Azerbaycan’dan 330 dolara alınan doğalgaz için İran 505 dolar istiyor.Ankara’nın ‘Doğalgaz fiyatlarında indirime gidin’ çağrısına uzun zamandır kulak tıkayan Tahran yönetimi ile gerilimin neden tırmandığı anlaşıldı. Azerbaycan’dan 330, Rusya’dan 400 dolara alınan doğalgazın bin metreküpünü İran, Türkiye’ye 505 dolardan satıyor. İran’dan geçen yıl 8 milyar metreküp gaz alan Türkiye’nin ekstra ödediği fatura 800 milyon doların üzerinde.Uluslararası enerji analizcilerinin verdiği bilgiye göre Türkiye şu anda en pahalı gazı İran’dan alıyor. İran gazının bin metreküpü için 505 dolar ödeyen Türkiye, aynı doğalgazı Rusya’dan 450 dolara, Azerbaycan’dan ise 330 dolara alıyor. Rusya’dan alınan gazda bile yüzde 10’luk indirim yaptıran ve fiyatı 400 dolar civarına çeken Türkiye, İran uzlaşmadığı için Tahkim’e gitmek zorunda kaldı.Aradaki fiyat farkının bu kadar büyük olmasının altında ise 1996’da yapılan doğalgaz anlaşmasında belirlenen fiyat formülü yatıyor. Türkiye, o dönemde petrol fiyatları son derece düşük olduğu için fuel oil ve diğer bileşenleri baz alan bir anlaşma imzaladı. Dönemin şartlarına göre makul görünen ancak yıllar içinde Türkiye aleyhine işleyen anlaşmaya göre İran her yıl Türkiye’ye 10 milyar metreküp doğalgaz vermeyi taahhüt ediyordu. Ancak aradan geçen süre içinde formül Türkiye aleyhine işledi ve yeniden pazarlığı gerektiren bir fiyat farkı oluştu. Rusya indirim yaptıTürkiye bir süredir fiyatın uluslararası piyasaların oldukça üzerinde oluştuğuna dikkat çekerek, İran yönetiminden fiyat indirimi talep ediyor. Zira aradaki fiyat farkı yüzünden Türkiye, İran ’a bu yıl 800 milyon doların üzerinde fazla ödeme yaptı. İran’dan alınan gazın miktarı 2011 yılında 8 milyar metreküp civarında gerçekleşti.Benzer bir anlaşmanın 1997 yılında Rusya ile imzalandığını hatırlatan enerji sektörü uzmanları, “Rus doğalgazının fiyatı da bir dönem oldukça yüksekti. Ancak hükümet Ruslarla yeniden masaya oturdu ve yapılan sıkı pazarlıkların ardından fiyatlarda ciddi bir indirim sağlandı. İran yönetimi ise Erdoğan hükümetinin bu konudaki tüm çağrılarını şu ana kadar kulak arkası etti. Ankara’nın indirim taleplerine sürekli olarak ‘hayır ’ yanıtını verdi. Dolayısıyla İran gazının fiyatı diğer ülkelerin oldukça üzerinde kaldı” yorumunu yaptı.Anlaşmazlıklar olabilirAdının açıklanmasını istemeyen bir enerji uzmanı gelişmeleri şöyle değerlendirdi:“Ülkeler doğalgaz alım fiyatı konusunda zaman zaman anlaşmazlıklar yaşayabilir. Türkiye şu andaki mevcut fiyatın çok yüksek olduğunu ve bunun uluslararası piyasalar seviyesine indirilmesi gerek- tiğini düşünüyor. Bu konuda uzun süredir Tahran yönetimiyle de görüşmeler yürütüyor. Bu görüşmelerden bir netice alınamadığı için de Tahkim’e gidiyor.Uluslararası piyasalarda doğalgazın metreküp fiyatı 400 dolar seviyesinde. Eğer fiyat bunun çok üzerinde gerçekleşmişse bunun revizyonunu istemek doğal.”İRANLI BAKAN KASIMİ: Yasal sınırlama var indirim yapamayızİran Petrol Bakanı Rüstem Kasımi, Türkiye’nin doğalgazdaki indirim talebinin Uluslararası Tahkim’de görüşüleceğini söyledi. İran basınında yer alan haberlere göre, Kasımi Türkiye’nin talebine ilişkin açıklamasında, “Doğalgazın mevcut fiyatından razı olmayan Türkiye’nin indirim talep ettiğini” bildirdi.Türkiye’ye satılan doğal gazda indirime gidilmesinde yasal sınırlamalar olduğunu belirten Kasımi, İran’ın Uluslararası Tahkim’de elindeki delilleri ortaya koyacağını, tarafların görüş alışverişinde bulunacağını ifade etti. Rüstem Kasımi, “İran, Türkiye’ye ihraç ettiği doğalgazda yasal izin olmadan indirim yapamaz” diye konuştu.8 milyar metreküple en büyük müşteriyiz ama indirim yapmıyorİran 27.5 trilyon metreküp doğalgaz rezervi ile Rusya’dan sonra dünyanın bilinen en büyük ikinci rezervine sahip. Buna karşın doğalgaz üretimi son derece kısıtlı. Üretilen doğalgazın çok önemli bir bölümü de ülke içinde tüketiliyor. İran, ambargo nedeniyle ürettiği doğalgazı sadece iki ülkeye, Türkiye ve Ermenistan’a satıyor. Türkiye’ye yılda ortalama 8 milyar metreküp doğalgaz satan İranlılar, Ermenistan’a ise 2007 yılında yapılan hat üzerinden yaklaşık 1 milyar metreküp doğalgaz satışı gerçekleştiriyor.İran-Türkiye doğalgaz hattının kapasitesi 10 milyar metreküp. Ancak İranlılar ülke içi talebin yüksek olmasını gerekçe göstererek bu rakamın altında gaz veriyor. Bu da yetmezmiş gibi çoğu zaman politik gerekçelerle gaz vermekten kaçınıyorlar.Diplomatik gözlemciler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ’ın Lübnan gezisi sırasında ve sonrasında doğalgaz akışının durduğuna dikkat çekerek, “Tahran yönetimi doğalgazı yeri geldiği vakit bir silah olarak kullanmaktan da çekinmiyor ” yorumunu yapıyor.Son 42 yılın soğuğu ama gaz sıkıntısı yokEnerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, doğalgaz tedarikiyle ilgili olarak, “Son 42 yılın en soğuk yılını geçiriyoruz, olumsuz hava şartlarına rağmen doğalgaz tedarikinde herhangi bir sıkıntımız bulunmamakta” dedi.Yıldız, ülkede doğalgaz sıkıntısının yaşanıp yaşanmayacağı sorusuna, “Son 42 yılın en soğuk yılını geçiriyoruz. Olumsuz hava şartlarına rağmen doğalgaz tedarikinde herhangi bir sıkıntımız bulunmamakta. Batı hattında, İran hattında zaman zaman düşüşler olacaktır. Bildiğiniz gibi son 3 gün içerisinde Avrupa’da 160’a yakın kişi soğuktan donarak öldü. Çok ciddi kış şartları var ve doğalgaz miktarlarında zaman zaman inişler görüyoruz. Ukrayna Bakanıyla konuştuk, Rusya ile konuştuk bunların tedariki sağlanıyor. Ben doğalgazla alakalı herhangi bir sıkıntı öngörmüyorum” cevabını verdi.
