Dünyayı unutturan ada Meis

2 Mayıs 2014

Yaz sıcakları bastırmadan kaçırmamanız gereken bir fırsat önerim var. Sıcaktan bunalmadan rahat rahat gezebileceğiniz, gün içinde gölge alan aramadan açık havada ve deniz kenarında birbirinden güzel yemekler yiyebileceğiniz çok yakında bir yer Meis.FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ...Meis Adası Türkiye’ye en yakın Yunan adası olup, aynı zamanda Yunanistan ana karasına da en uzak adadır. Göz anlamına gelen Meis’e Kaş’tan geçiliyor doğal olarak. Adanın Yunan dilindeki adı ise Kastellorizo. FERİBOT İLE 20 DAKİKAMeis, Türkiye’ye mesafe olarak en yakın Yunan adası. Kaş’ın tam karşısında, yüzerek bile gidebilirsiniz. “Yüzmem” derseniz her gün saat 10.00’da Kahramanlar Turizm firmasının Kahramanlar 4 adlı feribotu ile 20 dakikada adaya ulaşmanız mümkün. Ayrıca nasıl rezervasyon yapabilirim derseniz web sitelerinden online biletinizi temin edebilirsiniz.'Sedventure/Suha Derbent'video için tıklayınwww.meisferrylines.com Kaş’a kadar gelmişken Meis’e geçmemek biraz ayıp olur . Geçerli bir schengen vizeniz varsa ya da yeşil pasaportluysanız, Kaş’a tatile giderken pasaportunuzu yanınızda götürmeyi unutmayın. Schengen vizeniz veya Yeşil pasaportunuz varsa zaten sorun yok. Vizeniz yoksa aynı firmaya ulaşırsanız size 4 günde vize de alıyorlar.Meis’te müzeye dönüştürülmüş olan Osmanlı Camii, St John Şovalyeleri’nin Kalesi, Likya Kaya Mezarı, Arkeoloji Müzesi, Aziz Konstantin ve Eleni Kilisesi, Paleokastro Kalesi ve Mavi Mağara mutlaka görülmesi gereken yerlerdir. Mavi mağaraya bir tekne ile gitmek gerekiyor ama mutlaka görmeniz gerek çünkü benim Akdeniz’de gördüğüm en güzel mağara bu. Eğer şanslı iseniz o bölgede yaşayan foklarla da tanışabilirsiniz bu kısa yolculukta. Mağaranın içinde yüzme fırsatını kaçırmayın dememe gerek yok değil mi? Adayı kuş bakışı görmek ve sabah sporu yapmak istiyorsanız merkezin hemen arkasındaki tepeye çıkan merdivenlerin yolunu tutun. Arada düzlükler de olduğu için rahatlıkla çıkılabiliyor ve tepeye çıktığınızda gördüğünüz manzara buna değecektir.Bunun dışında adanın dar ve keyifli sokaklarında gezinti yapabilir, Kaş’tan Meis’e gelin giden Huriye ve güler yüzlü eşinin Meltemi adlı Café’sinde denize karşı keyif yapabilirsiniz. Sadece onlar değil tüm ada halkının konukseverlikte adeta yarıştığını söyleyebilirim. Ayrıca Huriye size işlettikleri küçük plajdan yararlanmanızı da önerecektir. Bence haklı ve kaçırmayın. Bırakın kendinizi masmavi ve pırıl pırıl sulara. Meis’te geçireceğiniz bir kaç gün kendinizi yenilemenize yetecektir. Adadaki tüm restoranlar deniz kıyısında. Ben en çok Lazarakis ve Alexandria’nın mekanını ve yemeklerini sevdim. Hemen her türlü deniz ürününü bulabildiğiniz ve taze yediğiniz düşünülürse fiyatlarında makul olduğunu söylemek gerek. Mezelerin hemen hepsi fazlası ile leziz. Sabahları ise aynı mekanlarda denizin kıyısına bir sofra kurdurun benim gibi ve kahvaltı keyfini deniz kokusunu çekerek yapın.Yemeğinizi yerken limanın içinde gezen carettalar’ı izleyebilirsiniz. Herkes dostça davrandığı için rahatlıkla kıyıya yanaşıyorlar. Tamamen huzur ve sessizliğin hakim olduğu Meis’te dünyayı unutmak gerçekten çok kolay. Meis’ten Rodos,a haftanın 7 günü uçak seferleri ve Feribotla haftanın 3 günü pazartesi,Çarşamba ve Cuma günleri düzenlenen seferlerle gidebilirsiniz.Taze balıklar, kalamarlar ve mezeler güleryüzlü işletmeciler azda olsa bildikleri Türkçeleriyle sizi ağırlamaya hazırlar. Küçük botlarla 10 dakikada ulaşılan Akdeniz’in en güzel renklerini görebileceğiniz Mavi Mağarayı kesinlikle kaçırmayın.Meis’e gitmek için :Kahramanlar Turizm ve Yatçılık A.Ş. Tel: 02428361800www.meisferrylines.com

