Yılbaşında nereye gidelim diye düşünüp hala karar vermemiş olanlar için sokaklarına taşan yeni yıl çoşkusunu keyifle yaşayacağınız Viyana’daydım geçen hafta. Hem güzel bir yılbaşı tatili yapabilir hem de coşkuyu yaşayabilirsiniz.Viyana’ya ilk geldiğimde hislerim şöyle olmuştu: Alman kültürünü yaşayan hiçbir şehir size aristokrasiyi Viyana kadar hissettiremez, aynı şekilde hiçbir şehir size sanatı ve klasik müziği günlük hayatın içinde bu kadar yalın ve doğal bir şekilde sunamaz. Tarih ve sanat kokan kentte sadece 1,5 milyonun üzerinde insan yaşıyor. Kentle özdeşleşen Tuna nehri merkezin biraz doğusundan akmasına karşın Tuna kanalı şehrin tüm merkezini katediyor. MS 1’inci yüzyılda bir Roma garnizonu haline gelen Viyana 13’ncü yüzyılda Habsburg hakimiyeti altına girerek aristokrat kimliğinin ilk oluşumlarını başlatmış.BAŞKENTİ KEŞFETMEK- Rönesans Viyana’sı mı?15’nci yüzyılda 1. Maximilian, şehri önemli bir sanat merkezi haline getirmiş. Hofburg’daki Schweizertor Rönesans Viyana’sının ayakta kalan en renkli eseridir. Burası Hofburg Saray kompleksinin anıtsal giriş kapısıdır.- Barok Viyana mı? 1683’teki Osmanlı kuşatmasının ardından şehir rahatladı ve genişlemeye başladı. 4’üncü Karl döneminde Karlskirche ve Belvedere Sarayı, ayrıca Türk seferinin kahramanı sayılan prens Eugene için muhteşem bir kışlık saray inşa edildi.- Schonbrunn Sarayı’nı görünMaria Theresa’nın uzun saltanatı Schonbrunn sarayı tamamlandı ve ardından bu saray Avrupa’nın müzik merkezi haline geldi.- Ringstarsse Viyana’sı mı?İmparator Franz Joseph şehrin surlarını yıkarak, Ringstrasse’yi ve üzerine değisik saray ve binalari inşa ettirerek şehrin tarihindeki unutulmaz yerini aldı. Avrupa’nın en güzelleri doğa tarihi müzesi ve sanat tarihi müzesi şehre kazandırıldı.GEZİLİP GÖRÜLECEK YERLERSigmund Freud’un evi: Freud’un 1891’den 1938’e kadar yaşadığı ev gezilebiliyor.Hofburg Sarayı: 20’den fazla odası var. Franz Joseph’in ve kraliçe Elisabeth’in tören salonları ve ikametgahları da burada. Schönbrunn Sarayı: Versailles Sarayı’na rakip olarak yapılan bu saray mutlaka gezilmeli. Belvedere Sarayı: Prens Eugene’in yazlık sarayiı ayrıca da bahçeleriyle ünlü. Figarohaus: Mozart 1784‘ten 1787’ye kadar bu barok binada yaşadı ve ünlü eseri Figaro’nun Düğünü’nü burada besteledi. Sanat Tarihi Müzesi: Ringstrasse üzerinde doğa tarihi müzesi karşısında yer alıyor. NE YENİR?Viyana’ya gelip Wiener Schnitzel yemeden dönmek olmaz. Dana veya domuz eti dilimlerinin galeta ununa bulanarak tereyağında kızartılmasıyla pişirilen yemeği en iyi tadabileceğiniz yer Figlmüller.
