Merhum Mehmet Akif’in Safahat’ında şiirleştirdiği bu güzel hikâye, Fatih Alperen tarafından özetlenerek yayınlandı. Ben de bu özet hikâyeyi gerekli açıklamalarla birlikte okurlarımla paylaşmayı uygun buldum:
Hz. Ömer’in halifeliği döneminde (634-644) bir gece, Peygamber’in amcası Hz. Abbas, Halife Ömer’i ziyaret amacıyla evinden çıkar. Akşam olmuş, gece epeyce ilerlemiştir. Hz. Abbas, Medine’nin ıssız sokaklarında Hz. Ömer’in evine doğru ilerlerken, karanlığın içinde bembeyaz bir hırkaya bürünmüş, heybetli heybetli yürüyen bir adamla karşılaşır, selamlaşırlar. Peygamber amcası, bakar ki karşısındaki Hz. Ömer’dir. Ona, “Ya Ömer, böyle geç vakit bu ne iş?” diye sorar. Hz. Ömer, Medine’nin mahallelerini dolaşmaya çıktığını söyler ve “Gel beraber dolaşalım” diye onu da yanına alır.
Medine sokaklarını birlikte dolaşmaya başlarlar. Etrafta büyük bir sessizlik vardır ve Medine huzur içinde uyumaktadır. Ömer her evin önünde durur, içerdekilerin haberi olmadan dinler. Böylece en harap bir yapıyı, en küçük bir evi bile ihmal etmeden Medine sokaklarını adım adım dolaşırlar. Nihayet evler biter, şehrin dışına çıkarlar. Orada bir çadırla karşılaşırlar.
Çadırda, ihtiyar bir kadın ve “açız açız” diye feryat eden minnacık çocuklardan başka kimse yoktur. Akif bu manzarayı şöyle anlatır:
Ocak başında oturmuş bir ihtiyarca kadın,
“Açız açız” diye feryad eden çocuklarının,
Karıştırıp duruyorken pişen nevalesini (yani azığını)
Çıkardı yuttuğu yaşlarda çırpınan sesini
Durundu yavrularım, işte şimdicek pişecek
Fakat ne hal ise bir türlü pişmiyordu yemek
Çocukların yeniden başlamıştı naleleri (ağlamaları).
Bu hazin tablo karşısında Abbas ve Ömer, selam verip çadıra girerler. İhtiyar kadın, güleç bir yüzle selamlarını alır. Ömer, ihtiyar kadına sorar: “Bu yavrular niçin, ağlıyor teyze?”
Kadın, “Bugün ikinci gün, aç kaldılar?” diye cevap verir. “O halde niçin önlerine biraz yemek koyup, karınlarını doyurmuyorsun?” diye soran Ömer’e kadın, ekmeklerinin ve yemeklerinin olmadığını, çömleğin içinde çakıl taşları bulunduğunu, onları kaynatarak çocukları avutmaya çalıştığını anlatır. Bunun üzerine Ömer, kadına; kocası, oğlu, kardeşi bir kimselerinin de mi olmadığını sorar. Kadın bütün erkek akrabalarının öldüğünü, kimi kimsesi bulunmadığını, yanında “açız” diye feryat eden bu çocukların, torunları olduğunu söyler. Bunun üzerine Ömer kadına, halini niçin emire (halifeye) anlatmadığını sorar. Fakat kadından hiç beklemediği ağır bir cevap alır...
Hz. Ömer’in hoşgörüsü ve adaleti (1)
Haberin Devamı