Amerika Birleşik Devletleri ve AB tarafından finansal ablukaya alınan İran yönetimi çareyi yurtdışında banka satın almakta buldu. Acemler; Rusya Federasyonu, Beyaz Rusya ve Türkiye’de banka satın almak için temaslara başladı. Tahran yönetiminin bazı Türk işadamları kanalıyla Ankara’da nabız yokladığı öğrenildi.Nükleer programı yüzünden ABD ve Batı ülkelerinin hedefi haline gelen İran’ın etrafındaki ekonomik çember giderek daralıyor. ABD Başkanı Obama’nın 31 Aralık’ta imzaladığı başkanlık genelgesiyle sertleşen ekonomik kuşatma AB’nin bu ülkeden yaptığı petrol ithalatını durduracağını açıklamasıyla daha da şiddetlendi. Amerikan yönetiminin ülkenin üçüncü büyük bankası İran Ticaret Bankası’nı da yasaklı finansal kuruluşlar listesine eklemesiyle uluslararası finansal sistemden tecrit edilen İranlı banka sayısı 23’e yükseldi.Obama yönetiminin İran Merkez Bankası’nı da hedef alan yeni yaptırımları ve Brüksel’in petrol ithalatını durduracağına dair açıklamaları ülkedeki makro ekonomik dengeleri de derinden sarstı. İran para birimi Riyal son bir ayda yüzde 30 değer kaybetti. Enflasyon ise yüzde 10 ’lardan 20’lere yükseldi. Gelişmeleri kaygıyla izleyen vatandaşların döviz büfelerine yığılmasıyla İran Merkez Bankası, Bank Markazi’nin rezervleri son bir ayda yaklaşık 1 milyar dolar eridi.Halen Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) dönem başkanlığını yürüten İran dünya petrol rezervlerinin yüzde 10’una, doğalgazının ise yüzde 16’sına sahip. Her gün 3.5 milyon varil hampetrol üreten İranlılar bunun 2.5 milyon varilini ihraç ediyor. Petrol ve doğalgaz satışı ülke gelirlerinin yüzde 60’ını oluşturuyor. Dolayısıyla petrol satışı ve buradan sağlanacak gelirlerin ülkeye aktarılması Tahran rejimi açısından hayati öneme sahip.Hal böyle olunca İranlılar da uluslararası finansal sistemden kopmamak ve para transferlerini sürdürebilmek için yurtdışına açıldılar. Banka satın almak için Rusya Federasyonu, Beyaz Rusya gibi ülkelerde temaslarda bulunan Acemlerin rotayı çevirdikleri ülkeler arasında Türkiye de yer alıyor. Bazı Türk işadamlarıyla görüşmelerde bulunan İranlılar diğer taraftan da Ankara’da bürokratik kurumlarda nabız yoklamaya devam ediyor.Aslında Acemler uluslararası yaptırımlar daha gündeme bile gelmeden 2006 ve 2008’de Türkiye’de banka kurmak veya satın almak için bir takım girişimlerde bulunmuştu. Ancak İranlılar işi ağırdan alınca görüşmelerden bir sonuç alınamamıştı. Ankara’daki bürokratik çevrelere göre uluslararası yaptırımlar yüzünden zor günler geçiren Tahran yönetiminin Ankara’daki temaslarının sonuç vermesi oldukça zor görünüyor. Zira Amerikan istihbarat servisleri ve diplomatik görevlileri İran’ın finansal hamlelerini çok ama çok yakından izliyor.*****Hataylı bankacılar nihayet rahatladıGüney komşumuz Suriye’de yaşanan iç çatışmalar iki ülke arasındaki ticareti de vurdu. İki sene önce 2.5 milyar dolar olan ticaret hacmi 2011 sonunda yüzde 20 düşüşle 2 milyar dolara kadar gerilerken, bu düşüşten en fazla Gaziantep, Kilis ve Hatay ’daki işadamları etkilendi. Olumsuz gelişmeler işadamları kadar bankacıları da derinden etkiledi. Sınır şehirlerinde görev yapan bankacılar geçen yıl belirlenen hedefleri büyük özveri ve çabayla önemli oranda tutturmayı başardı. Ancak Suriye ’deki olayların giderek tırmanması ve iki ülke arasındaki ticaret hacminin bu yıl daha da düşeceğine dair beklentiler yüzünden 2012 ’ye büyük bir endişeyle girdi. Ancak gelişmeleri yakından izleyen banka genel müdürleri bankacıları rahatlatacak bir karar aldı ve şube hedeflerini aşağı yönlü revize etti. Bir kamu bankasının genel müdürü, “Bu yıl hedefleri yükseltmedik. Zira yaşanan gelişmeler ortada. Personeli sıkıntıya ve strese sokmanın bir anlamı yoktu” derken bir özel banka genel müdürü “Hedefleri aşağı yönlü revize ettiğimizi söyleyebiliriz” diye konuştu. Suriye’de Mart başında başlayan halk ayaklanması sonrasında başlayan çatışmalar halen sürüyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre yaşanan olaylarda şu ana kadar büyük bölümü sivillerden oluşan yaklaşık 6 bin kişi hayatını kaybetti.
