Şule Türker

Şule Türker

-

Şiir öldü mü?

Şiir daima hayatta...

Haberin Devamı

2011 Nobel Edebiyat Ödülü, bir şaire verildi. Nobel Komitesi, 80 yaşındaki İsveçli şair Tomas Tranströmer"in "yoğun ve şeffaf imgeleri aracılığıyla gerçekliğe yepyeni bir yol açtığı için" ödüle layık görüldüğünü açıkladı. Nobel Edebiyat ödülünün bir şaire verilmesi, şiiri de yeniden gündemimize taşıdı... Nazım Hikmet, Edip Cansever, Atilla İlhan, Cemal Süreyya, Can Yücel, Ece Ayhan"a göndermeler yaparak, "Böylesi şiirler
artık yazılmıyor", "Şiir öldü" görüşünü savunanlar da var, "Hayır şiir yaşıyor", "Çok başarılı şairlerimiz var" diyenler de... Yazarlar ve şairlere "Şiir öldü mü?" diye sorduk:

Şiir bir yerlere sürgüne gönderildi

Zülfü Livaneli: Şiir okuyan azaldı, çünkü hayatın şiiri bitti. Eskiden milyonlarca insan Cahit Sıtkı’nın 35 yaş şiirini bilir, Orhan Veli’den ezbere dizeler okur, hatta bu genç şairin bazı dizelerini tekerleme olarak kullanırdı. Çünkü hayatın şiiri vardı ve gerçek şiir insanların yüreğine kadar ulaşabiliyordu. Şimdi şiirsiz ama manzumelerle dolu bir dönemde yaşıyoruz. Piyasa şarkılarının berbat nakaratlarıyla yetişen kuşaklar, şiiri nereden bilecek? Unutmayalım; “cahiliye” dönemini yaşıyoruz. İşin acısı, bu döneme bir aydınlanma çabasından sonra girmiş olmamız. Şiir Osmanlı"nın can damarlarından biriydi. Cumhuriyet döneminde de önemli şairler bu "can damarı"nı sürdürdüler. Ama artık şiir bir yerlere sürgüne gönderildi. Onun yerine manzume gibi satır satır yazılan, basmakalıp köşe yazıları dönemindeyiz.

Kendilerine şair diyenler sorgulansın

Sunay Akın: Ben bu konuda söylemem gerekenleri, yapmam gereken hamleleri 1992 yılında yaptım. O yıl Kızkulesi’ni “Şiir Cumhuriyeti” ilan ederek, bir "okuma adası", şiir etkinliklerinin yapılacağı bir yer olarak önerdim. Bana o dönem en çok karşı çıkanlar şairler oldu... Biliyor musunuz, yazılı ilk aşk şiiri nerededir? Söyleyeyim, İstabul’da, bizim elimizde. Dünyada yazılı ilk aşk şiiri İstanbul’da. Ben o şiiri, Kızkulesi’ne getirmeyi düşünüyordum. Orada sergilensin istiyordum. "Şiir öldü mü?" sorusunun yanıtını o zaman bana karşı çıkan arkadaşlar versin.
Şiirdeki bu tartışma müzikte de yaşanıyor. Fakat nitelikli, doğru besteler yapılıyor. Aynı şekilde şiirler de yazılıyor. Bakın süslemeci bir şiir anlayışı egemen oldu. Bu süslemeci şiir anlayışı 80’li, 90’lı yıllarda dizeyi çok önemsedi. Yani dizeleri üst üste yapıştırmak şiir sanıldı... Bu politikada şiir felsefesinde değerlendirecek olursak bugün “şiir yazılıyor, yazılmıyor” tartışmasının temel ekseni bu değil aslında. Bugünle ilgili bir şey değil bu sorun. 80’li yılların şair kuşağının neyi doğru neyi yanlış yaptığı ile ilgilidir 2000’li yılların şiiri. Bugün pek çok değerli şair arkadaşımız var. Ama eski Babıali geleneğinin olmaması... Bizim, 80’li kuşağın ustaları, Çağloğlu’ndaydı, Babıali’deydi. Edebiyat, şiir dergileri vardı... Bunları vapurlarda satardık. Yani biz eylem insanıydık, hayatın içindeydik. Kızkulesi’ni bunun için “Şiir Cumhuriyeti” ilan ettik. O yıllar özelleştirme yıllarıydı, kentin tamamıyle rant alanına dönüştürülme yıllarıydı. Buna karşı duyarlı şairlerle, sanatçılarla Kızkulesi’ni "şiir cumhuriyeti" ilan etmiştik. Ama işte bu hamleleri anlayamamakla bence birinci derecede o dönemde bize karşı çıkan, kendilerine şair diyenler sorgulansın. Bu soruların yanıtlarını onlar versin.