Yeni yılı tarihle içiçe bir yerde kutlamak güzel bir alternatif olur. Ve Kapadokya bunun için neredeyse biçilmiş kaftan...Gerek tarihi dokusu gerekse doğal yapısının güzelliği nedeniyle Türkiye’nin en başta gelen turizm beldelerinden biri olan Kapadokya’yı henüz yabancılar kadar yerli turistlerin keşfetmediğini görüyorum. Sezonu yılın 12 ayı boyunca süren Kapadokya’da yerli turist görmek oldukça zor. Çizimi milyonlarca yıl süren bir tablo gibi tanımlanabilir Kapadokya. Tam 60 milyon yıl önce, bölgede bulunan dağlar; Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lavlar, geçen yıllar içinde yağmurlar, karlar, fırtınalar sonucu öyle bir yapı oluşturdu ki, şimdi görenler büyüleniyor. Kapadokya’yı böylesine büyülü kılan görüntü öncelikle tabii ki peri bacaları. Adı üzerinde Peri Bacaları, çünkü böylesine gerçek üstü bir görüntü ancak onlar tarafından yapılmış olabilir diye düşündürüyor insanı. Hititler’den başlayarak pek çok uygarlığın yaşadığı bu topraklar Hristiyanlık için de çok uzun yıllar boyunca merkez konumunda olmuş. Bu nedenle hala bölgede pek çok yeraltı kililesi bulunuyor. İpekyolu’nun da önemli duraklarından biri olarak kabul edilen Kapadokya geçmişte pek çok insan için iyi bir sığınak, güvenilir bir bölge olmuş ama bugün artık tam bir turistik cennet. Geçmişin yeraltındaki gizemli yerleşimleri, tünelleri günümüzde çekici birer gezi mekanı durumunda. Hala konut olarak kullanılan yeraltı evlerinin sayısı çok az ama onların yerine otel, pansiyon olarak hizmet veren yerler görülmeye değer. Mutlaka balonla uçunBirkaç günde gezmenin mümkün olmayacağı kadar büyük Alana yayılmış vadiler balonla son derece keyifli ve detaylı izlenebiliyor. Ben kaldığım süre boyunca her sabah balonla uçuş yaptım. Hergün farklı bir vadiyi görme şansım oldu tabii ki bu planlanabilir bir gezi değil, çünkü balon pilotları tamamen rüzgara ve hava koşullarına bağımlı olarak uçuşu yönlendiriyorlar. Ben Kapadokya Balloons’un tecrübeli pilotu kaptan Serhan Leki’yi tercih ettim ve çok memnun kaldım. Hatta bir sabah hava bulutluydu ve Serhan kaptan balonu bulutların üzerine yani 2300 metreye kadar çıkartarak bize pırıl pırıl bir Erciyes görüntüsü sundu. Kapadokya’nın gezilip görülecek yerleriTarihi boyunca çok görkemli uygurlıkların mekanı olan bölgenin çok şık ve özel otellerinin yanında gezilip görülecek pek çok yeri var. Örneğin Avanos, Ürgüp, Göreme, Uçhisar, Ortahisar Kaleleri, El Nazar Kilisesi, Aynalı Kilise, Ihlara Vadisi, Derinkuyu, Kaymaklı, Özkonak Yeraltı şehirleri, Güvercinlik Vadisi, Çavuşin, Güllüdere Vadisi, Paşabağ-Zelve bunlardan bazıları. Pers dilinde “Güzel Atlar Diyarı“ anlamına gelen Kapadokya, gerçekten de doğanın kendi elleriyle yonttuğu gizemli ve doğal bir müze diyebiliriz. CCR’de kahvaltı keyfiOtelde her sabah oldukça zengin seçenekler bulunan bir kahvaltı ile güne başlıyorsunuz ama eğer isterseniz, her sabah kahvaltı odanıza kadar da ulaştırılıyor. Sürpriz gala gecesiCCR Otel yeni yıl için hazırladığı özel bir gece sunuyor misafirlerine. Bu gece ve sonrasında Kapadokya dokusu içinde yapacağınız gezi yeni yıla güzel bir başlangıç ve sevdiklerinizin de hoşuna gidecek bir sürpriz olabilir. CCR otelde gala gecesi dahil olmak üzere 440 Euro’dan başlayan oda fiyatları var. Detaylı bilgi için web sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. CCR&SPA’da her türlü etkinlik neredeyse size özel ‘’Şımartan terapiler’’ tadında. Altın terapisi, Havyar terapisi, Nar Terapisi gibi hizmetlerin her birinde vücudunuz gerçekten tüm yorgunluklarından arınıyor.Padishah RestaurantPadishah Restaurant Kapadokya’da Türk, İtalyan, Fransız ve Uzak Doğu lezzetlerinden yelpaze sunan zengin mutfağıyla adını duyuruyor. Uchisar kasabasının eteklerinde tüm manzarayı görebileceğiniz camekanlardan oluşmuş. Pazı yaprağında Levrek ve Bernez soslu bonfile mükemmel. Kırmızı et sevenlere bölgeye mahsus Nevşehir tavası ve Testi kebabıını mutlaka öneririm.Şarap mahzeniMahzenlerin şarapları dinlendirmek için işe yaradığını düşünürdüm. Oysa birbirine geçmeli mağara galerilerinden oluşuyor. Duvarlarında şarap tanrısının kabartmaları mekanın ortasındaki şömine ışığında sizi tarih sayfalarına taşıyor.