Tansiyonun bir hayli yüksek olduğu Ortadoğu’da son iki haftadır Arap ve İsrailli bilgisayar korsanları arasında müthiş bir savaş yaşanıyor. ‘Siber savaş’, Suudi Arabistanlı olduğu öne sürülen ‘Kabus Grubu’ isimli hacker grubunun İsraillilere ait binlerce kredi kartı bilgisini yayınlamasıyla başladı. Askeri istihbarat için çalıştığını açıklayan oXomar isimli bir İsrailli bu saldırıya “300 bin S.Arabistan vatandaşının kredi kartı bilgileri elimizde. Saldırılar sürerse biz de bunları açıklarız” diyerek yanıt verdi. Ancak bu tehdit “Kabus Grubu” isimli korsanları pek korkutmadı. Arap bilgisayar korsanları Tel Aviv Borsası ile İsrail havayolu şirketi El Al’ı internet sitelerini çökerterek, İsrail’e yönelik şiddetin dozajını bir parça daha arttırdı. İsrailliler saldırılara cevap vermekte gecikmedi. Bu saldırıların hemen akabinde S.Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) borsaları saldırıya uğradı. “İsrail Savunma Güçleri Takımına” bağlı korsanlar Perşembe günü de Filistin’de faaliyet gösteren Arab-Bank Of Palestine ile BAE Merkez Bankası’nın internet sitesini kullanılamaz hale getirdi. İsrailli hackerlar ‘Pastebin’ web sitesi üzerinden yayınladıkları notta saldırılarının devam edeceğini de yazdı. Arap sitelerine ‘hizmet vermeyi reddeden’ bir çeşit virüs ile saldırı düzenlendiği tahmin ediliyor. Bu virüsün, binlerce bilgisayardan siteye yardım talebi yağmasına ve bunun sonucunda sitenin çökmesine neden olduğu ifade ediliyor. Yardım talebini gönderen bilgisayarların çoğunlukla, sahibinin bilgisi olmaksızın, aracılıyla hackerlar tarafından daha önceden yerleştirilen virüsler aracılığıyla kontrol altına alınmış olduğu belirtiliyor. Dünyaca ünlü bilgisayar güvenliği şirketi Kaspersky Lab’in Küresel Araştırma ve Analizlerden Sorumlu Direktörü Costin Raiu, İsrailli hackerlerın hizmet vermeyi reddetmeye dayalı siber saldırıları seyrek olarak tercih ettiklerini söyledi. Web sitelere saldırı düzenlemek amacıyla, hackerlar tarafından kullanılan viruslü bilgisayar ağlarını yakından takip eden Kaspersky’de bu tarz iletişim şebekelerinin İsrail ve Arap ülkeleri tarafından oldukça seyrek kullanıldığını söyleyen Raiu, “Ancak bu eğilimin son 10 gün içerisinde değiştiğini gözlemliyoruz” yorumunda bulundu.*****Ak, El Cezire’den neden ayrıldı?El Cezire televizyonunun Türkiye macerası oldukça çalkantılı bir şekilde sürüyor. İki sene önce El Cezire Türk markasıyla Orta Asya, Balkanlar ve Anadolu coğrafyasında habercilik yapmak için yola çıkmıştı Katarlılar. Lakin aradan geçen zaman zarfında 60 milyon dolardan fazla para harcamalarına ve birçok başarılı gazeteciyi bünyesine katmasına rağmen El Cezire Türk bir türlü yayına başlayamadı. Sorunun Türk ve Arap ortaklar arasındaki uyumdan kaynaklandığını düşünenler ise haklı çıkmış görünüyor. Zira kanalın Türk ortağı Vural Ak, iki gün önce El Cezire Türk’teki yüzde 75’lik hissesini satma kararı alarak şirketten ayrılacağını açıkladı. Inter City araç kiralama şirketiyle kısa zamanda önemli başarılara imza atan Ak, El Cezire’nin ortağı olarak medya sektörüne girmiş ve herkesi şaşırtmıştı. Dolayısıyla çıkış kararı da büyük şaşkınlığa neden oldu. Genç işadamını telefonla aradım ve kendisine ‘Neden ayrıldınız?’ diye sordum. Cevap oldukça netti: “Ortaklar arasında uyum sorunu başgöstermişti. Evet, El Cezire dünyanın en büyük yayın kuruluşlarından birisi ama aynı zamanda işin içinde devlet de olduğu için (Katar Emirliği’ni kastediyor) karar alma süreçleri oldukça yavaş işliyor. Ciddi anlamda bir bürokrasi var. Bu da benim heyecanımı tüketti. Bundan ötürü hisselerimi satma kararı aldım.” RTÜK Kanunu gereği bir tv kanalında yabancı yatırımcılar maksimum yüzde 50 hisseye sahip olabiliyor. Dolayısıyla eğer El Cezire Türk’ün yayın yapabilmesi için yeni bir Türk ortağa ihtiyacı olacak. Vural Ak, bu konuda ezber bozacak bir açıklama yaptı: “El Cezire Grubu’nun avukatları yabancı payının yüzde 99 ’lara kadar çıkabileceği yönünde bir görüşe sahip. Bu nedenle elimdeki hisseleri satın almayı önerdiler. Zaten aramızda yaptığımız ilk anlaşmaya göre hisselerin satışı halinde alım önceliği El Cezire Grubu’na ait olacaktı. Ben de bahsettiğim nedenlerden ötürü hisseleri onlara satmaya karar verdim.”Günde 150 milyon kişi izliyorGenç işadamı elinde bulunan hisselerin satış fiyatını açıklamak istemedi. “Bu ortaklıktan zarar etmeden hatta bir miktar parayla ayrılacağımı söyleyebilirim ” dedi ve ekledi:“Şunu belirtmek isterim, medya sektöründe yaşadığım ilk tecrübenin olumsuz olması beni korkutmadı. Bilakis bakarsınız yakın dönem de yeni sürprizlerle yeniden sektöre geri dönebilirim” El Cezire, 1996 yılında 150 milyon dolarlık bütçeyle Katar Emiri Şeyh Hamid bin Halife el Thani tarafından kuruldu. Emir El Tani, kurduğu televizyonla Arap dünyasındaki tüm ezberleri bozdu. 11 Eylül saldırıları sırasında Afganistan’dan yayın yapan yegâne haber kanalı El Cezire idi. Irak Savaşı ve İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırısında da saha da El Cezire vardı. Cezire, Arap Baharı’nın da tetikleyicisi oldu. Arap diktatörlerin kendi aralarındaki diyaloglarını ve pazarlıklarını ortaya çıkaran Katarlılar, bölgenin dengelerini değiştiren unsurlardan birisiydi. Katar merkezli haber kanalını günde Arap dünyasında 50 milyona kişi izliyor. El Cezire English’i ise l00 milyon izleyicinin takip ettiği tahmin ediliyor.
