Ölümü anlatmak zordur; özellikle de bir çocuğa... Genelde yaptığımız sorularını geçiştirmek ve tatmin edici olmayan cevaplar vermektir. Oysa bu doğru değil! Çocuğunuzun yaşını dikkate alarak doğru ve gerçekçi bilgiler vermeniz gerekir. Aileden biri vefat ettiğinde üzülür diye sanki hiçbir şey olmamış gibi davranmamalısınız...
Sevilen bir kişinin kaybı hepimiz için zor bir sürecin yaşanmasına neden olur. Ölüm gerçeği, birçoğumuz için bilinen ama bilinmesine rağmen bizi çok da huzursuz eden bir durumdur. Çocuklar da ölüm kavramı ile bir şekilde tanışırlar.
Bu süreç genellikle okul öncesi dönemde başlar. Merak ederler, kaygılanırlar, şaşırırlar... Özellikle de yakınlarının kaybından ve yalnız kalmaktan korkabilirler.
Küçük yaşlarda iken ölümün gerçeğini tam olarak kavrayamayan çocuklar ilkokul yıllarında ölümün geri dönüşü olmayan bir süreç olduğunu daha iyi anlarlar. Ölüm gibi bir kavramı çocuklara anlatmak gerçekten de bir çok yetişkini oldukça zorlar. 5-6 yaşlarından itibaren çocuklar anne-babaları terletecek şekilde bir çok soru sorar ve onları sıkıştırmaya başlar:
- Ölmek ne demek? Ölünce ne oluyor? Ölenler nereye gidiyor?
- Anne, siz ölecek misiniz? Ben sizden ayrılmak istemiyorum.
- Ölünce Allah bizi cezalandıracak mı?
- Ben hiç büyümek istemiyorum, çünkü büyükler ölüyor.
Çoğu zaman hiç beklenmedik anlarda sordukları bu sorular ebeveynleri telaşlandırır ve şaşkına çevirir. Bu soruların nerden akıllarına geldiğini merak eder ve acaba bir sorun mu var diye endişe ederler.
Hatalı yaklaşımlar neler?
Gelişimsel süreç içerisinde çocuklar bir şekilde bu tür kavramlarla tanışır ve merak ederler. Bu sürecin iyi yönetilmesi gerekir. Ancak, bizim kültürümüzde ebeveynler kendi kişisel dünyalarında da ölüm kavramını çözümleyemedikleri ve kafa karışıklığı yaşadıkları için çoğu zaman çocuklara sağlıklı cevaplar vermek yerine hatalı yaklaşımlar sergileyebilmektedirler. Hatalı yaklaşımlara örnek verecek olursak;
- Çocuğun sorularını geçiştirmek ve tatmin edici olmayan cevaplar vermek.
- Abartılı ve ayrıntılı açıklamalar yaparak kafa karıştırmak.
- “Toprağın altına gömülür.”, “İyilik yapanlar cennete, kötülük yapanlar cehenneme gider.”, “Çok uzun bir uykuya daldı.”, “Allah iyi insanları yanına alır” gibi çocuğun algılaması zor olan ve kaygısını azaltmak yerine artıran açıklamalar yapmak.
Hangi ortamda ve nasıl anlatılmalı?
Ölümle ilgili yapılacak açıklamalar, çocuğun yaşına, kişisel hassasiyetlerine, ölümle ilgili sorularının kaynağına göre değişebilir.
Henüz aileden birini kaybetmemiş bir çocuğa yapılacak açıklama ile aileden birini kaybetmiş bir çocuğa yapılacak açıklamalar farklı olabilir. Hatta, bir hastalığa bağlı olarak ortaya çıkan ölüm ile beklenmeyen bir anda gerçekleşen ölümün açıklaması da az çok farklı olur.
Süreç her ne olursa olsun, yapılacak açıklamalarda birkaç ilkeye uygun hareket etmek gerekir. Bu ilkeleri şöyle özetleyebiliriz:
- Aileden birinin kaybı söz konusu olduğunda, sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranılmamalı. Çocuğun üzüntü ve hüzün duygularına şahit olmasında bir sakınca yok. Ancak, aşırı ağlamaların ve kendini yerden yere atmaların olduğu sahnelerin içinde olması da doğru değil.
- Açıklamayı yapacak kişinin çocuğa yakın ve duygu kontrolüne sahip biri olması gerekir. Üzüntü duyuyor olmak başka, duygusal yönden abartılı ve kontrolsüz olmak başka. Bu nedenle, çocuğa açıklama yapacak kişinin, sakin, kontrollü ve kafası karışık olmayan birisi olmalı.
- Çocuğun yaşı dikkate alınarak, doğru ve gerçekçi bilgiler verilmeli. Ancak bu bilgilendirmede gereksiz ayrıntılara girilmemeli. Ayrıntılar, çocuğun zihnini netleştirmek yerine yeni sorularla daha da karışmasına neden olabilir.
- Ölüm, bir hastalık sonrasında ya da çocuğun şahit olmadığı bir anda gerçekleşmişse, kişinin hasta olduğu, hastanede olduğu gibi açıklamalar yapılarak çocuğun hazırlanması sağlanabilir.
- Açıklamalarda, ölümün doğal bir şey olduğu, tüm canlılar için geçerli olduğu söylenebilir. Bir ölüm yaşamadığı halde bu tür sorular soran bir çocuğa, ölümün genellikle çok uzun yıllar sonra olduğu da ifade edilebilir.
- Yapılan açıklamadan sonra çocuğun duyguları bastırılmamalı, yaşamasına izin verilmeli.
Sürekli sorular sorarak müdahalede bulunulmamalıdır. Konuşmak isterse dinlenilmeli, yeni sorular sorarsa cevaplamalı ama konuşmak istemezse de zorlamamalı.