Artık tribünlere dönebilirim!
.
Bu yazıyı yazmazsam aklım kalacaktı. Geçtiğimiz sezon; adı uyuşturu ile anılmış bir teknik direktörün takımın başına getirilmesi nedeniyle; Fenerbahçe futbol takımını desteklemeyeceğimi sezonun en başında eşe dosta ilan etmiştim.
Altı yaşında bir kızım var. Yarın öbürgün uyuşturucuya dair bir konuda tavır koymam gerektiğinde kızımın “Ne yani, senin tuttuğun takımın başına da bir zamanlar böyle bir teknik direktör getirmişlerdi” dese ne yaparım diye düşündüm. Verebileceğim net cevaplarım yoktu. Ben de en azından “ama ben de tepkimi o sene takımımı desteklemeyerek” göstermiştim diyebilme adına böyle bir karar almıştım.
Ola ki Daum bu sene de takımın başında kalsaydı, bu sene de Fenerbahçe futbol takımını desteklemeyecektim. Haa yine geçen sene olduğu gibi Fenerbahçe’nin; basketbol, atletizm ve Avrupa’da üstün bir başarıya imza atan bayan voleybol takımı gibi diğer branşlarını bir taraftar olarak desteklemeyi sürdürecektim. Derdim Daum’un orada olmasındaydı. Neyse ki Daum gönderildi de yerine benim gönül rahatlığıyla destekleyeceğim Aykut Kocaman göreve geldi
Aslında bu yazının başlığı “Söz kültürü, sözleşme kültürü” olacaktı.
Neden mi? Tüm bu olayda tepkim aslında sadece Daum’a da değildi. Onu tercih eden yönetime de tepkiliydim. Dünya üzerinde onbinlerce teknik direktör varken, Fenerbahçe gibi büyük bir kulübün futbol takımının başına “rol model” olacak kişi olarak bula bula daha önceden gönderdikleri Daum’u mu buldular diye kızgındım.
Geçen senenin faturasını teknik patrona kesmeye karar veren yönetimin bir başka hatası daha ortaya çıktı. Fenerbahçe yönetimi; Beşiktaş’ın Ertuğrul Sağlam’ı gönderdiği kadar kolay kurtulamadı bu işten.
Daum sözleşmesine istinaden, görevine son verilmesi durumunda ortaya çıkacak tazminatta ısrarcı oldu. Bursaspor’u bu sezon şampiyon yapan Sağlam öyle miydi? Kendisinden memnun olunmadığı söylendiğinde, herhangi bir tazminat talebi olmaksızın ve tek kötü söz söylemeden görevini bıraktı.
Aradaki fark da burada zaten. Ertuğrul Sağlam bir Türk olarak “söz“ ile hareket etti. Daum ise tam bir Alman gibi, “sözleşmeye” göre davrandı. Fenerbahçe’nin izlediği yıpratma politikaları ne kadar işe yaradı bilemem ama Daum sözleşmeden aldığı güçle hareket etti ve kendisini memnun edecek bir tazminatı koparmayı da başardı.
Anlamadığım bir başka konu da bu sözleşme meselesi. Sözleşme yapılırken, neden başarı kriterleri net olarak belirtilmez ve bunlar tutturulamadığı takdirde de hangi koşullarla “ayrılığın” gerçekleşeceği net olarak sözleşmeye konmaz? Yok eğer kriterler belirtildi ve sözleşmeye konulduysa, neden sözleşme dışı çözümler arandı?
Aslında Fenerbahçe bu tutumu ile bir yandan kendi diğer yandan da Türkiye’nin itibarına zarar veriyor. Daum’a reva görülen bu muameleyi öğrenen kaliteli yabancı teknik direktörler ve futbolcular Fenerbahçe’ye gelirken kılı kırk yaracaklar veya normalde razı olabileceklerinin çok daha üzerinde bir para isteyemecekler mi?
Sadece Fenerbahçe’ye mi, diğer takımlara, hatta diğer spor branşlarına gelecekler için de geçerli olacak bu. Ya da her sözleşme, Beşiktaş’ın Del Bosque’si gibi FIFA’ya gidecek ve bizim aleyhimize sonuçlanacak.
Mesele sadece futbol ile de sınırlı kalmayacak. Daum gibi medya önünde olan birisine yapılan bu muamele Türkiye ile iş yapan ya da yapmak isteyen bir çok işadamının kafasında soru işaretleri yaratacaktır.
Ne zaman öğreneceğiz ödemeyi düşünmediğimiz ya da ödeyemeyeceğimiz senedin altına imza atmamayı, attıysak da bunun gereklerini yerine getirmeyi?
Korkarım ancak, bizde neredeyse “kutsal” olan söz kültüründen, anglo-sakson dünyadaki gibi sözleşme kültürüne geçebildiğimiz zaman öğreneceğiz..!