Devamını Oku

Yakınımızdaki Tatil Cenneti : Yunan Adaları

24 Nisan 2014

Yazın kendini hissettirmeye başldaığı bu günlerde herkes tatil planı yapıyor ve bir çok seçenek var. Bu hafta size birbirinden güzel adalarda bir tatil önereceğim. Her adanın farklı özellikleri var elbette ama benim favorilerim Santorini, Mikonos ve Rodos oldu. FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ...Mikonos: Apollo’nun torunu Mykon’dan adını alan bu ada son yılların popüler tatil mekanlarından. Dünyanın her yerinden turist çeken adanın beyaza boyalı sokakları, plajları ve kubbe biçimindeki ev ve kiliseleri görmeye değer. Son yılların bu marjinal tatil beldesinde Paradise plajını denize girmek isteyenlere öneririm. Güzel bir akşam yemeği için ise adanın merkezinde deniz kıyısında bulunan Babulas tavernayı öneririm. Balıklar taze, servis mükemmel ve fiyatlarda uygun. Ayrıca ada’da günlük 30 Euro vererek araç kiralayabilir ve her yeri istediğiniz gibi gezebilirsiniz. Taksi bulmanın güç hatta olanaksız olduğu adada adayı gezmek isteyenler için araç kiralamak en uygun çözüm.Rodos : Türkiye’nin Ege sahillerinden sadece bir saat uzaklıkta bir ada. Yaşam tarzıyla, mimarisiyle, sokak aralarında gezinen kedileriyle ve turkuvaz rengi sahilleri ile tam bir Ege kasabası gibi…'Sedventure/Suha Derbent'video için tıklayınAdını mitolojiden alan Rodos gerçekten efsanelerden fırlamış ve denizin üzerine oturmuş gibi. Rodos’un ünlü Mandraki Limanı her zaman kalabalık. Mitolojideki öyküye göre; Güneş tanrısı Helios, deniz tanrısı Poseidon’un kızına aşık olmuş, kızın adı Rodos’muş…Rodos o zamanadan bu yana aşıkların adası. Eski kentler hep ilgi çekicidir. Rodos’un kale içinde kalan bölümü de öyle. Yüksek duvarlar arasında kalan dar, dapdar sokaklar, arnavut kaladırımı tabir edilen siyah küçük kaldırım taşları ile bezeli caddeler insanı kendine doğru çekiyor. Eski Rodos, 14. ve 16. yüzyıllar arasında Rodos şövalyeleri tarafından yapılmış. Rodos’un bir de estetik ameliyat geçirmiş olan yeni bölümü var. Çok zengin turistler orayı tercih ediyor ama eski Rodos her zaman çok çekici…Rodos dar sokakları ile eski bir fotoğraf karesinden fırlamış gibi duruyor. Sanki her sokak başından siyah uzun elbiseli bir kadın çıkacak ve size simsiyah gözleri ile gülümseyip geçecek. Bu daracık sokaklarda hep bir müzik sesi, küçük kahkaha duymamak imkansız gibi. Rodos’ta gezerken kendinizi bu güzel kadının kollarına bırakın ve o sizi nereye götürürse oraya gidin.Eski kentin meydanı hem limana hem de kentin yüksek noktalarına sadece on dakika uzaklıkta. Meydan, kafeler ve restoranlarla dolu ve alış veriş yapılacak küçüklü büyüklü dükkanlar var. Bu dükkanları gezmek çok keyifli. Aynen Türkiye’de olduğu gibi çok sesli bir satıcı topluluğu var. Büfelerde döner yapılıyor. Meydandki kafelerde yemek yemek isterseniz mönüdeki isimlerin size çok tanıdık geldiğini farkedeceksiniz. Pilakis, cacık, ayran, imam bayıldıs, Greek salad ki bu tam anlamıyla bir çoban salatası, zeytinyağlı yemekler ve işte Rodos. Tam bir Akdeniz kültürü. Rodos’ta Sokrates Caddesi çok hareketli bir yer. Küçük rodos hatırası fincanlar, kül tablaları satanlar, içki satanlar, tekstil ürünleri ve bunları size satmaya çalışan tezgahtarlar… Hipokrat Meydanı, Şövalyeler döneminde ikiye ayrılan eski kentin büyük olan bölgesi Chora. Birbirine sırtlarını dayamış meydan kafeleri, restoranlar, alışveriş yapılan küçük dükkanlar. Türk’lere ait yapılar ise; Ippokratus (Hipokrat) Meydanı’nın kuzeyinde İbrahim paşa Camii ve hala ibadet yapılıyor. Bir de Bizanslılar tarafından kilise olarak inşa edilen bir Süleyman camii var. Süleyman camiisinin karşısında bir Türk Kütüphanesi bulunuyor. 1540 yılından kalma bir el yazması Kuran bulunan kütüphanede Osmanlı döneminden kalma çok önemli eserler var. Yeni bölgede yüksek katlı ve beş yıldızlı oteller var. Geniş kaldırımlarda dünyanın tüm markalarını satan mağazalar bulunuyor. Yani eski kentteki dükkanların yerini burada mağazalar almış durumda. Bu bölgede uçsuz bucaksız bir kumsal var. Rodos’a gelen turistler bu kumsalları tercih ediyorlar. Kalithea ve Faliraki plajları çok popüler. Adanın güneyinde bulunan Lindos Plajı ise en çok tanınan plajı. Faliraki’den 45 dakika uzaklıkta ise Athena Tapınağı bulunuyor. Rodos iki farklı dünyayı yansıtan 1400 kilometrelik bir ada. Santorini : 1500 yıl önce patlayan bir volkanın oluşturduğu bir ada Santorini. Doğanın tüm vahşiliğini ve güzelliğini sunduğu Santorini’ye tek bir ada olarak bakmamak gerek. Çünkü irili ufaklı dört adadan oluşuyor. Sıcak ve soğuk denizlerin yani Ege ile Akdeniz’in birleştiği noktada lacivert sulara haykırırcasına beyaz yapılarıyla öylece yükselen ada öylesine korkusuz ki, eteklerindeki volkanik kayaların birgün hareketlenme olasılığı bile ürkütmüyor...Adanın halkı yüzlerce yıldır üzerinde yaşadığı kayalardan bir cennet yaratmayı başarmış görünüyor. Adnın dik merdivenleri, beyaz boyalı mavi pencereli evleri, mor çiçekleri ve kedileri ile barış içinde yaşıyor. Belki gezginlerin yazılarında Santorini için yazılan “tepsi gibi” benzetmesi tüm dünyaca biliniyor ancak adanın coğrafyası görülmeden bunun ne anlama geldiği tam algılanamayacak bir şey. Gerçekten de dört bir yanı uçurumlarla çevrili Santorini tıpkı bir tepsiyi andırıyor. Adada turizm sezonu oldukça uzun. Tıpkı Akdeniz ve Ege kıyılarında olduğu gibi, Aslında her mevsim adada konaklama mümkün ama turizm açısından en elverişli zamanlar nisan-ekim ayları arasında... Bu turizm centteti adanın bir ressam tarafından resmi yapılsaydı eğer; maviden mora boyanmış kilise ve ev çatıları, mavi panjurlar, kapılar, kırmızı, pembe çiçekler, beyaz boyalı cepheler çizilirdi.1500 yıl önce hareketlenen volkan Tunç çağının Kyklades uygarlığını tarihe gömmüş. 1956 yılında ise yeniden patlamış. Adanın halkı tüm bu yaşanan doğal afetlerden yılmamış ve doğaya uyumlu davranmaya çalışmışlar hep. Sonuç olarak Santorini gibi bir turizm cenneti yaratmışlar. Santorini ya da Thira adalarının merkezi, adanın batısında bulunan Thira’da kurulu . 1500 yıl önce bir volkanın patlamasıyla oluşmuş Santorini adasının büyüklüğü sadece 76 kilometreden oluşuyor. Santorini’nin yerleşim bölgesi Thira’da evler, kiliseler, restoranlar adanın yamaçlarına kurulmuş.Bu mekanları birbirine bağlayan merdivenleri ise dar ve çok dik. Ancak bu merdivenler adadaki ulaşımı sağlamanın yanı sıra ada halkının iletişiminde de büyük rol oynuyor. Santorini’de tatil yapmak bir Akdeniz kasabasında tatil yapmaktan kesinlikle daha pahalı değil. Yunan adalari Cruise tatili için:Setur Tel: 444 0 738 veya 0 (850) 210 0 738 www.setur.com.tr

