Fazla naz IMF’yi usandırdı!
.
Gelişmiş ülkelerin IMF’ye verdiği ’ufak tefekleri ayak altından çekme’ görevi gereği neredeyse Türkiye’nin tüm taleplerine evet diyen IMF, artık bu “umutsuz aşka” bir nokta koymaya karar verdi. Bunca tavize ve “uyumlu” politikaya tağmen Türk tarafı bir türlü “evet” demeyince dün IMF de nişanı attı!
Geçtiğimiz yıldan bu yana “IMF anlaşması yüzde 50 ihtimalle olmayacak” diyen benim için gelinen dünkü haber çok da sürpriz olmadı.
Piyasaların ve iş dünyasının ilk tepkileri “olsun, biz IMF’siz de yolumuza devam ederiz” şeklinde oldu. Ederiz tabii ki, neden etmeyelim. Son iki yılda da bunu yapmadık mı? Yaptık yapmasına da son iki yılda piyasaların önünde bir “havuç” vardı: olası bir IMF anlaşması. Hükümetin biraz da hoyratça kullandığı bu havuç artık yok. Hükümet her başı sıkıştığında “olası” IMF anlaşmasına sarıldı. Hatta 2009’un son günlerinde Başbakan “...artık gün, hafta... bu iş burada çözülecektir diye düşünüyorum ve arkadaşlardan cevap bekliyorum” diyerek anlaşmayı muştulayarak finansal piyasalar için yılın “süper” kapanmasına yardımcı olmuştu.
Bundan sonra kendi yağımızla kavrulacağız. IMF çıpası ortadan kayboldu, AB çıpası kendi başına kalıyor, bize gerek yok. Kala kala elde bir tek Orta Vadeli Program (OVP) ve Mali Kural kaldı. Her ikisi de yeni ve test edilmiş değiller. Hele ki mali kural. Daha çarpanları, kim tarafından denetleneceği bile belli değil. Kaldı ki bu kural henüz masa başında hazırlanmış ancak sahada test edilmiş bir denklem değil.
Peki bundan sonra neler olabilir?
Piyasaların dünkü tepkisi bekle-gör idi. Aldatmasın!
IMF anlaşmasının olmadığı bir durumda Türkiye olarak küresel fonlara ulaşma konusunda sorunlar yaşamamız söz konusu. Bu da dönüp dolaşıp iç borçlanma faizlerine yansıyacaktır. IMF anlaşmasının olmaması belki de en fazla iç borç maliyetini vuracaktır.
Yükselen enflasyon ortamına bir de IMF çıpasının yokluğu eklenince bu sene Merkez Bankası’na çok iş düşecektir.
Reel sektörün küresel finans sisteminden bulacağı fonların miktarı azalırken göreli maliyeti de artacaktır.
Yurt dışındaki olumsuz gelişmeler bizi çok daha fazla etkileyecek, volatiliteyi çok daha fazla arttıracaktır. Özellikle IMF Başkanı Kahn ve “felaket tellalı” Roubini’nin son günlerde yeniden dile getirdikleri “çift dip” senaryoları gerçekleşecek olur ise, oralardaki dalgalanmalar bize tsunami olarak gelecektir.
Yine de kur cephesinde dramatik gelişmeler beklemek yanıltıcı olabilir. Zira Merkez Bankası halihazırda finans sistemine net borç veren durumunda. Böylesi bir ortamda kimse oyunu bozmak, kurlarda gereksiz bir strese yol açmak istemeyecektir. Taa ki; diğer Doğu Avrupa başta olmak üzere; gelişmekte olan ülkelerde bir hareketlenme olana kadar...
Borsa cephesi olayı olabildiğince göz ardı etmeye çabalayacak, olumsuz etkileri mümkün olduğunca görmemezlikten gelmeye çalışacaktır. Nereye kadar, hep beraber göreceğiz.
Hükümet açısından ehven bir durum bile ortaya çıktı denebilir. Artık kamu harcamaları konusunda elini kolunu bağlayacak bir “gözetmen” de olmayacak. Önümüz seçim. İster erken, ister zamanında. O zamana kadar karışan görüşen pek olmayacak.
Sonrası mı?
Sonrası Allah kerim...