Bağdat’taki merkezi hükümet ile Irak’ın kuzeyindeki Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki gerilim giderek tırmanıyor. Mesut Barzani liderliğindeki Kürt yönetiminin merkezi hükümeti by-pass ederek uluslararası enerji şirketleriyle petrol ve doğalgaz anlaşması yapmasıyla yükselen tansiyon, petrol zengini Kerkük’ün kime ait olduğuna dair tartışmalarla daha da arttı. Gerilim, Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’nin K. Irak’a sığınmasıyla da zirveye ulaştı. Sünni kökenli Haşimi’nin en kısa sürede iade edilmesini isteyen Bağdat yönetimi bu son çıkışıyla büyük tepki toplasa da ısrarcı tutumundan vazgeçmedi. Dolayısıyla şimdilerde Bağdat- Erbil hattında gerilim bir hayli yüksek!Şube açmanız sizin lehinize!Bu yüksek gerilimin faturasını ise Türk bankaları ödeyecek gibi görünüyor. Nasıl mı? Anlatalım. Irak’a ticari hayatın canlı ve güvenlik sorunlarının daha az olduğu Erbil’de şube açarak adım atan İş Bankası, Vakıflar Bankası, Al Baraka Türk ve Bank Asya’ya geçtiğimiz ay Irak Merkez Bankası’ndan bir yazı geldi. Yazıda bankaların ülkedeki faaliyetlerini ‘sıkıntısız bir şekilde’ sürdürebilmesi için K. Irak’ın yanı sıra Bağdat’ta da birer şube açması gerektiği anlatılıyordu. Yani Erbil’e şube açan bankalar isteseler de istemeseler de bir şube de başkentte açmak zorundaydı! Irak’ta bankacılıkla ilgili tüm izinler Bağdat’taki Irak Merkez Bankası tarafından veriliyor. Bu nedenle Türk bankaları ‘emir demiri keser’ diyerek zorunlu bir ‘Bağdat Seferi’ne çıkmaya hazırlanıyor. Bu yeni yolculuk ciddi problemleri de beraberinde getirecek. Güvenlik riskinin oldukça yüksek olduğu Bağdat’ta şube açmak için yer bulmak büyük bir sorun. Ayrıca kaliteli bankacı bulmak da çok zor. Buna ilaveten güvenlik için ciddi maliyetleri gözden çıkarmak gerekiyor. Bu nedenlerden ötürü Türk bankacılar şimdi kara kara ne yapacaklarını düşünüyor... Ziraat’e süper korumaGüvenlik sorunlarının had safhada olduğu başkent Bağdat’ta faaliyet gösteren tek Türk bankası Ziraat. 2005’te bankacılık lisansı alan ve ilk şubesini de başkente açan Ziraat’in buradaki operasyonunda 10 bankacı çalışırken bu kişileri ve bankayı 25 güvenlik görevlisi koruyor. Bombalı saldırılar ve adam kaçırmanın artık rutin hale geldiği Bağdat’ta üç yıldır büyük sıkıntılara rağmen hizmet veren Ziraat, Ankara- Erbil hattında yaşanan yumuşamaya bağlı olarak geçen yıl Erbil’de de bir şube açarak Mezopotamya havzasındaki şube sayısını ikiye çıkardı.Bu yüzden de Irak Merkez Bankası’nın yeni tebliği kamu devi Ziraat’i etkilemedi. Ayrıca daha önce Bağdat’ta da şube açacağını ilan eden İş Bankası da gelişmelerden pek şikâyetçi değil.*****2012’de yatırımcı parayı şirket tahvili ve bonodan kazanacak!Cuma günü Ak Yatırım Genel Müdürü Atilla Penbeci ile kısa bir süre sohbet etme imkânı buldum. Sohbette herkesin aklındaki o önemli soruyu, “Bu yıl sizce hangi yatırım aracına yatırım yapılmalı?” sorusunu da sordum. Döviz, faiz ve İMKB’deki son gelişmeleri ve riskleri analiz eden Penbeci, şirket tahvilleri ve banka bonolarının yeni dönemde yatırımcılar açısından oldukça cazip olabileceğini söyledi. Geçen yıl banka ve özel şirketler yaklaşık 11 milyar dolarlık tahvil ihracına imza atmıştı. Rüzgarın bu yılda hız kesmeden süreceği görülüyor. Yılın ilk özel sektör bono ihracını finans devi Akbank gerçekleştiriyor. Akbank üç yıl vadeli, aylık kupon ödemeli toplam 650 milyon liralık tahvil ve bono ihracına imza atacak. Yine Şekerbank da 330 milyon liralık tahvil ihracıyla yatırımcıların kapısını çalacak. Şirketler tarafında ise Rönesans Gayrimenkul Yatırım, yılın ilk özel şirket tahvilini ihraç edecek. Bakalım yıl sonunda ne kadarlık bir tutara ulaşılacak....*****Bank Audi 10 şube müdürü arıyorBankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’ndan (BDDK) 14 yıl aradan sonra lisans almayı başaran ilk banka olan Lübnanlı Bank Audi, Türkiye operasyonunu kurmak için çalışmalarını sürdürüyor. Ankara’daki genel atmosferin de etkisiyle genel müdürlük pozisyonuna Türk asıllı bir bankacıyı getirmek isteyen Lübnanlılar bu konudaki temaslarını sürdürüyor. Edinilen bilgilere göre Bank Audi yöneticileri genel müdür ve genel müdür yardımcısı pozisyonları için çok sayıda bankacı ile görüştü. Hatta bilgi işlem gibi teknik birimlerde görev yapacak bazı isimlerle de el sıkıştı. Bu arada müşteri ziyaretleri de ihmal edilmedi. Audi yöneticileri bu görüşmelerde nasıl bir bankacılık stratejisi izleyeceklerine dair de önemli ipuçları verdi. Buna göre Lübnanlılar ilk yıl Türkiye’de 10 şube açacak. Beş yıl içinde toplam şube sayısı 30’a ulaşacak. Şubeler ticari hayatın dinamik olduğu bölge ve şehirlerde açılacak. Bankanın hedefinde ise kurumsal müşteriler yer alıyor.
