“Bu yazıyı Özgecan’a ithaf ediyorum”
Her gün şiddet haberleri duymaktan bıkkınlık geldi. Şiddete maruz kalmayan neredeyse yok. Anne-babalar, kadınlar, çocuklar, öğretmenler, öğrenciler, hayvanlar, ağaçlar... Sürekli bir öfke ve ardından gelen vurma, yaralama, öldürmeler... Böylesine şiddet sarmalının içinde insanın ruh sağlığını koruması bile zor. Son günlerde üniversite öğrencisi Özgecan’ın canına kasteden bu ilkel dürtünün nedeni nedir? Nasıl bir insan bu kadar canileşebilir? Bu sorular, akıl ve vicdan sahibi herkesin sorması ve cevabını araması gereken sorulardır.
Beyin nasıl şiddet üretir?
Basitçe açıklamak gerekirse, beynimizde doğuştan gelen iki temel dürtü “saldırganlık” ve “haz”dır. İlkel beynimizin bu dürtülerini beynimizin “düşünen” bölümü kontrol eder. Bu da yaklaşık olarak 20’li yaşlarda belirli bir olgunluğa ulaşır. Dürtüleri kontrol etme becerisi oldukça zor ve zahmetli bir iştir. Bu gerçeği dikkate aldığımızda, ergenliğin sonuna kadar çocuklara verilecek eğitimin çok önemli olduğunu söyleyebiliriz.Bu nedenle, doğuştan itibaren çocuklara verdiğimiz mesajlar, değer aktarımları, kişiliğe yaptığımız yatırımlar bilinç altına yerleşir ve gelecekteki olası davranış biçimlerini ve davranış bozukluklarını da belirler. Öyle görünüyor ki, çocuklara verdiğimiz mesajlar ve yaptığımız değer aktarımları ya yanlış ya da işe yaramamış.
Çocuklarda şiddet davranışı neden ortaya çıkar?
Öfke duygusu doğaldır ve hepimiz zaman zaman öfkelenebiliriz. Ancak, abartılı, süreğen ve özellikle de başkasına zarar vermeye dönüşen öfke duygusu normal değildir. Büyüme ve yetişme sürecinde, sürekli engellenmiş, kendini ifade etme fırsatı verilmemiş, duygusal olarak beslenmemiş, şiddete maruz kalmışçocukların içlerinde büyüttükleri öfke, sonraki yıllarda beklenmedik durumlarda şiddete dönüşebilmektedir. Özellikle vicdan duygusunun (acıma, başkasının duygularını farketme, başkalarına karşı duyarlı olma vb.) gelişimi insan olmamızda büyük öneme sahiptir. Vicdan gelişmediğinde kişi hem kendisi için hem de çevresi için büyük bir tehlike haline gelir. Bir anlamda insan olarak varolamayanlar vahşi ve cani olarak varolabilirler. Öyle görünüyor ki, bazıları insanlaşma sürecini tamamlayamamışlar.
Şiddet toplumumuzda neden bu kadar yaygın?
Toplumsal olarak sorunlarımızı, “uzlaşma kültürü” ile çözmeyi değil “çatışma ve şiddet kültürü” ile çoğaltmayı başarıyoruz. Toplum bireylerinin de bu dinamikten etkilenmemesi mümkün değil. Üstelik de kişilik zemininde “antisosyal” eğilimleri olanlar bu toplumsal şiddet kültüründen çok daha fazla etkilenirler. Genel olarak bakıldığında, toplumumuzda şiddeti besleyen bir çok faktör bulmak mümkün.
- Politikacıların toplumu germe yetenekleri
- Toplumsal olarak bilimsel ve entelektüel sermayemizin çok zayıf olması
- Sanatsal duyarlılık ve birikimin bireylerin ruhsal dünyasında yeterince karşılık bulmaması
- Eğitim kurumlarımızın insan yetiştirmedeki belirgin başarısızlığı
- Anne-babaların çocuk yetiştirme konusunda “içgüdüsel ana-babalıktan” öteye geçememiş olması
Şiddet nasıl önlenir?
Şiddeti önlemek, sadece anne-babaların çocuk yetiştirme davranışları ve polisiye tedbirlerle yapılabilecek bir şey değil. Sonuçta, toplumsal olarak şiddet kültürü bir sarmaldır ve şiddetin şiddeti doğurduğu da açıktır. Bu nedenle, öncelikle bu sorunu bireysel boyutta değil, toplumsal boyutta ele almak ve uzun vadeli politikalar geliştirmek gerekir. Geliştirilecek politikaların da rasyonel, bilimsel ve insani temellere dayanması şart. Toplumsal bir dönüşüm ve değişim sürecine ihtiyacımız var. Tüm toplum kesimlerinin sorumluluk alması ve bu soruna çözüm odaklı yaklaşması çok önemli.
Birkaç öneri:
- Politikacıların göstermelik konuşmalar yapması değil, soruna çözüm üretecek adımlar atması gerekir.
- Toplumda güven, adalet ve umut duygularının güçlendirilmesi gerekir.
-Eğitim sisteminin “sınav odaklı” anlayıştan, “insan odaklı” bir anlayışa ne yapıp edip geçmesi gerekir.
-Anne-babaların çocuk yetiştirme konusunda bilgi ve birikimlerinin arttırılması gerekir.
- Suç işleyenlerin, cezasız kalmayacağını en açık şekliyle görebilecekleri bir hukuk düzeninin kurulması gerekir.
- Özgecan’a kıyan ilkel ve cani ruh(suz) en ağır cezayı almalıdır. Eğer toplum vicdanında karşılık bulmayacak bir ceza verilirse, toplumun güven, adalet ve umut duyguları bir kere daha büyük bir darbe daha almış olacaktır. Sanırım Özgecan da bizlere haklarını helal etmeyecektir.