldı ki bu politikaların başarılı olduğuna dair de elde henüz net bulgular yok. Bir yandan kredi hacmi artmaya devam ederken, diğer yandan cari açık için alındığı söylenen/düşünülen önlemler çok da istenen sonuçları vermiş gibi görünmüyor. Bu konuda dikkatimi çeken birkaç noktayı paylaşmakta fayda var.
Dolar/TL kuru geçen yılı 1.5440, gösterge bono bileşik faizleri de yüzde 7.10’dan kapatmış (Yılın hemen başında yüzde 6.79’a kadar geriledi). Onca hengame sonrasında geçtiğimiz Cuma günü dolar/TL kuru 1.5130’a gerilerken gösterge bono bileşik faizi yüzde 8.60’dan kapandı (Nisan başında 9.14’ü gördükten sonra). Alınan önlemlere rağmen cari açığı daraltıcı olacağı varsayılan kur cephesinde bir arpa boy yol alınmayıp, tersine geri adım atılmış gibi görünürken, faiz tarafında ise hiç yoktan ek maliyetlere katlanmak zorunda kalınmış durumda.
Denebilir ki “1 dolar + 1 euro sepeti” bazında durum pek de öyle değil. Aynı dönemde sepet yüzde 2.49 değer kaybederken, faizlerdeki yükseliş yüzde 21.1’i bulmuş. Kısacası attığımız taşlar pek fazla kurbağa ürkütmemiş, üstüne üstlük kurbağaların sayısı da artmış! Tüm bunlar göz önüne alındığında yeni politikanın “mimarı”, “yeni başkan” Başçı’nın görevi devir aldıktan sonra yapacağı ilk açıklamalar önemli olacak. Yaşanan bu “sorunlara” bir çözüm üretebilecek mi? Yapacağı ilk açıklamalar bir yandan ileride uygulanacak müstakbel politikalar, diğer yandan da Merkez Bankası’nın bağımsızlığından ne anladığı açısından önemli olacak!
Dikkatle izlemekte fayda var!