Ayın Biri kilisesi

Geçen sene miydi, ondan önceki sene miyd: Ayşe Arman yazmıştı... Öyle bir kilise var diye. Ayın Biri Kilisesi..

Haberin Devamı

Geçen sene miydi, ondan önceki sene miyd: Ayşe Arman yazmıştı... Öyle bir kilise var diye. Ayın Biri Kilisesi.. Unkapanı'nda... İMÇ'nin hemen arkasında... Gidiyormuşsun kiliseden bir anahtar alıyormuşsun, sonra kilit açar gibi kilisenin orasında burasında hareketler yapıyormuşsun, dileğin tutuyormuş... Dileğin tutunca da gidip anahtarı geri veriyormuş sun... Pek mucizevi, pek "dilek tutar", pek kabulcü bir kiliseymiş...

Bildiğiniz üzre yalnızlıktan içime fenalık gelmiş durumda. Senin gibi bir kız nasıl yalnız kalır deyip de durmayın. Allah insana çirkin bahtı versin. Mesele talep görmemek değil. Talep var. Mebzul miktarda. Dün bir taksiciden bile çıkma teklifi aldım. Beni Reina'ya götürmeyi teklif etti! Dediklerini anlayabilseydim kabul edecektirr aslında.. Ve lakin hem Kürt hem pepe... Hakikaten zor olurdu anlaşmak...

Neyse.. Demek istediğim yatak odası sesi gayet etkili bir yöntem. En azından taksi şoförleri üzerinde test edilip onaylandı. Bazı öküz arkadaşlar "hasta mısın?" gibi laflar da ettiler gerçi ama onları saymıyoruz.

Uzun lafın kısası mesele benim beğeneceğim bir adam bulabilmek. Sonsuza dek yatak odası sesiyle konuşmaya ve bütün fikirlerimi -her biri dâhi beynimin dâhiyane mahsulleri de olsa- içime atmaya razıyım yeter ki bunu yapmaya değer bir insan bulayım.

işte bunun için sabah sabah Ayın Biri Kilisesi'ne gittik. G. ve ben.

Biraz utanç verici bir durum tabii. Yani koca/sevgili bulmak için kiliselere/yatırlara dilek tutmaya gidecek kadar düşmüş olmak.. N'apalım... Kader utansın... Her yolu denedik, bir bu kaldı.

Kilisenin yerini ararken daha da utanç verici bir şey oldu. Esnaf nereyi aradığımızı sormadan direkt olarak "aşağıya inin, sağda!" diyerek yol gösterdi. "Allah'ım" dedim "ta uzaktan mı belli oluyor koca aradığım?" Yani Unkapanı esnafı DA bilmek zorunda mıydı? İyi kötü bir şöhretimiz var burada...

Kiliseyi bulduk sonunda... Kilometrelerce değilse de epeyi bir kuyruk vardı. Bir ye te le karşılığı gittik aldık anahtarlarımızı. Kaç dileğin varsa o kadar anahtar alıyorsun... (Ne yalan söyleyeyim kendimi Ortaçağ'da cennetin tapusunu aldığını sanan o zavallılar gibi hissettim...)

İçerisi bir sıcak bir sıcak...

Kan ter içinde papaz kuyruğunda beklerken (anahtarı aldıktan sonra papaz senin için özel olarak dua ediyor) baktım etrafa, bir tanecik bile genç kız yok. Paso orta ve üstü yaş kadınlar... Röfleli, balyajlı... Hepsi zayıf, hepsi fit... Düzgün giyimli, hafif makyajlı, genç görünmeye çalışan bir sürü hoş kadın.... Rejimlerden rejimlere koşturup sonunda kilisede soluğu almış... Ah ah dedim... Oradaki herkes koca peşindeyse durum vahim demektir. Memleketin o kadar orta yaşlı bekarı yok ne yazık ki...

Sonra papazın karşısına geçtik, papaz ismimizi sordu, duasını okudu, "Allah kabul etsin" dedi, gönderdi...

Sıra mum dikmeye geldi. Nedense mumu dikerken "Allah'ım bana iyi bir koca!" demek çok tuhaf geldi... Utandım birden. Allah'ın ve bilumum meleklerin başka işi mi yok!

Dedim "Allah'ım... Beni kötülükten koru... Ne göreyim ne yapayım..."

Hafif tertip, güzellik kraliçelerinin "dünyada savaş olmasın, açlık olmasın, felaket olmasın" dileği gibi oldu gerçi ama sonra düşündüm... İyi böyle...

Fakat yine de... Belli mi olur? Anahtarımı boynuma astım... iç sesimi duymuş bir melek bana bir kıyak yapar mıymış! Öteki aya gidip teslim eder miymişim ben anahtarı! Ha!? He he... Neyse.. Du bakalım... Dereyi görmeden... Gelinlik diktirmeyelim...

DİĞER YENİ YAZILAR