Devamını Oku

Küllerinden Doğan Ülke : Rwanda

11 Nisan 2014

Rwanda’da yaşanan büyük soykırımı hepiniz bilirsiniz. Her yıl nisan ayında yas tutan Rwanda halkı bu yılda nisan ayında soykırımın üzerinden geçen 10 yılın acısını tekrar hissedecek, hep birlikte ağlayacak. Soykırımın ardından Rwanda’da yaşanan olumlu değişim ise etkileyici. Kabileler arası barışın sağlanmış olması dışında bir çok olumlu değişim var. Ülke büyük bir hızla gelişiyor. FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ...Gelinen son noktada turistler için kıtanın en güvenli ülkesi olduklarını iddia eder durumdalar ve ben son 3 gidişimde bunun aksine bir durumla karşılaşmadım. Gerçektende başkent Kigali’de gece yarısı kadınlar sokakta güvenle yürüyebiliyor. Rwanda turizm konusunda da önemli adımlar atmış. Bunun en önemli göstergesi ülkenin güvenilirliğini gören yabancı sermaye büyük yatırımlar yapmış. Çıkarılan yasalarda bu durumu desteklemiş. Mesela bu yasalardan biri yapılan en küçük yolsuzluğa ömür boyu hapis cezası verilmesini sağlayan düzenleme.'Sedventure/Suha Derbent'video için tıklayınTürk Hava Yolları’da İstanbul’dan her gün karşılıklı olarak Rwanda’nın başkenti Kigali’ye seferler düzenlemiş. Yani direct olarak uçabilirsiniz. Her gün yapılan bu seferlerin hareket saatleri İstanbul’dan 18:20 ve Kigali’den 00:55’te. Güvenlik ve yatırım sorunlarını aşmış ve bu konuda gelişmeye devam eden Rwanda’da gezip görmeye değecek birşeyler olmalı ki bu kadar yatırım gelmiş diyeceksiniz ki çok haklısınız. Neler mi var? Mesela yaşamınız boyunca görebileceğiniz en güzel yağmur ormanlarından biri var. Geçip karşısına doğanın estetiği ve güzelliğini sıkılmadan ve gözünüzü ayırmadan tüm gün izleyebileceğiniz güzellikte bir ormandan söz ediyorum. Bu yağmur ormanını hele bir de benim yaptığım gibi bir helicopter turu ile izlerseniz yukarıdan baktığınızda rengarenk bir brokoli tarlasına benzeyen ve renklerin yanısıra yeşilin de her tonunu görebileceğiniz olağanüstü bir manzaraya doyamama durumu ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Helikopterle yapılan tur sırasında yagmur ormanlarına varana dek göreceğiniz inanılmaz hoşluktaki çay tarlaları, küçük köyler ve Kiwu gölü manzarası da size adeta büyüleyecektir. Kigali’den bineceğiniz helicopter sizi çay tarlalarının ortasında bulunan ve yağmur ormanı manzaralı odaları olan bir otele götürecek. Yağmur ormanları manzarası deyince manzarayı uzakta sanabilirsiniz. Hemen hatırlatmalıyım manzara odanızın balkonun hemen önünden başlıyor. Evet gördüğünüz manzaraya dokunabilirsiniz. Dünya mutfağının adeta tasarım yapılmış halinin servis edildiği bu otelde kaldığınız sure boyunca şempanzeleri görebileceğiniz bir yürüyüş turu alabilir, şelalelere gidebilir ve hatta yağmur ormanları içinde yapacağınız bir yürüyüş kapsamında yapılmış asma köprülerden (Canopy walk) geçebilirsiniz.Rwanda’da yaşayabileceklerin bununla sınırlı değil. Dünyada yaşayabileceğiniz en özel deneyimlerden birini tatma şansınızdan söz ediyorum. DNA’sı %97 bizimle aynı olan ve yeryüzünde sadece 650 tane kalmış olan Dağ Gorillerini görebilirsiniz. Üstelik coğrafi özellikleri nedeni ile Dağ Gorillerini görmek için öyle uzun bir yürüyüş yapmanıza gerek kalmadan. Desem ki 7 den 70’e herkes yapabilir hiç de abartmış olmam. Çünkü ben gittiğimde benimle birlikte yürüyüşe katılan ve sedece 2km süren bu yürüyüşü tamamlayabilen ve yaşı 70’in üstünde olan bir çift ile tanıştım. Onlara duyduğum saygı çok büyük. Sadece yaşları nedeni ile değil. 76 yaşındaki ABD’li kadının vücudunda 2 ayrı kanser bulunuyordu, bir akciğeri daha önce alınmıştı ve o kadın gorilleri ölmeden önce görebilmek için oraya gelip bu yürüyüşü tamamlamıştı. Kendisi yavaş yürüdüğü için gurubun hızını kestiğine üzülüp arda özür dileyerek gorillere ulaştı. Gorilleri izlerken gözlerinde gördüğüm mutluluk pek sık görülecek birşey değildi. Kaçımız yapabileceğiz?Volkanik dağlarda ailece yaşayan Dağ Gorilleri gördüğüm en uysal canlılar. Sanırım yeryüzünün en iyi huylu canlıları onlar. Onları yavruları ile birlikte 2mt mesafeden izlemekten daha büyük bir ayrıcalık yaşamadığımı söyleyebilirim. Sizde yaşamdaki yolun sonunu görmeyi beklemeden bunu yapabilirsiniz. Geç kalmadan…Rwanda’dan ayrılmadan önce ülkenin önemli 2 ürünü olan çay ve kahve almayı da unutmayın.Rwanda’ya gitmek için : Sedventure Tel: 444 0738 www.sedventure.com