Merkez Bankası’nın beş gün içinde 4.5 milyar dolarlık döviz satışı yapmasının altından ‘altın’ çıktı. TCMB dolar satışlarıyla rezervlerinin eridiği ve olası spekülatif saldırılara karşı bankanın zayıflatıldığı yönündeki eleştirilere ilginç bir açılımla cevap vermeye hazırlanıyor. Edinilen bilgilere göre üç gün önce ekonomistlerle biraraya gelen Merkez Bankası yönetimi dolar satışlarının sürebileceği ve rezerv kompozisyonu içinde ‘altının’ payının daha da artırılacağı sinyalini verdi. Merkez Bankası yönetiminin toplam rezervler içinde dövizin payını azaltarak altına ağırlık vermesinin altında ise dolar ve euro’daki hızlı parite dalgalanmasının önemli bir rol oynadığı öğrenildi. Bankacılar, TCMB’nin altın varlıklarını iki farklı yol izleyerek arttırılabileceğini düşünüyor. Birinci senaryoya göre Erdem Başçı ve Merkez Bankası yönetimi Türk Lirası zorunlu karşılıklarında altının payını yükseltebilir. Bu sayede bankaların piyasadan daha fazla altın mevduatı toplamasının önü açılır. İkinci olarak altın mevduatı toplanmasını teşvik için Maliye Bakanlığı devreye girer ve bunun için vergi avantajı sağlayan bir dizi düzenlemeyi hayata geçirebilir. Bu iki yolla TCMB bankaların piyasadan altın toplamasını kolaylaştırırken, kendi döviz rezervlerini de yeniden şekillendirebilir. Merkez Bankası Kasım ayında 20 yıl aradan Türk Lirası zorunlu karşılıkların yüzde 10’una kadar olan kısmının altın cinsinden tutulabileceğini açıklamıştı. Merkez Bankası’nın bu kararı açıklamasının ardından iki ay içinde bankaya adeta ‘altın’ yağdı. TCMB’nin altın rezervleri sadece iki ay içinde 118 tondan 180 tona çıktı. Merkez neden altın topluyor?Bazı bankacılar izlenen bu stratejinin oldukça riskli olduğunu savunurken, bazıları da Erdem Başçı ve TCMB yönetiminin izlediği yeni rezerv stratejisinin dünyadaki gelişmelerle son derece uyumlu olduğu görüşünde. Adının açıklanmasını istemeyen bir banka ekonomisti, “Euro/dolar paritesindeki kırılganlık büyük merkez bankalarının pozisyonlarını gözden geçirmeye zorladı. Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya Merkez bankaları varlıkları içinde dolar ve euronun payını azaltıp altına ağırlık vermeye başlamıştı. TCMB de dünyadaki genel eğilimlerle uyumlu bir şekilde rezervlerini yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Bu sayede dövizdeki kırılganlığa karşı da varlıklarını korumayı planlıyor” yorumunu yaptı. İki ayda 62 ton altın topladıMerkez Bankası Kasım ayında Türk Lirası zorunlu karşılıkların yüzde 10’una kadar olan kısmın altın olarak tutulabileceğini açıklamıştı. TCMB’nin bu açıklamasının ardından sadece iki ay içinde bankanın altın rezervleri 62 ton artarak 180 tona ulaştı. ***İran’ın inadı Ecobank’ı yakar mı?Türkiye, İran ve Pakistan’ın birlikte kurduğu Ekonomik İşbirliği Örgütü (ECO) Ticaret ve Kalkınma Bankası’nda İran alarmı. Ülkeler arasındaki işbirliğini geliştirmek ve kamu- özel sektör yatırımlarına destek olmak için kurulan Ecobank’ın yönetim kurulu başkanlığı geçtiğimiz Kasım ayında dört yıllığına İran’a geçti. İranlılar da yönetim kurulu başkanı olarak Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Dr. Hossein Ghazavi’yi görevlendirdi. Özgeçmişi ve ortaya koyduğu çalışmalar Dr. Ghazi’nin son derece sıra dışı bir bürokrat olduğunu gösteriyor. İran Merkez Bankası’ndan önce Ekonomi Bakanlığı’nda para ve ticaret politikalarının yol haritasını çizen isimlerden birisi olarak görev yaptı. Yüksek lisans ve doktorasını ekonomi üzerine yapan Ghazavi’nin doktora tezi ise son derece etkileyici. “Ulusal Güvenliğin Güçlendirilmesi Çerçevesinde Para Politikasının İş Dünyası Üstünde Etkisinin Değerlendirilmesi”Kasım’da göreve başlayan Dr. Hossein Ghazavi dört yıl boyunca bankanın yönetim kurulu başkanı olarak görev yapacak. Ancak Ankara kulislerinde konuşulanlara göre, bankada Türkiye’yi temsil eden Türk Hazinesi dönem başkanlığının İran’a geçmesinin bankayı ABD ve AB’nin hedefi yapabileceği düşüncesiyle bu görevi Pakistan’ın üstlenmesini istemiş. Ancak Tahran yönetimi Ankara’nın bu istediğini “OPEC başkanlığını tüm sıkıntılara karşın başarıyla yürütüyoruz. Ecobank’ı da rahatlıkla yönetiriz. Endişe etmeyin” diyerek öneriyi reddetmiş. Ecobank, Türkiye- İran ve Pakistan arasındaki ilişkileri güçlendirmek, üye ülkelerdeki kamu ve özel sektör yatırımlarına hız vermek için 2005’de kuruldu. 2007’de ve resmen faaliyete geçen banka ilk kredisini ise ancak bir yıl sonra verebildi. Bankanın 2010 faaliyet raporuna göre Ecobank 2010’da 360 milyon dolar kredi kullandırdı. Daha çok kalkınmaya yönelik projlere finansman sağlayan Ecobank, bölge ülkeleri tarafından da yakından izleniyor. Son olarak 25 Şubat 2011’de Afganistan bankaya ortak olmak için başvuruda bulundu. Tahran yönetiminin nükleer programını tehdit olarak gören ve bu ülkeye karşı uluslararası finansal kuşatma başlatan ABD ve İngiltere ise Ecobank’ı kurulduğu günden bu yana yakından izliyor. 2007’de İran Devrim Muhafızlarıyla ilişkisi olduğu gerekçesiyle bazı bankaları hedef alan uluslararası yaptırımların o günden bu yana sürekli genişledi. Son olarak geçtiğimiz Cumartesi günü Başkan Obama İran Merkez Bankası’yla çalışan mali kuruluşları hedef alan yeni bir yaptırım paketini imzalayarak hayata geçirdi. Washington yönetiminin bu kararı açıklamasından sadece dört gün sonra, 4 Ocak günü Avrupa Birliği İran’dan petrol ithalatını yasaklayan bir dizi düzenleme için düğmeye bastı. Yaşanan bu sıcak gelişmeler İran üzerindeki ekonomik baskıyı ciddi anlamda arttırırken, finansal açıdan Türkiye’nin öneminin giderek artmasına neden oluyor. Bu örtülü ekonomik savaşın Ecobank ve Türkiye’yi nasıl etkileyeceğini ise bize zaman gösterecek....
