Havanın yavaş yavaş ısınmaya başladığı bu günlerde hepimiz tatil planları yapmaya başladık. Bir teknede doğa ile baş başa tatil yapmak isteyenlere önerim mavi yolculuk olacak. Yelken keyfi de cabası...
FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ...
Çılgın kalabalıktan uzakta, doğada yalnızca kendisiyle baş başa kalmak, belki kendisini de ardında bırakmak isteyenler ilk fırsatta yollara düşmeli. Doğanın bir diğer adıdır mavi yolculuk... Ancak yolculuklar her zaman sürprizlerle doludur. Hele de mavi yolculuğu tercih edenler için... Yirmi metrelik tekneyi paylaştığın on kişiyle 24 saatini birlikte geçirmek gibi bir zorunlulukla karşı karşıya kalmak, kimilerine ürkütücü gelebilir. Ama ne gam... Deniz, güneş, mehtap, yıldızlar var ya... Mavi yolculuk sevdalıları denizde yalnız kalmanın ne anlama geldiğini bilir ve denizle aralarına başkalarının girmesine izin vermezler. Bir hafta boyunca teknenin güvertesinde dalgalarla teknenin boğuşmasını seyretmek bile başlı başına bir keyiftir.
'Sedventure/Suha Derbent'video için tıklayın |
Yolculuk sırasında gece ile gündüz birbirine karışır, aslında bunun pek de önemi yoktur. Belki de kendi içine doğru, yaşamı keşif yolculuğudur bu. Hırslar, kişisel hesaplar, kırgınlıklar, aşk acıları... Hayatın dökümü önünüzdedir sanki. Doğanın, hayatın önünde çırılçıplak bırakır bu sizi...
Ve yoldan çıkış...
Bu rengârenk dünyaya dalmak için sadece denizin çağrısına kulak vermek yeterli. Bir valize hafif giysiler, bir-iki kitap koyun ve geri kalanı kentte bırakın ve çıkın. Ben öyle yaptım ve kenti ardımda bıraktım. Özlem duygumu da... Sadece renkler vardı düşümde, ama hep aynı rengin tonları...
Sonunda on bir yolcuyla birlikte bir yelkenlideydim. Diğer yolcuları tanımıyordum ve tanımaya da hevesli değildim. Şirket yetkilileri bir hafta boyunca yolculuk yapacağımız tekneyi gösterdiklerinde heyecanım daha da arttı. Çünkü limandaki diğer teknelere benzemiyordu. Gulet değildi ve etkileyiciydi.
Teknede ilk gün
Mavi yolculuk yapanlar bilirler. Bir askerlik kuralı gibidir... Teknenin önünde duran sepete ayakkabılarınızı koyacak ve yolculuk bitene kadar giymeyeceksiniz. Belki de dış dünya ile bağın ilk koptuğu yer burasıdır. Bu ilk adımla sanki upuzun bir yol kat edilir.
Artık bambaşka bir dünyadaydık. Teknenin kaptanı ve personeli tarafından hoş geldin kokteyli ile karşılandık. İçkiler yudumlanırken kaptan teknedeki kurallardan bahsetmeye başladı. Ancak yapmamız gerekenleri anlatırken bizi rahatsız edecek bir vurgu yoktu sesinde. Tekne henüz hareket etmeden kamaralarımız gösterildi ve valizlerimizi yerleştirdik. Aslında o kamaralar bir hafta boyunca sadece valizleri barındıracak, herkes zamanını güverte üzerinde geçirecekti. Valizleri kamaraya bırakıp yukarı çıktık, bu arada teknenin halatları çözüldü. Ve işte rüzgârın kollarındaydık, yolculuk başlamıştı.
Marmaris’ten yola çıktıktan yaklaşık iki saat sonra, kaptanımız bir koyda demir atmaya karar verdi. Motorların sesi kesildiğinde mavi yolculuğun, sesin, sessizliğin ne anlama geldiğini fark ettik. Arap adası adlı bu koyda bizden başka iki tekne daha vardı ve bir de derin bir sessizlik... Sadece doğanın sesi...