Devamını Oku

Afrika’da bir Kaçış Noktası : Mombasa

4 Nisan 2014

“Travelife Gold Hotels” ödüllü Hotel Severin Sea Lodge geleneksel Afrika ambiansından etkilenmiş mimarisi ile kendinizi iyi hissetme, macera ve tatili birarada sunan bir kaçış noktası. Bu hafta oradaydım ve yenilenerek döndüm.Bir milyonu geçkin nüfusuyla Kenya’nın ikinci büyük kenti olan Mombasa, ülkenin en büyük limanı ve önemli turizm merkezi. Adanın kuzeyine ve güneyine uzayan sahilleri, özellikle kuzey kıyıları, bir dinlenme tatili için ideal destinasyon oluşturuyor. FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ...11. yüzyılda Araplar tarafından kurulan bu liman kenti, 16. yüzyıl başından sonra sürekli Portekizlilerle Ummanlılar arasında el değiştirir. 19. yüzyıl ortasında Zanzibar Sultanlığı’na, 19. yüzyıl sonunda ise Birleşik Krallık’a geçer. Dinlenmenin yanında Mombasa’yı da tanımak ve bu tarihin izlerini görmek isterseniz öncelikle Jesus Kalesi yakınındaki eski şehirde dolaşmanızı öneririm. Böylece hem Portekiz, Hint ve Arap mimarilerinin etkileri kolaylıkla görülebildiği eski Mombasa’yı tahayyül edebilir, hem de bu eski şehrin aslında pek de değişmemiş hayatını görebilirsiniz. Zanzibar’daki büyük köle pazarına götürülmek için kölelerin yıkanıp gemilere bindirildiği yeri de görüp ayak bastığınız yerin korkunç tarihi karşısındaki çaresizliğinizi yaşamanız da mümkün.'Sedventure/Suha Derbent'video için tıklayınPirinç nişastası beyazlığı ve inceliğindeki beyaz kumlardan oluşan plaj (Whitesands Beach), dünyanın sayılı kumsallarından. Kumsal, Hint Okyanusu’ndan gelen dalgalardan yaklaşık bir kilometre ilerisindeki, sahile paralel giden 160 kilometre uzunluğunda bir mercan resifi tarafından korunuyor. Sahilin birkaç kilometre açığından giden bu resif, Tanzanya sınırından Somali sınırına kadar uzanıyor. Yararları saymakla bitmez: sert dalgaların kıyıya vurmasını engelliyor ve dalgasız bir havuz yaratıyor; gel-git’in etkisini yumuşatıyor; ama en önemlisi 2004 tsunami depreminde dalgaları tutmuş olması, bu sayede ölü sayısı Kenya’da sadece iki ile sınırlı kalmış. Bu resifin iç kısmı başlangıçta oldukça sığ ve yavaş derinleşmesi nedeniyle çocukların güvenle bırakılabileceği bir sığlıkta. Bu iç denizin koşullarına uygun bir de geleneksel teknesi var Kenya’nın. Tuzlu suda yetişen mangrov ağacından yapılan bu geleneksel tekneler, enfes ilkellikleri ile çok karizmatikler. Böyle turist gezdirip para kazanmaya çalışan 4-5 tekne duruyor sahilde. Tavsiye ederim, ben sıcak kişiliği ve anlayışlılığı nedeniyle Hassan’ı arayıp buluyor, onunkine biniyorum. Bir tanesini satın alıp İstanbul’a getirmeyi düşünmedim değil. Yenisi 650 euro, ikinci el 400 euroya kadar bulmak mümkün.Kenyalılar, sakin, soylu ve zarif davranışlı insanlar. Gittiğim otel ve restoranlarda hep güler yüzlü personelle karşılaştım. Ancak bu güler yüz, dünyanın her tarafında üst yöneticiler tarafından talep edildiğini bildiğimiz ve bu yüzden de hep zorlama duran bir güler yüzlülük değil. Kültürün kendisinden kaynaklanan, yönetim istemese de zaten öyle olacakmış gibi duran içten bir gülümseme bu. Hala başının üstünde eşya taşıyan kadınlara rastlanıyor. Belki de kadınlara, yürüyüşlerindeki alımlılığı veren, kuşaklar boyu geliştirmek zorunda kaldıkları bu denge duygusu ve ölçülülüktür. Erkeğiyle kadınıyla çok güzel bir halk, nezaketle de birleştiğinde insan seyretmekten kendini alamıyor doğrusu.Genelde sorunları çözmeye yönelik ve yatıştırıcı bir tutum içindeler. Denebilir ki bir “akuna matata” (“no problem”) kültürü hakim. Ağaçlar ayrı bir hayranlık nesnesi oluşturuyor. Bizim coğrafyamızda bilinmeyen, çoğu ayrı bir özellik taşıyan çok güzel ağaçlar var. Özel bir bahçe tasarımcısı tarafından hazırlanmış gibi duruyorlar, oysa çoğu orada kendilerinden bitivermişler. Sadece kaldığım Hotel Severin Sea Lodge’un balkonundan bakması bile insana bir rahatlama veriyor. Sahile bakan hindistan cevizi ağaçları denize doğru eğikken içeridekiler dimdik duruyorlar. Sahildekilerin rüzgâra direnebilmek için öyle eğik oldukları kolayca anlaşılıyor. Bu arada, yeri gelmişken, okyanustan, hiç durmayan bir vantilatör gibi esen tatlı bir rüzgâr var. Bu rüzgâr verdiği rahatlık ve keyfin yanında muhtemelen sineksiz bir tatilin de temel nedeni.Kaldığım otelin bahçesinde balıkçıllar ve küçük maymunlardan başka ellerinde sapanlarla maymunları kaçırmaya çalışan hotel görevlileri koşturuyor. İnsan, keşke görevliler ailecek gezen maymunları kaçırtmasalar da biraz seyrine doysam diyor. Hotelin odaları ve merkezi binaları eski değirmenlere benzeyen bir mimariyle yapılmış, damları ise Kenya’ya özgü çalılardan oluşan bir çatıyla.Bamburi sahilindeki İtalyan restoranı Il Covo’da bir pizza yemeği ise ihmal etmeyin, İtalya’da bulması zor olan güzellikte pizza yapıyorlar. Mombasa’ya ve Severin Sea Lodge’a gitmek için : Sedventure Tel: 444 0738 www.sedventure.com

