Üzüm ve zeytin diyarı

Haberin Devamı

İtalya’nın üçüncü büyük şehri olan Napoli ve Sorrento Yarımadası’na gitmek pek çok neden var. Müziği, lezzetleri ve Akdeniz mimarisi bunların başlıcaları denilebilir. Yaklaşan yaz mevsimini erken karşılama ayrıcalığı da bir başka önemli neden bence.


Napolİ şehri Türkiye’yi anımsatan manzaralar da içeriyor. Dar sokakları, rahat insanları, pencere ve balkonlarından sarkan çamaşırları ile hiç de yabancı gelmiyor. Öte yandan alışveriş meraklıları için ayrıca çekici olabilir. Gezinizi daha çok tarih ve kültür ağırlıklı planlıyorsanız Napoli bu konuda da seçenekler sunuyor. Kraliyet sarayı, Castel Nuovo, San Carlo Operası, Milli arkeoloji müzesi, Palazzo di Capodimonte müzesi ve şehire 30 dakika uzaklıktaki Pompei antik kenti ile bütün zamanlarınızı keyifle geçirebilirsiniz. Halen aktif olan Vezüv yanardağı hemen hemen şehrin her yerinden görülebiliyor ve bu görüntü şehre ayrı bir etkileyicilik katıyor. Ben Napoliye bir tam gün ayırmakla birlikte Sorrento Yarımadası’na ve adı kendinden büyük Capri adasına gitmeye karar verdim. Napoli’den sırası ile Sorrento’ya oradan Positano’ya ve ardından da yarımadanın sonuna uzanarak Amalfi’ye kadar gittim. Herbiri Akdeniz mimarisinin tipik örnekleri olan bu yerleşimlerin hepsi dik yamaçlar üzerine kurulmuş. Denize inmik için merdivenlerden başka seçenek genellikle yok. Evler ve otellerin önleri açık olduğu için her yerden farklı manzara seçenekleri var. Cafe ve lokantalarda lezzetli İtalyan mutfağı örneklerini tadabilirsiniz. Ve uygun fiyata deniz ürünleri de bulabilirsiniz. Bir çok ünlünün yaşamak için bu sahilleri tercih ettiğini rehberimiz’den öğrendik. Tek tek onların yaşadığı evleri görerek geçtik falezlerin üzerinden. Aralarında Sophia Loren, Rudolf Nureyev gibi ünlülerin bulunduğu birçok kişinin neden burayı tercih ettiğini anlamakta güçlük çekmiyor insan zaten. Çünkü yol boyu harika doğa manzaraları ile dolu. Napoli’den ayrıldıktan bir süre sonra başlayan Amalfi yolu UNESCO tarafından koruma altına alınmış. Ve aslında yol boyunca bulunan tüm yerleşimlerde bundan nasibini almış ve burada yeni yapı yok. Eski bir yol olduğu için araçların yan yana geçmekte zorlandığı, ama her viraj sonrasında size eşsiz manzaralar sunacak olan bu yolda Amalfi’ye varıncaya kadar 1500 kadar viraj dönülüyor. Dar olmasına karşın zemini düzgün olan bu yolda yapacağınız yolculuk başlıbaşına bir keyif sunuyor.


Dar sokaklar arasında karşıma çıkan cafelerde espresso keyfini kaçırmadım. Yemekte ise genellikle manzaralı bir lokanta seçip denize karşı yediğim pizzaları ve içtiğim güzel İtalyan şaraplarını sanırım uzun yıllar unutamayacağım.
Sorrento limon ve portakal bahçeleri arasına kurulmuş bir yerleşim. Merkezin adı Piazza Tasso. Buradaki bir sokak kahvesine oturup çevreyi izlemenizi öneririm. Falezlere kurulmuş otellerin manzarası inanılmaz güzellikte. Cafe ve plajlardan başka zaman ayırıp 15. yüzyılda yapılan Corrale Sarayı’nı da ziyaret etmenizi öneririm. Ayrıca 14. Yüzyıl yapımı olan katedral de görülmeye değer.