Lübnanlı Bank Audi, Türkiye’de 14 yıl aradan sonra lisans almayı başaran ilk grup oldu. Lübnanlılar ülke olarak oldukça köklü bir bankacılık geleneğine sahip. Lübnan bankaları uzun yıllar boyunca Ortadoğu ile Batı arasında finansal köprü görevi üstlendi. Ancak tüm artılarına rağmen Lübnan ve bankacılık sözcükleri yan yana geldiğinde herkesin aklına ister istemez şu soru geldi: İç savaş sırasında bazı Lübnan bankalarının uyuşturucu paralarını akladığı tespit edilmişti. Acaba Bank Audi de bu bankalar arasında mıydı?BDDK Başkanı Bilgin ve Kurul üyeleri lisans başvurusu sırasında herkesin zihninden geçen bu soruyu Audi yöneticilerine sordu. Lübnanlılar bu konuda çok hassas olduklarının altını çizerek şunları söyledi: “Ortaklarımız Ortadoğu’nun saygın isimlerinden oluşuyor ve itibarlarına çok düşkünler. Bu nedenle bankanın en zor günlerinde bile bu tür işlere tevessül etmediler. Lübnan bankaları arasında karaparayla mücadele için birim kuran ilk banka biziz. Hakkımızda her türlü araştırmayı yapın, eğer bir yanlışımızı bulursanız çıkan sonuca razı olacağız.”Lisanslama süreçlerinde ‘devletin istihbarat birimleriyle’ yakın işbirliği yapan BDDK yönetimi artık mutad hale gelen kapsamlı inceleme sürecini bu sefer Bank Audi için başlattı. Devlet birimleri deyim yerindeyse Bank Audi’nin röntgenini çekti. Yapılan incelemelerde herhangi bir ‘menfi’ bir bulguya rastlanmadı. Bu da Arapların doğru söylediklerinin işareti olarak algılandı ve takdir gördü.
Halen 10 üst kurulun faaliyet gösterdiği bürokrasi yeni bir bağımsız kurulla daha tanıştı. 2 Kasım 2011’de yürürlüğe giren 660 sayılı Kanun Hükmünde ‘Kararname ile Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu’ adını taşıyan yeni bir üst kurul kuruldu. Resmi Gazete’de Kurum’un amacı şöyle açıklandı: Uluslararası standartlarla uyumlu Türkiye Muhasebe Standartlarını oluşturmak, bağımsız denetimde uygulama birliğini sağlamak, denetim standartlarını belirlemek, bağımsız denetçi ve bağımsız denetim kuruluşlarını yetkilendirmek ve bunların faaliyetlerini denetlemek ve bağımsız denetim alanında kamu gözetimi yapmak...Vergi Konseyi Başkanı Mustafa Uysal, kurumun Sermaye Piyasası Kurulu gibi çalışacağını ifade ederek şunları aktardı: “Ana hatlarıyla özetlemek gerekirse, halka açık olmayan binlerce küçük ve orta ölçekli şirketin de uluslararası muhasebe standartlarına uyumlu hale getirilmesi ve denetlenmesinden kurum sorumlu olacak. Dolayısıyla üstlendiği temel rol aslında son derece önemli.” Kurumun yönetiminde toplam 9 üye bulunuyor. Yönetime Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı ikişer kişi, Hazine Müsteşarlığı, SPK ve BDDK’nın bağlı olduğu bakanlıklar ile Türkiye Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği ve TOBB birer kişi atıyor. Kurul başkanı ve üyeleri diğer üst kurul üyelerinden farklı olarak sadece bir kereliğine ancak 6 yıllık bir dönem için atanıyor. 14 Aralık’ta Resmi Gazete’de yayımlanan atama kararnamesiyle Kurum’un yöneticileri de belli oldu. Maliye Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Seyid Ahmet Başbaşkanlığa atanırken, kurum üyeliklerine Yusuf Balcı, İmdat Ersoy, Bülent Büyükdıgan, Aziz Doğan, Uğur Saçmacıoğlu, İsmail Erdemir, Orhan Çelik ve Mustafa Dönmez getirildi. Resmi Gazete’de yer alan bilgilere göre bu yeni kurum için toplam 198 kişilik kadro tahsis edilmiş. 55 uzman, 50 uzman yardımcısının görev yapacağı kurumun yönetim merkezi ise Ankara olarak belirlendi.Mevcut üst kurullar- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, - Telekomünikasyon Kurumu - Sermaye Piyasası Kurulu - Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu- Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu - Kamu İhale Kurumu - Rekabet Kurumu - Şeker Kurumu - Tütün ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu - Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu***BDDK’da bir üye koltuğu beş aydır boşBankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nda (BDDK) da 5 aydır bir üyelik koltuğu sahibini arıyor. Kurul üyesi Hüseyin Al’ın görev süresinin dolmasının üzerinden tam 5 ay geçti. O günden bu yana bankacılık sektörünün nabzını tutan Üst Kurul’a bir kurul üyesi atanmadı. Hatırlanacağı üzere Haziran başında Kurul Üyesi Ahmet Şirin’in görev süresi dolmuş ve yerine Ziraat Bankası eski Genel Müdürü Can Akın Çağlar atanmıştı. Temmuz başında görev süresi dolan Kurul üyesi Hüseyin Al’ın yerine ise henüz atama yapılmadı. Bakan Ali Babacan’ın önünde çok sayıda özgeçmiş olduğu biliniyor. Bakan Babacan, şu ana kadar bu isimlerden herhangi birisini tercih etmedi. Önceleri kimin atanacağı merak edilirken, şimdi artık ne zaman atama yapılacağı merak ediliyor. ***Devlet beş yıl sonra kalkınma ajanslarının röntgenini çekecekKalkınma Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren ‘Bölgesel Kalkınma Ajanslarını’ denetleme stresi bastı. Bölgesel kalkınmayı teşvik için kurulan ve 1 milyar liralılık bütçesi olan ajanslar Ocak ayından itibaren Hazine, Maliye, İçişleri