Denizin rengi gün geceye dönerken koyu bir pembeye dönüştü. Deniz muhteşem bir renk ve ışık gösterisi sergiliyordu. Teknenin mutfağından gelen yemek kokuları olmasa acıktığımızı fark etmeyecektik. Kokulardan anlaşıldığına göre bizi mükemmel bir ziyafet bekliyordu.
Akşam indikçe dalgalar azaldı, deniz duruldu... Tekne sanki bir akvaryumun üzerinde duruyordu. Söz birliği yapmışçasına herkes yemek öncesi birer birer denize atladı. Sudan çıktığımda kendimi çok iyi hissediyordum. Bir saat sonra aşçı ve gemici masayı hazırlamaya başladılar. Masanın görünümü ve yemekler gerçekten nefisti. Yemekten sonra herkes kendi köşesine çekildi.
Gece olunca uyku tulumları ve kalın battaniyeler uyku sorununu çözdü. Sabah gün doğarken uyandım. Güneş yüzünü henüz gösteriyordu ama yalnız olmadığımı gördüm. Kaptan, teknenin kıç tarafındaki küpeştede, koyu çevreleyen tepelere dalmış sigarasını içiyordu.
Kahvaltıdan sonra yeniden yola koyulduk. Bu arada herkes denize dalıp çıkmıştı bile. Mavi suları yararak ilerlemeye başladık. Birer birer basılan yelkenler, içi doldukça ağırlaşıyor ve şişiyordu. Son olarak baş kısımdaki yelken de (flok) açıldı ve kaptan tekneye yön verdi.
O gün çok hırçın bir hava vardı ve yaklaşık dört ya da beş saat dalgaların arasında yol aldık. Teknede mavi yolculuğu ilk başlatanlara dair öyküler anlatılıyordu. Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı), Azra Erhat, Sabahattin Eyüboğlu ve arkadaşları sevda dolu yürekleriyle bir balıkçı teknesine atlamışlar, güney kıyılarına yelken açmışlardı. Asıl kaşifler onlardı, zamanımızın kaşifleriyse turizmciler...
Teknemiz geceyi Orhaniye koyunda geçirecekti. Diğer adıyla Kızkumu efsanesiyle de bilinen bir koydu bu. Koy, geceleri adeta dipsiz bir karanlığa gömülüyor ve yakamozların seyrine doyulmuyordu. Hepimiz heyecanlıydık yine. Herkes bir an önce havanın kararmasını bekliyordu.
Gece karanlık basar basmaz hepimiz sulara daldık. Gerçekten derin, kadife bir karanlık içine çekip alıyordu insanı. Her kulaçta yakamozlar akıp gidiyordu.
Sabah yine Orhaniye'nin gün doğumuna uyandım. Kumul'a (kıyı oku) kadar yüzüp, bir süre suyun içinde yürümenin keyfini yaşadım. Ve yolculuk tekrar başladı. Gün boyu yelken yaptık. Teknemizin ardında bıraktığı köpüklere dalmaktan kendimizi zor alıkoyduk.
Her gün başka bir koyun keyfini sürdük. Kameriye adasında denize girmekle kalmayıp adadaki eski kiliseyi gezdik ve inanılmaz güzellikteki güneş saatini gördük. Ertesi gün eski adı Yeşilova olan Bozburun’da demirledik. Teknemize kumanya takviyesi yapıldı. Sonra ver elini Serçe limanı. Kıyıya çıkıp koyun dar girişindeki tepeden denizi izledik. Her gün yapılan bu yürüyüşler hem küçük keşifler yapmamıza yarıyor hem de sürekli yediğimiz güzel yemeklerden dolayı kilomuzu dengede tutuyordu.
Son uğrak yerimiz olan Kadırga limanında akşam küçük bir parti ile yolculuğa veda gecesi yapıldı. Saatler ilerledikçe kendimizi yine denizde bulduk. Son bir kucaklaşmaydı bu. Elveda deniz, elveda doğa, elveda özgürlük... Merhaba İstanbul... Sana bir avuç mavi getirdim.