Devamını Oku

Afrika’da bir Kaçış Noktası : Mombasa

30 Mart 2014

“Travelife Gold Hotels” ödüllü Hotel Severin Sea Lodge geleneksel Afrika ambiansından etkilenmiş mimarisi ile kendinizi iyi hissetme, macera ve tatili birarada sunan bir kaçış noktası. Bu hafta oradaydım ve yenilenerek döndüm.Bir milyonu geçkin nüfusuyla Kenya’nın ikinci büyük kenti olan Mombasa, ülkenin en büyük limanı ve önemli turizm merkezi. Adanın kuzeyine ve güneyine uzayan sahilleri, özellikle kuzey kıyıları, bir dinlenme tatili için ideal destinasyon oluşturuyor. FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ...11. yüzyılda Araplar tarafından kurulan bu liman kenti, 16. yüzyıl başından sonra sürekli Portekizlilerle Ummanlılar arasında el değiştirir. 19. yüzyıl ortasında Zanzibar Sultanlığı’na, 19. yüzyıl sonunda ise Birleşik Krallık’a geçer. Dinlenmenin yanında Mombasa’yı da tanımak ve bu tarihin izlerini görmek isterseniz öncelikle Jesus Kalesi yakınındaki eski şehirde dolaşmanızı öneririm. Böylece hem Portekiz, Hint ve Arap mimarilerinin etkileri kolaylıkla görülebildiği eski Mombasa’yı tahayyül edebilir, hem de bu eski şehrin aslında pek de değişmemiş hayatını görebilirsiniz. Zanzibar’daki büyük köle pazarına götürülmek için kölelerin yıkanıp gemilere bindirildiği yeri de görüp ayak bastığınız yerin korkunç tarihi karşısındaki çaresizliğinizi yaşamanız da mümkün.'Sedventure/Suha Derbent'video için tıklayınPirinç nişastası beyazlığı ve inceliğindeki beyaz kumlardan oluşan plaj (Whitesands Beach), dünyanın sayılı kumsallarından. Kumsal, Hint Okyanusu’ndan gelen dalgalardan yaklaşık bir kilometre ilerisindeki, sahile paralel giden 160 kilometre uzunluğunda bir mercan resifi tarafından korunuyor. Sahilin birkaç kilometre açığından giden bu resif, Tanzanya sınırından Somali sınırına kadar uzanıyor. Yararları saymakla bitmez: sert dalgaların kıyıya vurmasını engelliyor ve dalgasız bir havuz yaratıyor; gel-git’in etkisini yumuşatıyor; ama en önemlisi 2004 tsunami depreminde dalgaları tutmuş olması, bu sayede ölü sayısı Kenya’da sadece iki ile sınırlı kalmış. Bu resifin iç kısmı başlangıçta oldukça sığ ve yavaş derinleşmesi nedeniyle çocukların güvenle bırakılabileceği bir sığlıkta. Bu iç denizin koşullarına uygun bir de geleneksel teknesi var Kenya’nın. Tuzlu suda yetişen mangrov ağacından yapılan bu geleneksel tekneler, enfes ilkellikleri ile çok karizmatikler. Böyle turist gezdirip para kazanmaya çalışan 4-5 tekne duruyor sahilde. Tavsiye ederim, ben sıcak kişiliği ve anlayışlılığı nedeniyle Hassan’ı arayıp buluyor, onunkine biniyorum. Bir tanesini satın alıp İstanbul’a getirmeyi düşünmedim değil. Yenisi 650 euro, ikinci el 400 euroya kadar bulmak mümkün.Kenyalılar, sakin, soylu ve zarif davranışlı insanlar. Gittiğim otel ve restoranlarda hep güler yüzlü personelle karşılaştım. Ancak bu güler yüz, dünyanın her tarafında üst yöneticiler tarafından talep edildiğini bildiğimiz ve bu yüzden de hep zorlama duran bir güler yüzlülük değil. Kültürün kendisinden kaynaklanan, yönetim istemese de zaten öyle olacakmış gibi duran içten bir gülümseme bu. Hala başının üstünde eşya taşıyan kadınlara rastlanıyor. Belki de kadınlara, yürüyüşlerindeki alımlılığı veren, kuşaklar boyu geliştirmek zorunda kaldıkları bu denge duygusu ve ölçülülüktür. Erkeğiyle kadınıyla çok güzel bir halk, nezaketle de birleştiğinde insan seyretmekten kendini alamıyor doğrusu.Genelde sorunları çözmeye yönelik ve yatıştırıcı bir tutum içindeler. Denebilir ki bir “akuna matata” (“no problem”) kültürü hakim. Ağaçlar ayrı bir hayranlık nesnesi oluşturuyor. Bizim coğrafyamızda bilinmeyen, çoğu ayrı bir özellik taşıyan çok güzel ağaçlar var. Özel bir bahçe tasarımcısı tarafından hazırlanmış gibi duruyorlar, oysa çoğu orada kendilerinden bitivermişler. Sadece kaldığım Hotel Severin Sea Lodge’un balkonundan bakması bile insana bir rahatlama veriyor. Sahile bakan hindistan cevizi ağaçları denize doğru eğikken içeridekiler dimdik duruyorlar. Sahildekilerin rüzgâra direnebilmek için öyle eğik oldukları kolayca anlaşılıyor. Bu arada, yeri gelmişken, okyanustan, hiç durmayan bir vantilatör gibi esen tatlı bir rüzgâr var. Bu rüzgâr verdiği rahatlık ve keyfin yanında muhtemelen sineksiz bir tatilin de temel nedeni.Kaldığım otelin bahçesinde balıkçıllar ve küçük maymunlardan başka ellerinde sapanlarla maymunları kaçırmaya çalışan hotel görevlileri koşturuyor. İnsan, keşke görevliler ailecek gezen maymunları kaçırtmasalar da biraz seyrine doysam diyor. Hotelin odaları ve merkezi binaları eski değirmenlere benzeyen bir mimariyle yapılmış, damları ise Kenya’ya özgü çalılardan oluşan bir çatıyla.Bamburi sahilindeki İtalyan restoranı Il Covo’da bir pizza yemeği ise ihmal etmeyin, İtalya’da bulması zor olan güzellikte pizza yapıyorlar. Mombasa’ya ve Severin Sea Lodge’a gitmek için : Sedventure Tel: 444 0738 www.sedventure.com

