Adanalı yazardan bir şehir fantezisi... Bereketli toprakların yeni edebiyatçısı Ünal: 'Kemal'lerin izinden gitmek istiyorum
Muzafferin Ölüm Uykusu kitabının yazarı Zekeriya Ünal Çukurova'nın bereketli topraklarının yeni nesil yazarları arasında dikkat çekiyor. Yazım serüvenine öyküyle başlayan Ünal, " Yeni öyküler yazmak, yeni kitaplar yayınlamak ve daha çok okura ulaşmak istiyorum. Yaşar Kemal’lerin, Orhan Kemal’lerin doğduğu bu bereketli topraklarda yeni bir edebiyatçı olarak onların izinden gitmek niyetindeyim." diyor.
ÖZLEM ATİLA /gazetevatan.com
Tıp literatüründe ‘Osteogenesis Imperfekta’ olarak geçen, Türkçe’de ‘Cam Kemik Hastalığı’ olarak adlandırılan genetik bir rahatsızlıkla dünyaya gelen Zekeriya Ünal’ın hayat hikayesi birçoklarına ilham olacak nitelikte. Muzaffer’in Ölüm Uykusu kitabıyla adından söz ettiren Ünal hikayesini, hayatının dönüm noktalarını gazetevatan.com için anlattı.
ÖZEL BİR İLGİYLE BÜYÜTÜLDÜM
Zekeriya Ünal “Adana’da 29 Ocak 1988’de, soğuk bir kış akşamında Osteogenesis Imperfecta, Türkçe adıyla “Cam Kemik” hastası bir bebek olarak dünyaya gözlerimi açtım” diyerek başlıyor hikayesini anlatmaya:
“Annemin hamileliğinin son aylarında bir tür anomaliye sahip olduğum anlaşılmış, ama tıp bugünkü kadar gelişmediği için sorunun ne olduğu bulunamamış. Annem ve babam tabii ki bu duruma hazırlıksız yakalanmış, ama bugün durup geriye baktığımda benim için ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarını düşünüyorum. Özel sektörde çalışan bir baba ve ev hanımı bir annenin tek çocuğuydum. Gerek çekirdek ailem, gerekse de geniş ailemiz tarafından özel bir ilgi ve alakayla büyüdüm.”
ÇOCUKLUK VE GENÇLİK YILLARIM OKUYARAK GEÇTİ
“Hastalığımdan dolayı kemiklerim çok sık kırılıyordu. Sadece esnediğimde ya da hapşırdığımda bile vücudum zarar görebiliyordu. Hayatımın bu dönemi hastane, alçı ve kaynayan kemiklerle geçti desem yeridir. Bağışıklık sistemim düşük olduğundan mikrop kapmam ve hastalanmam çok kolaydı. Bedenim gelişemediği için yürüyemeyeceğimi de anlamıştım.” diyen Zekeriya Ünal, çocukluk çağıyla birlikte yaşıtlarından farklı olduğunu fark ediyor:
“Yaşıtlarımla birlikte sokakta oynayamıyor, hoplayıp zıplayamıyordum. Dört yaşında okumayı söktüm ki hayatımı iyi yönde değiştiren şey de bu oldu. Tam bir kitap kurdu olan annem sayesinde kitapları ve dergileri keşfettim. Okudukça daha fazlasını istiyordum. Daha çok bilgi… Bazen boyumdan büyük bir ansiklopedinin içine gömülüp bir bütün gün sıkılmadan onu okuyabiliyordum. Çocukluğum ve ilk gençliğim okuyarak geçti.”
‘BEN BURADAYIM’ DİYEBİLMEK İÇİN YAZIYORUM
Çocukluk yıllarını okuyarak geçiren Zekeriya Ünal, hayal gücünün derinliklerini keşfederken bir noktadan sonra, “Ben de bir şeyler yazmalıyım” dedi ve böylece yazarlık serüveni başladı. Adana coğrafyasının yazarlık sürecindeki etkilerini şöyle anlatıyor:
“Dünyayı tanımaya başlayan insan bir noktadan sonra hayatına anlam katacak bir amaç aramaya başlıyor. Bende de öyle oldu. En iyi yaptığım ve yaparken en keyif aldığım şeyin yazmak olduğunu keşfettim. İlk gençlik yıllarımdan itibaren öyküler, denemeler, düzyazılar yazmaya başladım. Yazdıklarım bazı yerel gazete ve dergilerde yayımlandı. O dönemde Hürriyet Gazetesi Çukurova Eki’nin Genel Yayın Yönetmeni rahmetli Sinan Tanyıldız’dı. Yazılarımın noktasına virgülüne dokunmadan kendi köşesinde yayınlardı. Yazma konusunda bana cesaret veren Sinan ağabeyi özlemle anıyorum. Muzaffer’in Ölüm Uykusu adlı kitabım 2010 – 2019 yılları arasında yazdığım 17 öyküden oluşuyor. Adana’nın köklü yayınevi Karahan Yayınları tarafından basıldı. Kitabım tüm kitapçılarda satışta. Beni kitap yazmaya yönelten şeye gelince; sanırım ilk insanlar mağara duvarlarına neden resim yaptılarsa ben de o sebepten yazıyorum. Kendimi ifade edebilmek için, kendi hikayelerimi anlatabilmek için, “ben buradayım” diyebilmek için.”