Mavi yol rotaları
Antalya - Kaş - Antalya
Diğer programlara oranla daha çok yol yapılan ve daha çok yer gezilebilen bir rota. Belli başlı noktalar: Hiç sönmeyen ateşi ile ünlü Tahtalı Dağı eteğindeki Olimpos ve Faselis antik kentleri, Demre'deki (antik Myra) kaya mezarları, tiyatrosu ve kent içindeki Noel Baba'nın kilisesi, sualtındaki duvar kalıntılarının görüldüğü "batık şehir" Kekova Adası, Kale Köyü (Simena), Kemer, Kaş ve Finik'e.
Göcek - KaşBir hafta gidiş, ikinci hafta dönüş tek yönde yapılan bu program da Göcek koylarını ve Ölüdeniz'i , aynı zamanda Kekova ve Demre'yi, kısaca Antalya-Kaş ve Marmaris-Fethiye programlarından her ikisinin de en çekici bölgelerini kapsıyor.
Marmaris - Fethiye - Marmaris
En çok sevilen programlardan biri. Sazlıklar arasında bir labirent olan Dalyan ve Kaunos antik kenti, Göcek koyları, Göcek ve Fethiye limanları, Ölüdeniz, Gemiler Adası belli başlı uğrak yerleri. Gemiler adası yakınındaki Soğuksu'dan terkedilmiş Rum kasabası Kayaköy'e yürüyebilirsiniz.
Marmaris - Datça - Marmaris
Fethiye hattına göre daha az uygulanan, koyların biraz daha sakin olabildiği bir rota. Yarımadanın ucundaki Bozukkale (antik Loryma), Bodrum Müzesi'nde sergilenen batığın bulunduğu Serçe Limanı, Bozburun, Orhaniye, Selimiye, Datça göreceğiniz belli başlı yerler. Selimiye'den Turgut şelalesine bir gezi yapılabilir.
Bodrum - Marmaris
Yine birinci hafta gidiş, ikinci hafta dönüş olarak uygulanan tek yönlü bir program. Talep halinde bu programda Rodos, Simi ve/veya İstanköy'e de uğranabiliyor. Bu programda Marmaris-Datça hattında görülen yerlerin çoğuna ek olarak, Datça yarımadasının ucundaki Knidos ve Gökova tarafında kalan Mersincik koyları da var.
Bodrum - Bodrum
Mavi Yolculuğun başladığı geleneksel rota. Günlerin çoğu Gökova körfezinin küçük ve sakin, koylar bakımından daha zengin olan doğu tarafında geçiyor. Karaada, Çökertme, Akbük, Çatı koyları, Yediadalar ve İngiliz Limanı, "Kleopatra Plajı" ile ünlü Sedir Adası, Karacasöğüt göreceğiniz belli başlı yerler.
Bodrum - Didim - Bodrum
Bodrum yarımadasını dolaşıp Didim'e kadar uzanan ve uğrak yerlerinin çoğuna karadan da kolayca ulaşılabildiği için oldukça ender uygulanan bir rota. Yarımadadaki Bitez, Yalıkavak, Gümüşlük, Türkbükü köyleri, antik Iasos ya da şimdiki adıyla Kıyıkışlacık, Gökliman, Çamlimanı, Kazıklı ve Didim belli başlı uğrak yerleri. Didim'de çok kısa bir otomobil yolculuğu ile görkemli Apollon tapınağının kalıntılarını gezebilir, dilerseniz Milet ve Priene'yi de görebilir, hatta Efes'e kadar uzanabilirsiniz.
Mavi Yolculuk için :
Arya Yachting & Tours
Caferpaşa Cad. 25 - 48400 Bodrum/Turkey
Tel: +90.252.3161580 Fax: +90.252.3165059
kezban@arya.com.tr - yachting@arya.com.tr
gsm office: +90.533.7213180
www.aryatours.com