Devamını Oku

Dünyaya Nehirlerden Bakmak

22 Mart 2014

Gemiyle yolculuk deyince aklımıza genellikle deniz ve okyanuslardaki devasa kruvaziyer gemileri gelir. Birçok şehri hatta birkaç ülkeyi bavul toplama derdi olmadan rahatça gezme imkanı sağlar bu gemiler.FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ... Bu gemilere kıyasla daha küçük nehir gemilerinde seyahat ise bambaşka bir deneyim. Nehir gemileri, büyük deniz gemileri kadar konfor sunmasa da herkesin mutlaka yaşaması gereken bir atmosfere sahip. Seyahat boyunca manzara sürekli sizi takip eder. Ormanlar, köyler, kasabalar, şehirler yanınızdan bir film şeridi gibi akar. Doyumsuz manzaralar eşliğinde her gün farklı bir limana uğrayarak, yeni coğrafyalar keşfetme olanağı sunan bu gezilere olan ilgi durmadan artıyor. Sizler için dünyanın değişik nehirlerinde düzenlenen belli başlı turları anlatacağım.'Sedventure/Suha Derbent'video için tıklayınVolga: Avrupa’nın en uzun nehri Volga, en büyük iki gölü Ladoga ve Onega, kanalları, barajları ve su asansörleriyle insan tarafından oluşturulmuş Rusya’nın en önemli su yolları üzerinde gerçekleşen bu yolculuk, Moskova ve St. Petersburg gibi iki büyük ve önemli şehirden başka, diğer küçük şehir, kasaba ve köyleri de görme imkanı sağlıyor. Volga Turu, Rusya’yı tarihi, kültürü, gelenekleri ve coğrafyası ile tanımak, birçok ortak noktamız olan insanlarıyla yakından tanışmak için ideal.Ren: Batı Avrupa’nın en önemli nehirlerinden Ren, İsviçre Alplerinden doğuyor. Fransa, Almanya ve Hollanda’dan geçerek Kuzey Denizi’ne dökülüyor. Ren Nehrinde iki veya üç katlı 150-200 kişilik gemilerle yapılan turlar üç farklı ülkeyi görmeye olanak sağlıyor. Gezi boyunca; Amsterdam, Nijmegen, Krefeld, Köln, Köenigswinter, Rudesheim, Manheim, Heidelberg, Strasbourg gibi şehirler ziyaret ediliyor. Romantik Ren olarak adlandırılan bu nehir gezisinde geçilen, Koblenz-Mayence arasındaki bölgeye ayrı bir parantez açmak lazım. Geminin her iki tarafında birbirinden güzel köy ve kasabalar, ortaçağdan kalma şato ve kaleler unutulmaz bir güzelliğe sahip.Tuna: Volga’dan sonra Avrupa’nın en uzun ikinci nehri Tuna, Almanya’nın Karaormanlar bölgesinden doğuyor, 2857 Km yol yaparak Karadeniz’e dökülüyor. Yedi veya sekiz günlük Tuna Nehir turlarında Viyana, Bratislava, Budapeşte gibi Avrupa’nın güzel başkentlerinden başka Avrupa kültür ve tarihinde önemli yere sahip Melk, Durnstein, Kalocsa ve Estergon’da ziyaret ediliyor. Guadalqivir Nehri ve Endülüs: Endülüs bölgesinin en uzun ırmağı Guadalqivir’in adı Arapçadan al vadi al kebir den geliyor. 58 bin Kilometrekarelik bir alanı sulayan nehir, 657 kilometre uzunluğunda. İspanya’nın güneyinde Endülüs’ü de kapsayan bu gezide Malaga, Sevilla, Cadiz, Jerez, El Puerto De Santa Maria, Flamenko’nun memleketi Jerez, San Lucar De Barrameda, Granada, Cordoba ziyaret edilen şehirler. Oldukça zengin bir programa sahip bu gezi İspanya kültürünü yemekleri, şarapları, dansları ve müziği ile daha yakından tanıma fırsatı sağlıyor. Douro: İspanya’nın Kuzeyinde Kastilya ve Leon Bölgesinden doğan Douro Nehri Portekiz’den geçerek Porto’da Atlas Okyanusu’na dökülüyor. Kuzey Portekiz ve Kuzey İspanya’da geçen Douro Nehir Turu’na ilgi oldukça fazla. Toplam Onbir gün olan gezinin sekiz günlük kısmı gemide geçiyor ve Porto’da başlıyor. Nehirde güzel manzaralar eşliğinde yapılan yolculukta, küçük şehir, kasaba ve köyler ziyaret ediliyor. Gemi yine Porto’ya dönerek turunu tamamlıyor. Sonraki üç gün Portekiz’in başkenti Lizbon ve civarındaki kasabalara ayrılmış. Yangtze: Çin’de Şangay ve Pekin turistlerce en çok ziyaret edilen popüler iki şehir. Peki oralara kadar gitmişken muhteşem Yangtze nehrinde unutulmaz bir gemi seyahati yapmaya ne dersiniz? Şangay’da başlayan seyahat burada geçirilen iki günün ardından Wuhan ve Yichang’ta devam ediyor. Yichang’ta gemiye biniliyor ve Yangtze nehir gezisi başlıyor. Asya’nın en uzun, Dünya’nın Nil ve Amazon’dan sonra üçüncü en uzun Nehri Yangtze 6370 Km uzunluğunda. Yangtze Çince’de Uzun Nehir anlamına geliyor. Seyir boyunca Üç Boğazlar, Wu ve Quatang Boğazı’nın harika manzaraları, Hayalet şehir olarak bilinen Fengdu ve buradaki katedral, Chonginq şehri görülüyor. Gemiden ayrıldıktan sonra Program Xian ve Pekin ile devam ediyor. Mekong: Asya’nın diğer önemli ve büyük Irmağı Mekong, Himalaya dağlarından doğar. Çin, Myanmar, Laos, Tayland, Kamboçya ve Vietnam’dan geçer, Güney Çin Denizi’ne dökülür. Geçtiği bölgelere hayat veren Mekong Güneydoğu Asya’nın can damarıdır. Mekong nehir turu oldukça heyecan verici ve Uzakdoğu’yu bir başka açıdan görme fırsatı sunuyor. Tayland’ın başkenti Bangkok, Kamboçya’da olağanüstü Angkor Tapınakları ve bu tapınaklara ev sahipliği yapan Siem Reap, Kamboçya’nın başkenti Phnom Penh, Vietnam’da Ho Chi Min, Sevgili Romanı’nın Fransız Yazarı Marguerite Duras’nın yaşadığı Sa Dec bu gezide görülen yerler arasında akla ilk gelenler. Yüzen köyler ve nehir boyunca uğranılan köy ve kasabalardaki ilginç yaşamlar insanı şaşırtıyor. Küçük ama oldukça sevimli ve konforlu bir gemiyle yapılan bu gezi insana farklı duygular yaşatırken uzun süre hafızalardan silinmiyor. Missisipi: Nostaljik, buharlı ve çarklı, 5 Yıldızlı American Queen Gemisi nihayet ülkemiz gezginlerine de kapılarını açtı. Seyahatseverlerin yoğun ilgi gösterdiği Missisipi Nehir Turuna bu yıl Türkiye’ye verilen kontenjan ile artık ülkemiz gezginleri de gidebilecekler. Seyahat Programı Chicago’dan başlıyor. Burada geçirilen iki günün ardından New Orleans’a uçuluyor ve gemiye geçerek kamaranıza yerleşiyorsunuz. Buradan yola çıkan gemi St. James Parish, St. Francisville, Natchez, Vicksburg ve Helena’ya uğrayarak yedi günün sonunda Elvis Presley’in şehri Memphis’e varıyor. Her limanda geziler ve seyir süresince gemi içinde birçok eğlence programı ve aktiviteler düzenleniyor. Baştan sona büyük bir keyif duyarak yapılan Amerika ile özdeşleşmiş birçok yer ve olayı keşfetme fırsatı sunan bu gezideki yerinizi ayırtmak için acele edin. Nehir yolculukları için :Setur Tel: 444 0 738 veya 0 (850) 210 0 738 www.setur.com.tr

