Olumsuz bir yaklaşım olduğunu kabul etmemize rağmen neden kişisel önyargılarımızdan kurtulamayız? Bu tür soruları sormak insanı anlamak için oldukça önemli. Buradan hareketle önyargıların düşünce dünyamızdaki yeri hakkında saptamalar yapmak da mümkün.
Önyargı deyince aklımıza hep kötü şeyler gelir. Karşımızdakine haksızlık ettiğimizi, onu tanımamızı engellediğini, ilişkilerimizi ve iletişimimizi zorlaştırdığını söyleriz. Önyargılı insanları eleştirip durur ve onlardan çoğu zaman rahatsız oluruz. Aslına bakarsanız çoğu da doğru ve haklı düşüncelerdir. Sonuçta, önyargılarımız pek de övünülesi şeyler değildir.
İlginç olan şudur ki, hakkında ne kadar olumsuz düşünürsek düşünelim, yine de önyargılardan kendimizi kurtaramayız. Hemen hemen herkesin hafızası, bilinç altı, az ya da çok çeşitli önyargılarla doludur. Ülkeler, kişiler, olaylar hakkında önyargılarla dolu değerlendirmeler yapmak hepimiz için geçerlidir.
Önyargılı olmamızın nedeni nedir?
Beynimiz açısından temel prensiplerden biri de, yaptığımız davranışların bir şekilde işimize yarıyor olması gerekliliğidir. Başkalarına kötü de gelse, ortaya koyduğumuz davranışları sürdürmemizin nedeni, o davranıştan bir kazanç elde etmemizdir. Diyebiliriz ki, aslında beynimiz ve zihnimiz, belirli önyargıları ısrarla sürdürüyorsa, bundan ne tür bir kazancının olduğunu anlamamız gerekir.
Önyargılarımızın özellikleri ve bize kazandırdıkları nelerdir?
Önyargılarımızın bize sağladığı kazançlardan bazıları şunlardır:
Önyargılar düşünmenin kısa yoludur: Kişi, durum ve olaylarla ilgili çocukluktan itibaren sıkça duyduğumuz ifadeler çoğu zaman bilinçaltına kodlanır. Bu kodlamalar, benzer durumlarda devreye girerek bizi düşünme zahmetinden kurtarır. Hangi durum karşısında ne düşüneceğimiz önceden belli olduğundan, yeni düşünce üretmek ve karşılaştığımız durumu çözümlemek zorunda kalmayız.
Önyargılar hızlı ve otomatik tepki pilotudur: Önyargılar temelde bilinç altına kodlanmış düşüncelerden üretildiği için otomatik olarak devreye girerler. Karşılaştığımız yeni kişi ve durumlar karşısında, varlığımızı ve benliğimizi risklere karşı korumak için hızlı ve kestirme yoldan devreye girerler. Böylece, anında tedbirimizi almış ve tepkimizi vermiş oluruz.
Önyargılar karşımızdakinin tanımlanmasını kolaylaştırır: Beynimiz, karşılaştığı yeni kişi ve durumları mutlaka tanımlamak ve bu yolla belirsizlikten kurtulmak ister. Bu nedenle, karşılaştığımız her yeni kişi ve durum bizim için bir risktir. O nedenle, geçmişten gelen ve zihnimizin ara sokaklarına yerleşmiş önyargılar bu tanıma işini kendiliğinden yapar. Böylece, biz kişi ya da durumun bizimle uyumluluğunu görmüş oluruz. Bize uyan durumlara daha yakın, uymayan durumlara ise daha uzak hissederiz.
Önyargılar yeni durumlara karşı kendimizi güvende hissettirir:?Varoluşumuzun en temel ihtiyacı belki de kendimizi güvende hissetme ihtiyacıdır. Güvende hissetmek de, her zaman makul sayılabilecek yöntemlerle olmaz. İşte, önyargılar tam da bu aşamada devreye girer. Önyargılara geçmişin izleri, kültürün birikimi ve sayısız insanın biriktirdiği bilgiler sinmiştir. Dolayısıyla, kolaylıkla hayatımızdaki yerini almasına izin veririz. Önyargılarımızla gerçekçi olmasa da, mutlu ve güven dolu bir ortamda hissedebiliriz kendimizi.
Önyargılı olmak iyi bir şey mi?
Önyargılarımız bir şekilde bazı açılardan hayatımızı kolaylaştırsa da, çoğu zaman zihinsel körlüğe yol açar. Hayatımızı önyargılar üstüne kuramayız. Önyargılarımız düşünce süzgecimizin deliklerinin büyük ya da küçük olmasına bağlıdır. Süzgecin delikleri küçüldükçe önyargılar artar ve hatta bir süre sonra dogmatikleşir. Düşünce süzgecimizin deliklerinin küçük ya da büyük olması ise bize bağlıdır. Eğer, bu süzgecin geçirgenliği zayıfsa hayatımız hiç de kolay olmayacaktır. Önyargılarımızın hissettirdiği sahte güven ortamındansa, gerçeklerin hissettirdiği risk ortamında hayata dokunarak yaşamak daha tercih edilesi bir durumdur. Sonuçta, ayaklarımızı yere sağlam basmak önyargılardan daha işe yarar bir yaklaşımdır.