ve DPT müfettişleri tarafından kapsamlı bir denetime tabi tutulacak. Müfettişler ajansların organizasyon, bütçe ve bilişim altyapısının röntgeni çekecek, yaklaşık dört ay sürecek bu denetim sürecinin sonunda başarısız olan ajansların bir bölümü kapatılacak.2006 yılında yürürlüğe giren 5449 sayılı ‘Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında’ kanunla faaliyet göstermeye başlayan kalkınma ajanslarda o günden bu yana dış denetim yapılmadı. Hatırlanacağı üzere ajansların sayısı başlangıçta sadece iki idi. İzmir ve Çukurova Kalkınma Ajansları ilk kurulan ajanslar olurken, kurumların sayısı sayısı zaman içerisinde 26’ya ulaştı. Farklı illerde faaliyet gösteren bu kurumlarda toplam 795 kişi görev yapıyor. Geçen yıl ajanslara merkezi bütçe, il özel idareleri, belediyeler, sanayi ve ticaret odaları ile AB ve diğer uluslararası fonlardan yaklaşık 1 milyar liralık kaynak aktarıldı. Ajanslar 2010’da bu paranın sadece 50 milyon lirasını şirketlere proje finansmanı kapsamında kullandırdı. Paranın 300 milyon liralık bölümü genel yönetim giderleri için kullanılırken geriye kalan bölümü kullanılamadı. Ajans çalışanları kuruluş çalışmalarının artık tamamlandığını ve bu yıl tahsis edilen kaynağın önemli bir bölümünün proje finansmanı için kullanıldığının altını çiziyor. Bölgesel kalkınma ajansları Türkiye’deki bölgesel gelişme farklarını azaltmak ve yatırımların tüm ülke genelinde dengeli bir biçimde yapılmasına zemin oluşturmak için kuruldu. Bunun için kamu, yerel yönetimler ve özel sektör arasından bir köprü görevi üstlenmesi planlanan ajansların görevleri ise oldukça zordu. Ajanslar faaliyet gösterdikleri illerin imkânlarını araştırmak, bu yerlerin ülke geneli ve yurtdışında tanıtımın yapmak ve daha da önemlisi bu bölgedeki girişimleri teşvik etmek ve desteklemek gibi önemli sorumlulukları üstlendi.
İstanbul sokaklarını otopark mafyasından kurtaran İspark, gözünü şimdi de İstinye ve Tarabya’daki tekne sahiplerinin korkulu rüyası haline gelen ‘tonozculara’ çevirdi. Mayıs ayında işletmeye açılacak 400 tekne kapasiteli iki tekne park ile hem belediyenin kasasına 5 milyon lira girecek hem de şehrin imajına katkı sağlanacak...İspark, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin son dönemde adından en çok bahsettiren iştiraklerinden birisi. 500 otoparkta her gün 80 bin araca hizmet veren İspark, son beş yılda inanılmaz bir büyüme kaydetti. 2006 yılında kurulan şirketin cirosu o günden bu yana tam 6 kat arttı ve 120 milyon liraya ulaştı. Ana cadde ve sokakları otopark mafyasından kurtaran İspark, şimdi de gözünü açık denizlere dikti. İspark Genel Müdürü Mehmet Çevik, İstinye ve Tarabya’da inşaatına başlanan tekne parklar ile yat ve tekne sahiplerini ‘tonozcu’ olarak tabir edilen ‘sahil değnekçilerinden’ kurtarmayı hedeflediklerini söyledi. Çevik, “400 tekne kapasiteli Tarabya ve İstinye tekne park projelerini beş ay içinde tamamlamayı planlıyoruz. Bu parkların inşası için şantiye kuruldu ve tekne park ünitelerinin inşasına başlandı. Bu sayede hem tekne sahiplerine modern, güvenli ve kaliteli hizmet vereceğiz hem de İstanbul’u deniz turizmi açısından daha cazip hale getireceğiz” dedi. Bu kapsamda deniz aracı sahiplerine hizmet verecek vale ve görevlilerin de eğitimine başladıklarını anlatan Çevik, “50 kişilik bir ekip eğitim almaya başladı. Beş ay sonra tekne parklar faaliyete geçtiğinde bu arkadaşlar hemen göreve başlayacaklar” diye konuştu.Çevik’in verdiği bilgilere göre İstinye ve Tarabya sahilindeki ‘tonozcular’ tekne sahiplerinden yılda 1000 ila 4000 euro arasında park ücreti alıyor. Ücret ödemeyen kişilerin gemilerine ufak tefek hasarlar veriyor veya halatlarını çözerek denize sürüklenmelerine neden oluyorlar. Bahsi geçen bölgeye senede 1000 teknenin yanaştığını düşündüğümüzde ortaya minimum 2 milyon euroluk bir pazar çıkıyor. Hal böyle olunca ‘tonozcuların’ bu büyük ranttan kolayca vazgeçmeyecekleri ve İspark yöneticilerine anlayış göstermeyecekleri aşikâr. Bunu hatırlattığımız Çevik gülerek “Biz de Kasımpaşalı’yız evelallah. Mafyadan korksaydık zaten görevi kabul etmezdik” diyor.Zenginler kuyruğa girdiBelediye şirketinin açık denizlere açılmasını en fazla tekne sahipleri istiyor. Aralarında Türkiye’nin ünlü isimlerinin de bulunduğu çok sayıda ismin henüz hizmete girmemiş olan tekne-park’tan yer almak için sıraya girmesi bunun en açık göstergesi. 