Devamını Oku

Dedeman Park Denizli – Süha Derbent’le Gezi

10 Mart 2014

Her zaman ılık baharı andıran, mis gibi Ege havasının keyfini çıkarmak üzere bu hafta Denizli’ye gittim. Bir sanayi, ihracat ve ticaret merkezi olarak bilinen Denizli; geçmişi tarih öncesi çağlara dayanan antik kentleri, tapınakları ve doğa harikası Pamukkale ile tam bir turizm kenti ve yılda milyonlarca yerli ve yabancı turisti ağırlıyor. FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ...Denizli Çardak Havaalanı’ndan sadece 30 dakikada vardığım Dedeman Park Denizli’de yorgunluğumu gidererek bu güzel kenti keşfetmek üzere hemen yola koyuldum. İlk olarak Denizli’nin alamet-i farikası Pamukkale travertenlerine gitmeye karar verdim. Kanyak sularının kirecinden oluşan bu doğa harikası insanı gerçekten büyülüyor. Pamukkale’ye gelip de görmeden dönülmemesi gereken bir başka yer de Hierapolis Antik Kenti. Unesco Dünya Mirası listesinde yer alan bu tarihi şehirde; büyük hamam, tapınak, tiyatro, havuzlar ve kapılar bulunuyor. 'Sedventure/Suha Derbent'video için tıklayınBu muhteşem doğanın ve tarihin tadını çıkardıktan sonra biraz dinlenmek ve Dedeman Park Denizli’nin lezzetlerini tatmak üzere otelime geri döndüm ve hemen Turkuaz Restauran’ta yerimi aldım. Şeften doyurucu, hem midemi hem de gözlerimi memnun edecek bir öneride bulunmasını rica ettim. Önerisi Bodrum Usulü Çökertme Kebabı oldu ve ben de hemen siparişimi verdim. Kesinlikle leziz ve denemeye değer olduğunu söylemeliyim.Yemekten sonra lezzetli atıştırmalıklar, kaliteli yerli ve yabancı içecekler ve aynı zamanda sağlıklı meyve kokteyllerinin servis edildiği Lobi Bar’a geçtim. Gurme atıştırmalıkları tatmak, kahve içmek ve sohbet etmek için çok ideal bir mekan; ben de doyurucu lezzetler üzerine Türk kahvemi bu sıcak ortamda içerek günü sonlandırdım.İkinci günüme geçirdiğim rahat uyku sayesinde çok zinde uyandım. Bir de üzerine odamın camını açarak karşımda yemyeşil orman manzarasını görmek ve mis gibi temiz havayı solumak çok iyi geldi. Denizli’nin güzelliklerini keşfetmek için sabırsızlandığımdan hemen kahvaltı etmek için restorana indim. Dedeman Park Denizli’de kesinlikle kahvaltı etmenizi öneririm. “Zengin Türk Kahvaltısı” adının hakkını veriyor. Masamda her tat var ama en güzeli her şeyin çok taze ve mis kokulu olması, hele Ege’nin tazeliğini ve çeşitliliğini yansıtan rengarenk reçeller günüme daha da güzel başlamamı sağlıyor. Kahvaltıdan sonra antik gezilerimize devam etmek üzere otelden ayrıldık. İlk durağımız otele 5 km. mesafede olan Laodikeia Antik Şehri. M.Ö. 263 yılında Lykos Irmağı’nın güneyinde kurulan bu şehirde kalıntılar arasında mutlaka görülmesi gereken bir Roma hamamı mevcut. Yine tarihin eşsiz kalıntıları ile büyülenip Atatürk Etnografya Müzesi’ne gidiyoruz. Müzede, Denizli’de bulunduğu süre boyunca Atatürk’ün kaldığı klasik bir Denizli tarzı oda bulunuyor. Müzeden son durağımız olan Colossae Antik Şehri’ne gitmek üzere ayrılıyoruz. Kısa bir süre sonra vardığımız bu antik kent yine Lykos Irmağı üzerinde yer alıyor ve neredeyse hiçbir noktası kazılmamış bir antik kent olarak biliniyor. Son durağımızdan sonra tarihi gezilerimizi tamamlamış olarak otele geri dönüyoruz. Dedeman Park Denizli’nin şehri gezmek için çok avantajlı bir lokasyonda olduğunu söylemeliyim. Vaktimizi yollarda geçirmek zorunda kalmadan, kısa yolculuklarla tüm gezilecek noktalara kolayca ulaşabildik. Otelle ilgili bir küçük not daha aktarmak istiyorum. Dedeman Park Denizli misafirlerine fonksiyonel konfor sunmanın yanı sıra; daha kompakt, pratik ve iş dünyasının tüm ihtiyaçlarına cevap veren bir anlayışa sahip bir konseptin ilk oteli olarak hizmet veriyor. Konforu ve lezzetleri bizzat tarafımdan test edildi, çok memnun kaldığımı belirtmeliyim. İki günlük gezimizin ardından; doğa harikası güzellikleri, muhteşem arkeolojik değerleri, tarih kokan antik kentleri, alternatif sporlara ev sahipliği yapan Honaz Dağı, çağlar boyu şifa dağıttığına inanılan yeraltı kaynaklarıyla dolu Ege Bölgesi’nin bu güzel kentinden bir gün tekrar geri gelmek üzere ayrılıyoruz... Adres: Karşıyaka Mahallesi , 2394 Sokak , No:4 20175 Denizli , TürkiyeTelefon:+90 (258) 268 80 00Fax: +90 (258) 251 44 22 E.mail: denizli@dedeman.comWeb: www.dedeman.com•Laodikeia Antik Şehri - 5 km•Atatürk ve Etnografya Müzesi - 5 km•Pamukkale Hierapolis Arkeoloji Müzesi - 15 km•Hierapolis Antik Şehri - 15 km•Pamukkale Travertenleri - 15 km•Colossae Antik Şehri - 10 km

Devamını Oku

Aşk, şifa, huzur, lezzet... Kartalkaya Golden Key Chalet'te!