Positano ise yine falezleri ile dikkatinizi çekecek. Sorrento ve Amalfi’ye oranla daha az turistin ziyaret ettiği Positano benim favorim oldu. Son durağım olan Amalfi eşsiz güzellikteki bir coğrafyada kurulmuş. Sahilindeki plajda denizin tadını çıkarabilir ve sonra tüm sokaklarını tek tek gezebilirsiniz. İrili ufaklı dükkanlardan alışveriş yapabilirsiniz. Adını nereden aldığını merak edenlere kısaca açıklayalım. Herkül Amalfi adında çok güzel bir su perisine aşık oluyor. Ancak Amalfi genç yaşta ölünce bu aşk yaşanamıyor. Bunun üzerine Herkül onun anısına bu kasabayı inşa ediyor. Bu mitolojik hikaye benim için Amalfi’yi daha da değerli ve özel kılıyor.

Capri

- Yazımın başında adı kendinden büyük diye söz etmiştim Capri’den. Çünkü adını bir çok film’de ve aşk hikayesinde duydum. Bu kadar çok duyduğum için belkide daha fazlasını bekledim. Capri bizim Büyükada kadar bir yer aslında. Yine dar ve güzel sokakları, bu sokaklarla ulaşılan küçük ama şirin meydanları var. Her meydanda birçok cafe ve lokanta bulunuyor. Adanın yamaçlarındaki manzara ise gerçekten hoş. Napoli’ye gelip Capri’yi görmeden gitmek olmaz. Ama siz de benim gibi adının büyüklüğü kadarını beklemeden görün. Hele de Capri’ye gidip Limoncello almadan dönmeyin çünkü tam yerindesiniz. İnsan bu kadar lezzetli yemekleri bulunca kendini tutmakta zorlanıyor ve işte o zaman hazmı kolaylaştırması ile bilinen Limoncello imdadınıza yetişiyor.

Üzüm ve zeytin diyarı

Napoli’de ne yapmalı?

- Kraliyet Sarayı: Dönemin ünlü mimarı Domenico Fontana tarafından 17. yüzyılda yapılmış. Bina, bir yangının ardından 19. yüzyılda yeniden inşa edilmiş. Ciddi hasarlara yol açan II. Dünya Savaşı’nın ardından ise sarayın restorasyonu yapılmış. Çarşamba günleri kapalı.


- Castel Nuovo: Piazza del Municipio olarak geçen ve sahile uzanan Belediye Meydanı’nın üzerindeki görkemli kale 1282 yılında Angevinler tarafından yapılmış, 15’inci yüzyılda Aragonlar tarafından yeniden inşa edilmiş. Kaledeki müzenin (Museo Civico) 14 ile 19’uncu yüzyıl heykel, mozaik, tablo koleksiyonu göz alıcı.


-San Carlo Operası: İtalya’nın en büyük opera binası. 1727’de yapılmış. Napoliten müzik hayatının merkezi haline gelmiş. Kraliyet ailesine ait bölüm, 184 loca ve dev fresk çok etkileyici. Hafta sonu 14.00-16.00 arası rehberle geziliyor.

- Milli Arkeoloji Müzesi: Via Toledo’nun devamındaki müzede Roma ehirleri Pompei ve Herculaneum’dan, Lazio, Campania antik kentinden objeler sergileniyor.

- Palazzo di Capodimonte: Şehrin önemli müzelerinden biri. Napoli’nin arkasındaki tepede. 1738’de ina edilmiş, Bourbon Kralı III. Charles’ın sarayı olarak kullanılmış. Müzede, Rönesans dönemine ait muhteşem tabloları görebilirsiniz.

- Vomero: Eski şehrin hemen üstünde. Montesanto füniküleri ile çıkabilirsiniz. Napoli’nin en yüksek noktasında ise Castel Sant’Elmo bulunuyor, manzarası çok güzel: Önde liman yanda görkemli Vezüv yanardağı. Ulaşım için: Setur: Tel: 444 0 738 veya 0 (850) 210 0 738 www.setur.com.tr



DİĞER YENİ YAZILAR