Bulgaristan denildiğinde hemen herkesin aklına Sofya geliyor ama Hacı Arif Bey’in memleketi olarak bilinen Filibe de en az Sofya kadar hatta daha da ilgi çekici, cıvıl cıvıl ve mutlaka görülmesi gereken kentlerden biri. Üstelik Filibe’de gezmekten büyük keyif alacağınız bir Osmanlı mahallesi var. Mahalle oldukça geniş bir alana yayılmış durumda. Mahallenin bulunduğu alandaki tepede bir anfitiyatro ve içinde de kafe bulunuyor. Oradan kent kuşbakışı izlenebiliyor.Kentin tarihine baktığımızda, İstanbul’un fethinden 90 yıl önce Lala Şahin Paşa tarafından Osmanlı topraklarına dahil edildiğini öğreniyoruz. Geçen zaman içinde Osmanlı izleri azalmış tabii. Filibe diyorum ama aslında kentin adı artık Plovdiv diye biliniyor. Sonuç olarak Filibe olarak tanıdığımız, bildiğimiz kent, Sofya’nın 120 kilometre güneydoğusunda ve Bulgaristan’ın ikinci büyük kenti. Ülkenin güneyinde yedi tepe üzerine kurulu şehir, Meriç Nehri’nin iki tarafında bulunuyor. Kentin nüfusu 380 bin civarında. Evliya Çelebi’nin ifadesiyle de “Dokuz adet, yamru yumru boz kayalık tepeler üzerine, dereler arasına kurulmuş” Filibe’de 17. yüzyılda 53 cami, 70 okul, 9 medrese, 7 daru-ülkurra, 11 tekke, 8 hamam, 9 han, kervansaray vb. varmış. Bu camilerden günümüzde ayakta duran ve kentin en önemli yapılarından biri olan 15’inci yüzyılda İkinci Sultan Murat tarafından yaptırılan Muradiye Camii çevresi itibariyle de önemli.1390’da Osmanlı şehri olduPulpudava adıyla eski Traklar tarafından kurulmuş. Daha sonra, Makedonya kralı Filip’in yönetimine geçince adı Filipopolis olmuş. Romalılar zamanında ise Trimontsiyum adıyla anılmış. Ortaçağ’dan itibaren birçok imparatorluğun egemenliği altında kalmış ancak, 1390 yılında Osmanlı topraklarına katılmış. İşte o tarihten itibaren kentin adı Filibe olmuş. Osmanlılar döneminde tam bir Türk şehri karakterinde gelişme göstermiş. 15’inci yüzyılın ilk yarısında, Anadolu’dan getirilen Türk aileleri buraya yerleştirilmiş ve Filibe, Rumeli Beylerbeyi’nin merkezi olmuş. Osmanlı’dan ayrılınca Müslüman nüfus azalmış. BU TARİHİ YAPILARI GÖRMEDEN KESİNLİKLE DÖNMEYİNHüdavendigâr CamiOsmanlı’dan kalan belli başlı yapılardan biri olan Hüvavendigâr Camii, ‘Cumaa Camii’ ve ‘Ulu Camii’ diye de biliniyor. 1425 yılında Murad Hüdavendigâr’ın yaptırmış olduğu eser, bir deprem sonucu yıkılmış ve 1785’te yeniden yaptırılmış.Baçkovo ManastırıBizans İmparatoru Grigor Bakuriani’nin askerleri tarafından 1083’te yapılmış dini bir kompleks Baçkovo Manastırı. Bizans ve Bulgar kültürlerinin karma yapısına sahip olan manastırın içindeki mozaiklere özellikle dikkat edin.KülliyeŞehrin diğer önemli bir yapısı Beylerbeyi Gazi Şehabeddin Paşa’nın yaptırdığı cami, medrese, han, hamam ve mutfaktan oluşan külliye. Ancak, Şehabeddin Paşa’dan Filibe’de geriye yalnızca ‘İmaret Camii’ ayakta kalabilmiş.Diğer gezilecek noktalarAntik Tiyatro ve Eski Filibe, Baçkovo Manastırı, Eskiköy Antik Kalıntıları, Hisar Kaplıcaları, Pamporovo Kayak Merkezi
HELENLERİN, Romalıların, Perslerin, Arapların, Bizanslıların, Haçlıların, Selçuklu’ların, Memlüklerin, Osmanlı’ların ve kısa bir süre Fransız’ların egemenlikleri altında şekillenmiş tarihiyle Hatay’ı görmeye gittiğinizde şehrin sokaklarında gezerken bu değerli mirastan geriye kalanların, gelişmiş batılı ülkelerdeki gibi korunmadığını görecek ve üzüleceksiniz. Eski Roma yolunda ilerlerken o yolu sadece araştırmalarınızın yardımı ile hayal edebilirsiniz. “Peki, gerçek nedir?” diyecek olursanız; Hatay’da bu gün karşılaşacağınız ve sizi büyüleyecek gerçek; lezzet mozaiği olacak. Oturduğunuz her sofra size mutluluk verecek.Butik otel Savon’da kahvaltıŞehrin genel bakımsız haline göre avluya