400 tekne kapasiteli deniz otoparkının yüzde 80’i yıllık olarak araç sahiplerine kiralanacak. Yüzde 20’si geçici kullanımlara tahsis edilecek.Adliyeler de İsparklı oluyorYaklaşık 2000 kişinin çalıştığı İspark son derece gelişmiş bir teknolojik altyapıya sahip. Yapılan tüm işlemler kayıt altına alınıyor. Dolayısıyla verilen her kuruş kamunun kasasına gidiyor. Bu yüzden İspark üniversite, adliye ve hastane gibi özerk olan kurumlardan bile davet alıyor. Kartal Adliyesi’nin otoparkını işletmeye başlayan belediye şirketi Çağlayan’dakiİstanbul Adliyesi ile devlet hastaneleriyle de görüşmelerini sürdürüyor.RAKAMLARLA İSPARK-Günlük hizmet verilen araç sayısı: 80 bin-Mevcut otopark kapasitesi: 55 bin-İşletilen otopark sayısı: 500-Toplam Personel: 1900-2011 cirosu: 120 milyon lira*****Polis’in sigorta şirketine Amerika’dan dev talipPolis Bakım ve Yardım Sandığı’nın (Polsan) sahibi olduğu Ankara Sigorta’ya Amerikalı sigorta devi Ace Group talip oldu. Finans koridorlarında bir süredir Ace’nin Ankara Sigorta ile yakından ilgilendiği konuşuluyordu. İddiaları sormak için Polsan Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Pek’i makamından aradım. Pek, satışla ilgili sürecin başladığını ve görüşmelerin devam ettiğini teyid edince ‘şirketi neden satıyorsunuz?’ diye sordum. Ankara Sigorta’yı 2000 yılında TMSF’den satın aldıklarını hatırlatan Pek, “Şirketimize ciddi anlamda sermaye koyarak belirli bir aşamaya getirdik. Ancak sigorta sektörü rekabetin çok yüksek, kârlılığın son derece düşük olduğu bir sektör. Biz bugüne kadar rekabet için gereken her şeyi yaptık, ama bundan sonra artık daha kârlı alanlara odaklanmak istiyoruz. Bu nedenle de uygun bir fiyatın ortaya çıkması halinde Ankara Sigorta’yı satmak istiyoruz” dedi. Pek, şu ana kadar en ciddi teklifin Amerikalı Ace’den geldiğini de doğrulayarak, “Görüşmeler sürüyor. Şu ana kadar anlamda olumlu gittiğini söyleyebilirim” bilgisini verdi. Ankara Sigorta’yı satın almak isteyen Ace Group dünyanın en önemli sigorta ve reasürans şirketlerinden birisisi. Eylül 2011 itibarıyla aktif büyüklüğü 89 milyar dolar seviyesinde. 53 ülkede faaliyet gösteren Ace’de 16 bin kişi çalışıyor. Amerikalı grup 2009’da Türkiye’de bir ofis açarak faaliyet göstermeye başladı. Dolayısıyla Türk ekonomisindeki gelişmeleri ve pazarın durumunu son derece iyi biliyor. Ankara Sigorta ise 59 şirketin yer aldığı sigortacılık liginde 21. sırada yer alıyor. Şirket bu yılın ilk 10 ayında 114 milyon liralık prim üretimi gerçekleştirdi. Polsan, 2008’de sahibi olduğu Ankara Emeklilik ve Hayatı da İspanyol Aegon grubuna satmıştı.*****Çukurova’dan Show TV açıklamasıDikkatli okurlarımız hatırlayacaktır; geçen hafta bu köşede Mehmet Emin Karamehmet’in sahibi olduğu Çukurova Holding ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ve Erol Aksoy arasında sekiz senedir devam eden hukuk mücadelesinde gelinen son noktayı anlatmış ve “Mehmet Emin Bey 250 milyon dolarlık yeni bir fatura ile karşı karşıya kalabilir” demiştik. Haber yayınlandıktan kısa bir süre Çukurova Holding yöneticileri aradı ve “Süreci lütfen bir de bizden dinleyin” dediler. Bunun üzerine buluştuk ve konuştuk. Çukurova cephesi ilk olarak yargı sürecinin henüz bitmediğine işaret ederek, “Dolayısıyla şu anda grup açısından mali açıdan risk oluşturan bir durum söz konusu değil” mesajını verdi. Biz de bunu yazımızda ifade ettiğimiz için bu konuda bir sorun yaşamadık. Evet, Show TV’nin 1999’daki satışı için taraflar 150 milyon dolara el sıkışmış. Yapılan anlaşmaya göre tutarın 126 milyon dolarlık bölümü Erol Aksoy’un sahibi olduğu İktisat Bankası, Trade Deposit Bank ve Facto Factoring’e kalan 24 milyon dolar ise olarak Erol Aksoy’a ödenecekmiş. Çukurova Grubu sorumluluklarını yerine getirmiş ve bankalara olan tüm borçları ödemiş. Ancak protokolden tam dört sene sonra, 2003’te Erol Aksoy, İktisat Bankası’na el konulduğu tarihten itibaren hisse satış sözleşmesinde belirtilen akdi faizlerin ödenmediğini öne sürerek dava açmış. Böylece Karamehmet- Aksoy hukuk savaşı da resmen başlamış. Farklı tarihlerde farklı mahkemelerden değişik kararlar çıkmış. Davanın son görüldüğü İstanbul 29. Asliye Ticaret Mahkemesi, hazırlanan bilirkişi raporundan hareketle 26.6 milyon doları akdi faiz, 25 milyon doları da cezai şart olmak üzere toplam 51.6 milyon doların gecikme faiziyle birlikte Çukurova Grubundan istenmesine hükmetmiş. Çıkan karar üzerine Aksoy Grubu, Kadıköy 8. İcra Mahkemesinden toplam 87 milyon dolarlık icra takibi kararı çıkartmış. Dolayısıyla Çukurova’dan istenen miktar 100 milyon dolar değil, 87 milyon dolarmış.Grup yöneticileri talep edilen gecikme faizinin yanlış hesaplandığı görüşünde. “İstenen 35.4 milyon dolar yanlış hesaplanmış. Kesin verilere ve devlet bankalarının uyguladığı faiz oranlarına göre; istenebilecek faiz azami 14 milyon dolar olması gerekirken, yaklaşık 22 milyon dolar fazla faiz talebinde bulunuldu” diyerek karara itiraz etmiş. Dolayısıyla eğer itirazları kabul edilirse Çukurova Grubu 65 milyon dolarlık bir borç ile karşı karşıya kalacak. Show Tv’deki Erol Aksoy hisselerinin oranı ise daha da karmaşık bir süreç. Bu yüzden kısaca özetlemek gerekirse mahkeme kararı Aksoy lehine de olsa eski bankacının Show TV’deki payının yüzde 17’e yükselebilmesi için cebinden ciddi miktarda para koyması gerekecek. Bu gerçekleşse bile Karamehmet Grubu’nun Aksoy’un hisselerini satın almak gibi bir niyeti yok. Dolayısıyla burada gerçekleşecek satışların kendilerini bağlamayacağını ifade ediyorlar. Görülen o ki uzun yıllardır devam eden hukuk mücadelesinde son sözü yine yargı söyleyecek.