Fetih Suresi 29’uncu ayet

Haberin Devamı

SORU: Fetih Suresi’nin son ayetinde, “Muhammed, Allah’ın resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çok çetin, kendi aralarında çok sevecendirler/çok merhametlidirler. Sen onları rükû eder, secdeye kapanır halde görürsün. Allah’tan bir lütuf ve hoşnutluk ister dururlar. Görünüşlerine gelince, yüzlerinde secde eseri/izi vardır. Bu onların Tevrat’taki nitelikleri. İncil’deki nitelikleri de şöyle: Tıpkı bir ekin ki filizini çıkarmış, o filizi kuvvetlendirmiş. Filiz kalınlaştı, gövdesi üzerine dikildi. Ziraatçıları da imrendirir/hayran bırakır bu ekin. Allah böyle yapar ki, onlar sayesinde, inkâr edenleri öfkelendirsin. Allah onlardan iman edip barışa/hayra yönelik işler yapanlara bir bağışlanma ve büyük bir ödül vaat etmiştir” buyuruluyor. Siz İncil ve Tevrat’ın tahrif edilmediğini, sadece din adamlarının kutsal kitaptaki yorumları çarpıttığını söylemiştiniz. Acaba Tevrat ve İncil’de Peygamberimizin ve müminlerin bu ayetteki gibi bir özelliği belirtiliyor mu?

CEVAP: İşler hep tersinden düşünülürse işte bu sonuca varılır. Niçin Tevrat ve İncil’de Hz. Muhammed’in ve ona inananların vasıfları olsun? O zamanlar ne Hz. Muhammed vardı ne de ona inananlar. Fetih Suresi’nin son ayetinde peygamberlere inanan insanların Tevrat’ta da İncil’de de böyle anlatıldığı belirtilmektedir. Kasıt Hz. Muhammed ve müminlerin Tevrat ve İncil’de anlatıldığı değil, inanan insanların böyle nitelendirildiği yani hem Tevrat’ta hem İncil’de hem de Kur’ân’da gerçek müminlerin böyle anlatıldığı ifade edilmektedir.

Tevrat tahrif edilmişse Kur’ân, niçin o tahrif edilmiş kitaptan hikâyeler anlatmış? Kur’ân hikâyelerinin büyük çoğunluğu Tevrat kökenlidir. Ben Tevrat’ı savunmuyorum. Ama gözü kapalı bir insan değil, bilimsel düşünen bir adamım. İlahi kitaplar arasında ayırım yapmam. Kur’ân, kendisini “Musaddikan lima beyne yedeyhi: kendinden önceki kitabı doğrulayan” diye niteliyor. Yani kendinden önceki kitapların doğru olduğunu söylüyor ki, onları onaylıyor. Bizim tahrifçilerimiz ise onların tahrif edildiğini söylüyor. Yani Kur’ân’ın doğrulayıp onayladığını muharref sayıyorlar. İbn Haldun‘un deyişiyle farkında olmadan küfre gidiyorlar.

Sizin alıntı yaptığınız meal de dakik değil, ayet yanlış manalandırılmış. İşte ayetin doğru meali: “Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar, kâfirlere karşı katı, birbirlerine karşı merhametlidirler. Onların, rükû ve secde ederek Allah’ın lütuf ve rızasını aradıklarını görürsün. Yüzlerinde secde izinden nişanları vardır. Onların Tevrat’taki vasıfları ve İncil’deki vasıfları da şöyle bir ekin gibidir ki, filizini çıkardı, onu güçlendirdi, kalınlaştı, derken gövdesinin üstüne dikildi, ekincilerin hoşuna gider, onlara karşı kâfirleri de öfkelendirir bir duruma geldi. Allah, onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat vaat etmiştir” (Fetih: 29). Bu benzetme, Allah Elçisi’nin ve arkadaşlarının, ilk ve son durumlarını anlatmaktadır. İncil’de Hz. İsa’nın dağdaki vaazını ve çeşitli konuşmalarını okursanız, Kur’ân’daki gibi inananların bir ekin gibi güçleneceğinin anlatıldığını görürsünüz.

DİĞER YENİ YAZILAR