Çağlar’ın üyeliği BDDK’yı karıştırdı!

Haberin Devamı

TÜRK bankalarının küresel ekonomik krizde ayakta kalmasını sağlayarak herkesin saygısını kazanan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nu (BDDK) sıkıntı bastı! Sıkıntının nedeni ise halen ataması yapılmayan yeni üyenin statüsü... Hatırlanacağı üzere Üst Kurul’un iki üyesinden Ahmet Şirin’in görev süresi Haziran’da, Hüseyin Al’ınki ise Temmuz’da dolmuştu. Boş olan Kurul üyeliklerinden birisine Ziraat Bankası eski genel müdürü Can Akın Çağlar atanırken, diğer üyelik için herhangi bir atama yapılmadı.

Atamanın gecikmesinin nedeni ise kurum içi teamüller. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda “Üyelerin Atanması” başlıklı 84. Maddesinin (d) bendinde “... Üyelerden en az birisinin hukuk fakültesi mezunu, birinin ise Kurumda başkan yardımcısı, ana hizmet birimi yöneticisi veya meslek personeli olarak çalışmış olması şarttır” deniliyor. Özetlersek Üst Kurul’a atanacak üyelerden birisinin içeriden diğerinin ise dışarıdan olması şartı aranıyor.

Teamüllere göre, Kurum’da meslek personeli olarak görev yapan eski bankalar yeminli murakıbı Hüseyin Al’ın yerine “kurumiçi kontenjanı”ndan birinin atanması gerekiyor. İşte sıkıntı da burada başlıyor. Bazı hukukçular Çağlar’ın, geçmişte bankalar yeminli murakıbı olarak görev yapması hasebiyle bu atamanın “kurum içi” kontenjanı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini öne sürüyor. Karşı görüşte olanlara göre ise Can Akın Çağlar’ın ataması ‘Kurum içi’ kontenjanı kapsamında değerlendirilemez. Çünkü Çağlar’ın murakıp olarak görev yaptığı yer Kanun’da belirtilen kurum yani BDDK değil, Hazine Müsteşarlığı. Dolayısıyla deneyimli bankacı Kanun’da belirtilen “Kurum’da meslek personeli olarak çalışmış olmak” şartını sağlayamadığı için ataması “kurum dışı” olarak değerlendirilmeli.

BDDK’da genel kabul gören bu teze göre yeni atanacak üyenin “kurum içi kontenjanı”ndan olması gerekiyor. Bu durumda boş kalan üyelik koltuğuna ya 10 yılını tamamlamış BDDK çalışanlarından birisi ya da BDDK’da 10 yıl çalışmış ve sonras ayrılarak özel sektöre geçmiş bir isim oturacak. Hükümet Yüksek Askeri Şura’da tüm baskılara rağmen teamüllere uymayı tercih etmişti, bu defa da aynı şey olacak mı? Hep birlikte göreceğiz...

***


Dexia Denizbank’ı satar mı?

Dexia Grubu 2006’da satın aldığı Denizbank’ı satar mı? Piyasada uzun süredir tartışılan ve cevabını herkesin merak ettiği bu soru şimdilerde daha yüksek sesle sorulur oldu. Aslını sorarsanız satış dedikoduları küresel krizin patlak verdiği 2008’de başlamıştı. Hatta o dönemde bazı banka yöneticilerinin bilinçli bir şekilde bunu gündeme getirmeye çalıştığına da şahit olmuştum. Ancak bu defa durum oldukça ciddi gözüküyor. Satış dedikodularının gündeme gelmesinin nedeni de Dexia Grubu’nun Yunanistan’da uğradığı büyük kayıplar...

Yunan bankaları hariç portföyünde en fazla Yunan devlet tahvili bulunduran banka olan Dexia, bu yüzden oldukça sıkıntılı günler geçiriyor. Yılın ilk çeyreğinde sadece 69 milyon euro kar elde eden Dexia, açıkladığı ikinci çeyrek sonuçlarıyla herkesi şoke etti. Belçika- Fransa Bankası borç krizindeki Yunanistan’ın kurtarılmasındaki payı ve kendi toksit varlıklarından kurtulma operasyonları nedeniyle 4 milyar euroluk dönem zararı açıklayınca ‘satış dedikoduları’ da yeniden alevlendi.

Elimizdeki verilere göre Dexia’nın Türkiye’deki bankası Denizbank oldukça başarılı bir yıl geçiriyor. Ocak- Haziran döneminde 40 yeni şube açan ve 700 genç bankacıyı işe alarak adeta krize meydan okuyan Denizbank, yılın ilk altı ayında 426 milyon lira da kar elde etti. Hakan Ateş’in kaptanlığında oldukça başarılı bir performans sergileyen Denizbank, gösterdiği performans ile Dexia Grubunun en değerli varlığı olduğunu bir kez daha gösterdi. Ancak Dexia’nın para eden ve satabileceği de tek yatırımı olduğu için ister istemez tüm gözlerin de çevrildiği yer Esentepe oluyor. Kulislerde bir süredir Abu Dhabi Ulusal Varlık Fonu ile Rus Sberbank’ın bankayla yakından ilgilendiği konuşuluyor. Bu nedenle geçen hafta Bloomberg HT’ye bağlanan Sberbank Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Sergey Gorkov’un açıklamalarını doğrusu ben çok önemsedim. Bence siz de önemseyin...

***


Kamu devine Londralı Banker Darbesi

Kamu bankalarının teftiş kurulları ne işe yarar? Bu kurullar Siyasi baskı ve sürgünlerin gölgesinde görevlerini ne kadar ifa edebilirler? Bir süredir zihnimi kurcalayan bu sorunun cevabını geçen hafta Ankara’da aldım. Nasıl mı? İsterseniz bunu size temsili bir hikâyeyle anlatayım: Olayımız Ankara’da geçiyor. Son iki senede gösterdiği performansla herkesin dikkatini çeken kamu bankamız sektörün pek de alışık olmadığı bir iş yapıyor ve yabancı bir bankadan Hazine müdürü transfer ediyor. Genç bankacı bu güzide bankamızda kısa zamanda önemli işlere imza atıyor ancak yapılan bazı işlemler bankanın teftiş kurulunu kuşkulandırıyor. Süreci mercek altına alan müfettişler Ankara- Londra hattındaki bazı işlemler nedeniyle bankanın zarara uğradığını tespit ediyor. Bunun üzerine Teftiş Kurulu müfettişleri hemen bir rapor yazarak durumu önce banka yönetimine ardından da BDDK’ya bildiriyor. Parlak bankacı sürecin sıkıntıya girdiğini görünce işten ayrılıyor. Ancak bu durum hakkında dava açılmasını engelleyemiyor. Bankanın adını sakın bana sormayın. O kendini gayet iyi biliyor...

DİĞER YENİ YAZILAR