BECEREBİLDİĞİM KADAR YAŞIYORUM
Zekeriya Ünal pek çoklarına göre ‘zor’ denebilecek bir hayat sürerken, hayallerinin peşinden gitmeyi ihmal etmedi ve çocukluk hayali olan yazarlık serüvenine ‘Muzafferin Ölüm Uykusu’ ile başladı. Hayatının her anını dolu dolu yaşayan Ünal’ı kimi zaman imza gününde, kimi zaman bir kafede muhteşem bir tatlının tadına bakarken ya da ünlü bir ismin yanında poz verirken görebilirsiniz. Sosyal medyayı da aktif olarak kullanan Yazar yaşam motivasyonunu ‘Mutlu olmaya çalışıyorum’ diyerek mutluluğun çabalayarak elde edilen bir duygu olduğunu anlatıyor:
“Hayatın birincil amacının “mutlu olmak” olduğunu düşünmüyorum. Dolayısıyla yaşarken de “şimdi mutlu olmalıyım” diyerek yaşamıyorum. Hepimizin bildiği gibi hayat acılarla, üzüntülerle, adaletsizliklerle dolu. Yaşadığımız acılar bazen bizim tahammül seviyemizi aşabiliyor. Öncelikle bu gerçeği kabullenmek gerek. Ardından, önümüzde iki seçenek beliriyor: Ya hayatla tüm bağlarımızı koparıp, yorganı başımıza çekip ağlayacağız ya da savaşmaya, yaşamaya devam edeceğiz. Ben bunu yapmaya çalışıyorum, becerebildiğim kadar…”
ÇUKUROVA’NIN USTA YAZARLARININ İZİNDEN GİTMEK İSTİYORUM
Çukurova coğrafyasında hayat bulan ve dünya çapında üne kavuşan usta yazarları örnek aldığının altını çizen Ünal, “Muzaffer’in Ölüm Uykusu insanlık için küçük ama benim için büyük bir adım.” diyor ve hedeflerini şöyle anlatıyor:
“Yazarlık serüvenine ve edebiyat dünyasına attığım ilk adım olarak bende yeri her zaman ayrı olacak. Ama elbette bu bir son değil, başlangıç. Yeni öyküler yazmak, yeni kitaplar yayınlamak ve daha çok okura ulaşmak istiyorum. Yaşar Kemal’lerin, Orhan Kemal’lerin doğduğu bu bereketli topraklarda yeni bir edebiyatçı olarak onların izinden gitmek niyetindeyim. Bunun dışında, yaklaşık 13 yıldır Adana Büyükşehir Belediyesi’nin bir personeli olarak şehrime katkı koymaya ve kedim Simba’ya babalık yapmaya devam edeceğim.”
ADANA MODERN BİR DÜNYA KENTİ
Medeniyetler beşiği Adana toprakları birçok roman ve hikayeye konu olurken bu topraklar üzerinde yaşamanın büyük bir ayrıcalık olduğunu ifade eden Zekeriya Ünal sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Adana, Batı ile Doğu arasında köprü görevi gören, hem batılı hem de doğulu bir şehir. Yoğun göç alan bir şehir. Dolayısıyla bazen insanların aklında bu şehir hakkında yanlış fikirler oluşabiliyor. Örneğin; Adanalılar koyu esmer, küfürlü konuşan, güneşe ateş eden, adliyede kavga çıkaran insanlar olarak görülebiliyor. Oysa gerçek Adanalılar olarak gayet düzgün bir Türkçeyle konuşuruz. Sürekli güneşe ateş de etmeyiz. Şaka bir yana, Adana kültüre, sanata, bilime değer veren, modern bir dünya kentidir.”