10 Mart 2014

Her kış mutlaka yolumun düştüğü Kartalkaya Golden Key Chalet, her seferinde beni farklı bir yenilikle karşılıyor. Köroğlu Dağları’nın büyüleyici manzarasına hakim olan otel, bu sezon da Türkiye’deki kış otelleri arasında ilk defa uygulanacak olan snowkite ve snowshoering’i, bal ve bitki özlerinden yapılan kulak mumu bakımını hizmetlerine eklemiş. Her iki yeniliği de mutlaka denemenizi tavsiye ediyorum.FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ...Kulak Mumu Terapisini Golden Key Chalet’te Keşfedin…Doğa ve butik otelciliğin en gözde markalarından Kartalkaya Golden Key Chalet, misafirlerini Kızılderililerin geleneksel kültürü olan kulak mumu bakımı ile rahatlamaya davet ediyor. Türkiye’de çok az spa merkezinde bulunan ve adını Kuzey Amerika yerlilerinin “Hopi” halkından alan “Hopi Mumu”, kulak-burun-boğaz hastalıkları alanında tamamlayıcı özelliğinde olup, alternatif tıp alanının en çok kullandığı yöntemlerin başında geliyor. 'Sedventure/Suha Derbent'video için tıklayın Hopi mumları kullanılarak uygulanan kulak mumu bakımında, kulaktaki toksinlerin ısı yoluyla mum içine çekilmesi sağlanıyor. Bu doğal terapi sayesinde orta kulak iltihabı, baş ağrısı, migren, bademcik sorunları, sinüslerdeki basınç ve kulak çınlaması azalırken işitme duyusu gelişiyor. Boyun ve kulakların etrafına masaj yapılarak uygulanan ve vücuda birçok faydası olan bu yöntem, çok eski çağlardan beri dünyanın değişik yerlerinde farklı toplumlar tarafından uygulanıyor. Golden Key Chalet’in terasında yer alan eşsiz dağ manzaralı “5 Elements SPA Merkezi”nde uygulanan özel mum terapisi ile migren, kulak çınlaması ve sinüzit ağrılarından kurtularak, tarifsiz bir deneyim yaşayabilirsiniz. Seans bitince yaşanan o rahatlatıcı hissi tarif etmek zor... Kış Otelleri arasında Türkiye’de bir ilk...Doğa ve butik otelciliğin en gözde markalarından Kartalkaya Golden Key Chalet, tatil boyunca alanında uzman eğitmenler tarafından Türkiye’deki kış otelleri arasında ilk defa uygulanan snowkite ve yepyeni bir alternatif spor dalı olan snowshoering ile adrenalin tutkunlarına unutulmaz bir tatil imkanı sunmaya devam ediyor. Golden Key Chalet’te 2008’den beri bünyesinde snowboard eğitim hizmetleri vermekte olan GiviD Board Co. ile tatil boyunca snowboard ve snowkite eğitimi alabilir, Köroğlu dağlarında yapılan snowshoering ile tertemiz havanın ve çamların kokusunu hissederek kış sporlarının tadını çıkarabilirsiniz.Karlar Altında Bedeninizi ve Ruhunuzu ŞımartınGolden Key Chalet, terasında bulunan SPA merkezi sunduğu alternatif hizmetleriyle bedeninizin yanı sıra ruhunuzu da önemsiyor. Bu lüks vahada; isterseniz geleneksel Japon masaj tekniği, “Shiatsu” ya da “Thai Yoga” masajı ile geriliminizi azaltıp bedeninizdeki enerji akışını hızlandırabilir, isterseniz “Monoi de Tahiti” masajı ile günlük endişelerden kurtulabilir ya da kendini şımartmanın en rahatlatıcı yolu olan “Kış Rüyası – Dört El Masajı” ile stresten arınarak, hem bedeninizi hem de ruhunuzu dinlendirebilirsiniz. Ebeveynler hem bedenlerini hem de ruhlarını dinlendirirken çocuklar da “Teen Spa” da organik ürünlerle gerçekleştirilen yüz bakımı yaptırabilir, ayak ve el masajları ile rahatlayabilir.Golden Key Chalet SPA merkezinde hot tube, sauna, buhar banyosu, vücut bakımları ve masaj gibi birçok özel hizmetten yararlanabilir ya da fitness salonunu veya yüzme havuzunu tercih edebilirsiniz. Ayrıca özel jakuzi seansıyla vücudunuzda bulunan tüm negatif yükleri üzerinizden atarak yeniden doğuşu hissetmenin ayrıcalığını yaşayabilirsiniz.İtalyan Lezzetleri sevenler için ideal...Golden Key mutfağında her zaman yenilikçi lezzetler uygulanıyor Golden Key Chalet, bu sezon Muğla Köyceğiz’de agro-ekoloji ve agro-ormancılık yöntemlerini kullanarak, organik üretim yapan ALP PİR’in yetiştirdiği lezzetli ve şifalı pembe greyfurt ve okitsu mandalinalardan hazırlanmış tatlı ve içecekleri ile yeni bir damak tadı oluşturmuş. Ormanlardan bin bir zahmetle sepet sepet toplanan lezzetli çintar mantarları; kansızlık, kalp ve damar hastalıkları gibi rahatsızlıklara şifa olmasının yanında yağ içermediği için diyetlerin de vazgeçilmez ürünleri arasında yerini alıyor. Doğal ürünlerle hazırlanan lezzetler arasında en iddialıları arasında kurutulmuş domates kullanılan pizzalar ve pancar ile harmanlanan risottaları sayabilirim. Tereyağı kullanılmadan yapılan rissottalar damakta bambaşka bir tat bırakıyor.Setur Tel: 444 0 738 veya 0 (850) 210 0 738 www.setur.com.tr

Devamını Oku