Çin İzlenimlerim – II
.
Geçtiğimiz hafta yaptığım ve özellikle ekonomisine dair ilk kısmını dün aktardığım izlenimlerime daha çok günlük hayata dair olanlarla devam etmek istedim...
-Doğu konukseverliği Çin’de var. Kendinizi çok rahat hissediyorsunuz.
-Arabalar genellikle beyaz, gri/füme, siyah veya lacivert. Kıyafetleri de öyle. Daha önce Güney Kore ziyaretimde de dikkatimi çeken bu noktayı sorduğumda, doğu insanının göze batmak istemeyen mütevaziliği ile açıkladı Çinli evsahiplerimiz.
-Domates yemeklerde sebze olarak kullanılsa da minik domatesler meyve olarak servis ediliyor.
-Yemekte ağız şapırdatmak son derece normal. Zira noodle çorbasını başka türlü “içmek” neredeyse imkânsız! Yemek bitiyor kimse kimseyi beklemiyor. Neredeyse hiç kimse birbirine iyi akşamlar demeden ayrılıyor.
-“Beyju” (52 derecelik Çin şarabı, daha çok İtalyanların Grappa’sına benziyor) seramonisi sonsuz. Herkes ile ayrı ayrı içmen lazım. Önce onlar, sonra sen dolaşıyorsun masadaki her kişiyi. Masa kalabalıklaştıkça içilen alkol artıyor! Şarhoşluğu da uzun sürüyor!
-Karşılaştıklarında ve sohbetin ilerlediği sıradaki “Ha ha hhahha”yı çözemedim. Sordum bir cevap alamadım. Farkında bile değillerdi adeta bu sesi çıkardıklarının...
-Dün de yazdığım gibi ya bitmek üzere ya da bitmis ama içi dolmamış, boş durumda çok bina var. Yeni başlayan ya da 2-3 katı çıkmış inşaat yok denecek kadar az. Otobanlar hariç! Çin toparlıyor, toparlayacak diye bekleyenler için kötü haber!
-Şehirler puslu ve tozluydu. Hava kirliliği çok ciddi boyutta. Gezdiğim Şangay, Zhengzhou (Cincou) ve Bejing arasında en temiz hava Şangay’da en kötüsü de Cincou(ğ) daydı.
-Enerji sıkıntısından dolayı şehirlerdeki “süs ışıkları” akşam saat 6’da açılıp, 10’dan sonra kapanıyor. Sokak lambaları bile azaltılıyor. Gece şehirler bayağı “loş” ancak güvenlik konusunda (Beijing metrosu hariç, orada hırsızlığa karşı uyarıldık!) her hangi bir sorun hissedilmiyor.
-İş hayatında kadınlar azınlıkta. Bir iş yemeğinde 15 erkek, 1 kadın vardı.
-Havalanına girişte çakmaklar alınıyor. Kapalı yerlerde; bir kaç istisna hariç sigara içmek serbest. Havaalnındaki sigara içme odalarındaki “sebil çakmaklar” ilginçti.
-Arabaların arka camları siyahti. Herhalde eski komünist zamandan kalma gizlilik ya da bugünün bir “prestij sembolü”.
-Çok zenginler parfüm kullanıyormuş. Onlar dışında parfüm kulanılmıyor. Ne girişteki free shop’ta, ne de AVM’lerde (Şangay’daki IFC adlı benim şu ana kadar gördüğüm en lüks markaların bir arada bulunduğu AVM de bile parfüm, deodorant satılan bir yer yoktu!) Erkeklerin parfüm kullanması eşcinsel olmakla eş değer tutuluyormuş. Kadınlar bile pahallı olduğu için kullan(a)mıyorlarmış.
-Bejing metrosunda kartla giriş yapılıp, çıkarken de kart makinaya sokuluyor. Tek kullanımlık plastik kartlar çıkış terminalleri tarafından geri alınıyor! Hem kaçak yolculuğu engellemek mümkün olurken, diğer yandan da çevreci bir yol izlenmiş oluyor.
-Bejing metrosunda hareket halindeyken süreklilik arzeden reklemı ilk kez gördüm. Adeta bir TV ekranı izler gibiydi!
-Üst geçitlerin altından “U” dönüşü yapılması bana komünist zamandan kalma Moskova’yı hatırlattı.
-Düğünler ve anlaşmaların öğlen 12’den önce yapılıyor olmasının uğur getireceğine inanılıyor. Bu nedenle düğünler öğleden önce yapılıyor!
Bunlar ilk kez gittiğim Çin hakkındaki ilk izlenimlerim. Çok geç gitmişim. Onu farkettim. İş dünyasındaki, belki de herkesin Çin’i görmesi bence şart!
Benim gibi geç kalmayın derim...