Dolarda düşüş sürecek mi?
.
Dünyanın sıfır faizli paraları “ikiledi”. ABD’den sonra Japonya da yüzde 0.1 olan faizlerini yüzde 0-0.1 arasına çekti. Japon Merkez Bankası’ndan böylesi bir karar beklenmiyordu. Durgunluktan çıkmayı bir türlü başaramayan, bir de üstüne üstlük değerlenen yen sorunuyla boğuşan Japon ekonomisi için 10 baz puanlık bir indirimi bile umut haline geldi. Pratikte faizlerin sıfırlanması anlamına geliyor.
“Faiz sıfırlamasının” Japonya’nın derdine deva olup olmayacağını göreceğiz. Ancak bu politikanın Amerika’ya yetmediği aşikâr. Yetmedi ki ABD ekonomisi toparlanamıyor diye Fed’in “2. Bedava Para” kampanyasının başlaması gündeme geldi.
21 Eylül’de yapılan son Fed toplantısından bu konuda net bir karar çıkmadı ancak beklenti 2-3 Kasım’da yapılacak toplantıya kaldı. Bu toplantıdan 1 trilyon dolarlık yeni bir tahvil alım programının çıkması bekleniyor. Her ne kadar son günlerde bu rakamın 500 milyar dolara kadar gerileyebileceği raporlara yansımış olsa da yine de “taze kan” beklentisi piyasaları coşturdu.
Hisse senedi piyasaları kritik seviyelere gelirken, dolar euro karşısında 1.39’lara dayandı. Altın 1.350 dolarla tarihi rekor kırarken, gümüş de 1980’den bu yana en yüksek seviyesine çıktı.
‘Dolar bollaşacak’ beklentisi doların değerini düşürünce, karşısındaki herşeyin değeri yükseldi. Başka bir deyişle dolarla satın alınan her şeyin fiyatı arttı . Hatta hem Fed alacak diye hem de faizler daha uzun bir süre ‘sıfırda’ kalacak diye ABD devlet tahvilleri bile tarihi düşük seviyelere kadar geriledi.
Gelişmekte olan ülkeler de sıfırlanan bedava paradan nasibini aldılar. İMKB’nin de aralarında bulunduğu hisse senedi piyasaları yeni zirvelerine çıkarken devlet tahvillerine talepler ciddi oranda arttı. Filipinler’in yaptığı bir bono arzına, arz miktarının 13.5 katı talep gelmiş.
Böylesi bir iştah, gelişmekte olan ülke para birimlerini daha da “değerli” hale getirdi. TL de bunlardan biriydi. Her ne kadar diğer gelişmekte olan ülke para birimleri de değer kazansa da TL’nin değerlenmesi daha hızlı ve fazlaydı.
Bunun ardındaki en önemli sebepler; 12 Eylül referandumu sonrasında Haziran (!) seçimlerinden de tek parti hükümeti çıkacağı beklentisi kuvvetlendirmesi ve Başbakan Erdoğan’ın “Güçlü TL onurumuzdur” söylemiydi. Böylesi bir söylem yabancı yatırımcılar için adeta “doping” etkisi yarattı ve girişler son 1-2 haftada hızlandı.
Paritedeki hareketin de etkisiyle dün dolar karşısında 1.4150’ye kadar değer kazanan TL de şimdiki hedef 1.4075 seviyesi. Paritedeki 1.3895-1.3915 seviyesi kritik bir direnç seviyesi. Bu seviyelere gelinmesi ya da aşılması durumunda 1.40’lı seviyelere gelinme ihtimali artacaktır.
Genelde ihracatçılara ama özellikle de euro ile ithalat yapıp, dolar ile ihracat yapanlar için zorlu günlerdeyiz.
Dolarla borçlanmış ya da ithalat yapanlar için ise keyifli. Bu keyfin çok da uzun sürmeyebileceğini düşünen kişi ya da kurumlar var ise onların en azından kısa vadeli ihtiyaçları için bu seviyelerden döviz kurlarını hedge etmek çok da kötü bir fikir olmayabilir. Zira paritede 1.2650’den başlayan son hareket oldukça kısa zamanda 1.3890’a kadar yükseldi. Bu yükselişin bir düzeltmesi mutlaka gelecektir. Böylesi bir düzeltme de doğal olarak dolar/TL kurlarına yansıyacaktır. Her ne kadar ihracatçıları çok rahatlatacak kadar ol(a)masa da...
1.4075 de aşağı yönde kırılırsa mı? 1.3770 ve 1.3070 seviyeleri resmin içine girecektir.