İlgi hiç azalmadı ama...

Ataol Behramoğlu: Kısa süre önce iki uluslararası şiir şölenine katıldım. Kolombiya’nın Medellin kentinde bu yıl 21"incisi gerçekleştirilen şölene neredeyse tüm ülkelerden yaklaşık yüz şair çağrılıydı. Festival açılışının yapıldığı amfi tiyatroyu dolduran 3-4 bin kişilik büyük kalabalığa, bu açılış programında şiirlerini okuyan şairlerden biri de bendim. Bu büyük kalabalık, saatlerce süren programı eksilmeyen bir ilgiyle izledi. Bütün şairler, Medellin’de ve başkent Bogota’da, bir hafta süresince çeşitli salonlarda, şiiri yine büyük bir ilgiyle izleyen topluluklar önünde şiirlerimizi okuduk. Daha sonra Fransa’nın Sete kentindeki şiir şölenine katıldım. İzleyici sayısı daha alçakgönüllü ölçülerdeydi, fakat şiir yine de yaşamın içindeydi. Ülkemize gelelim... Dünyada ve ülkede şiire ilginin azalmış olduğunu söylemem haksızlık olur. Fakat yine de şiir kitaplarının baskı sayılarındaki düşüşü 1970’lerdeki 5000’lerin günümüzde 1000’lere kadar düşmüş olmasını) görmezden gelemeyiz...Bu durumun sorumlularından biri olan internet, aynı zamanda tam tersini, şiire ilginin hiç de azalmadığını da gösteriyor... Şiir kitaplarındaki baskı sayılarının azalmış olmasındaki bir başka neden ise, yaşadığımız tüketim toplumu gerçeğidir... Şiir kitabı, okunduktan sonra çöpe de atılabilecek olan bir “çok satar” ürünü değildir, olamaz.
Bu nedenle, tüketim toplumunun ve bu topluma hizmet veren bir yayın dünyasının işine gelmez. Böyle bir yayın dünyası şiire yatırım yapmak istemez. Ülkemizdeki büyük kitapevlerinde şiir kitaplarına ayrılmış bir bölüm ya yok, ya da utanılacak kadar küçük ve özensiz. Bunun sorumlusu, yayın dünyasını, kültürü ve kitabı da sadece para gözlükleriyle gören tüketim toplumu ahlâkıdır...

Şiir daima hayatta

Nazlı Eray: “Şiir öldü” fikrine katılmıyorum. Ben Küçük İskender’e hayranım mesela, dev gibi... Murathan Mungan, Ataol Behramoğlu, Ahmet Telli, İlhan Keskin gibi, yeni kaybettiğimiz Didem Madak gibi çok iyi şairler var. Dolayısıyla “şiir öldü” diyenlere katılmıyorum. Şiir ölmüş falan değil...Değişen bir Türkiye var. Sosyolojik açıdan değişiyoruz. Bu değişen Türkiye’nin değişik şairlerinin çıkması gerekiyor, belki de var... Başbakan bile toplantılarda Necip Fazıl’ı okuyor... Bence şiir daima hayatta ve yaşıyor.

ŞİİR SEVEN AHMET HAKAN’IN KÖŞESİNDEN...

Ahmet Hakan: Galiba Şiir öldü
Edip Cansever’i sevgiyle okuduk...
Cemal Süreya’yı tutkuyla okuduk...
Attila İlhan’ı hayranlıkla okuduk... Özel’i coşkuyla okuduk...
Can Yücel’i hınzırca bir gülümsemeyle okuduk...
Ece Ayhan’ı şaşırarak okuduk...
Turgut Uyar’ı beğenerek okuduk...
Sezai Karakoç’u saygıyla okuduk...
Ama galiba bitti bu iş.
Galiba şiir öldü.
Yeni şiirler okumak istiyorum, bunun için heves ediyorum, bunun için gayret ediyorum.
Fakat heyhat! Olmuyor, olamıyor. Eski bir tekniğe maruz kalıyormuşum gibi hissediyorum...
Daha öncekilerin gerisinde kalmaya mahkûm metinlerle karşı karşıyaymışım gibi hissediyorum.
Sanki bütün iyi şairler, bütün iyi şiirleri yazmışlar gibi...
Daha da kötüsü...
Sanki şiir denilen sanat miadını doldurmuş gibi...
Epey bir aradan sonra Nobel’i bir şaire verdiler, şiir sanatını yeniden gündeme taşımak maksadıyla...
Açık konuşacağım:
Bana ‘ölü yüzü pudralamak’ gibi geldi.

DİĞER YENİ YAZILAR