girdiğiniz andan itibaren başka bir yere geldiğinizi size hissettirecek olan Savon otel, ismini aldığı bir sabun fabrikasından, butik otele hayli başarı ile dönüştürülmüş gerçek bir dinlenme ve keyif mekanı. Savon otelde başta peynirlerden oluşan yöresel ürünlerle sunulan kahvaltı size güne keyifle başlama olanağı sunacak. Bu kahvaltıda testi peyniri, sıkma peynir, tuzlu yoğurt, halhali zeytini, çökelek salatası ve Antakya simidini mutlaka tatmanızı öneririm. Öğle yemeğinde otelin aşçısının özenle hazırladığı Maklube, Aşur ve kağıt kebabını tattım. Her biri birbirinden lezzetli olan bu menüyü size de öneririm.Hatay’da akşam yemeği için size önereceğim yerde tadacağınız lezzetlerin gönüllü tanıtıcısı olacağınıza eminim. Özenle hazırlanmış mekanı ve sunduğu mükemmel lezzetleri ile bir çok ünlünün de ziyaret etttiği bu mekanın adı Çarşıcık, yani küçük çarşı anlamındaki Sveyka. Sveyka’da meze olarak humus, kekik salatası, cevizli biberi tatmalısınız. Ana yemeklerde de kirazlı kebap harika.Hatay’a dair satır başları- Savon otelin sırasında bulunan defne sabunu üreticisi Verdaa’nın satış mağazasına bir göz atın. Dilerseniz eski halinin de korunduğu sabun fabrikasını da size gezdiriyorlar ve elbette en azından defne sabunu almanızı öneririm. - Hatay Mozaik Müzesine bolca zaman ayırmalısınız. Çünkü girdikten sonra mozaiklerin eşsiz güzelliği sizi büyülelecek. Ve çıktığınızda Hatay’ın her anlamda bir mozaik kent olduğunu tekrar hissedeceksiniz. Tüm dinlerin barış içinde birarada yaşadığı eşsiz bir mozaik.- Dünyanın ilk mağara kilisesi olan Sen Piyer hristiyanlar tarafından hac yeri olarak kabul görüyor. Zaten burası Hristiyanlara “Hıristiyanlık” isminin verildiği yermiş. Her her yıl burada 29 Haziran günü Katolik Kilisesince ayin düzenleniyor.UNESCO Hatay’ı barış kenti seçmiş. Çünkü kent çok uzun yıllar boyunca bir çok farklı kültürün bir arada yaşamasına olanak tanımış. Bunu başarmış. Hatay’da Türkler en büyük nüfusa sahip. Sonrasında Alevi Araplar yani Nusayriler geliyor. Arapları, Hıristiyan katolik Araplar, Süryaniler, Ermeniler takip ediyor.Savon Otel, Tel: 0 326 214 63 55 Sveyka Restaurant, Tel: 0 326 213 39 47 www.sveyka.com
İspanya’nın güneybatısında bulunan Sevilla tarihi özellikleri nedeniyle ülkenin diğer bölgelerinden farklılıklar gösteriyor. Örneğin insanların kullandıkları dilden, tenlerinin rengine kadar Arap etkisi hissediliyor.Setur’un İspanya’nın güneybatısında yer alan Sevilla’ya düzenlediği tura katıldığım için çok şanslıyım. Üstelik bu gezide Setur’un rehber koordinatörü Uğur Soner’in bölgeye ilişkin bilgi ve deneyimlerinden yararlanarak gezmek de katıldığım turu güzel yapan en önemli unsurdu. Bölgeyi iyi bilen ve çok keyifli bir anlatımla tanıtan Uğur ile Sevilla’da gezmek ayrıca keyifli oldu. Yalnızca İspanya’nın degil, Avrupa tarihinin en önemli kilometre taşlarından birini oluşturur Endülüs tarihi. 711 yılında Tarık bin Ziyad’ın ordularıyla bu bölgeden İber yarımadası ve dolayısıyla Avrupa’ya ayak basması ve 1492 yılına kadar bu bölgede devam eden islam uygarlığı günümüz İspanya’sının kültürel kimliğinin en önemli parçalarından birini teşkil ediyor.Endülüs bölgesinin Cordoba ve Granada ile birlikte üç ayağından birini oluşturan Sevilla ya da arapça adı ile Isbiliye, katolik,musevi ve islam kültürünün değerleriyle yoğruldugundan inanılmaz zengin bir kültür mirasına sahip. Bu kültürel miras insanların fizyonomilerinde bile kendini gösteriyor. Yerli halk, Madrid veya Barcelona’da karşılaştığımız insan tiplerinden oldukça farklı. Daha esmer, kullandıkları sözcükler arasında çok daha fazla arapça kökenli sözcük bulunuyor. Yüzlerinde yüzyıllardır bütün bu değişik kültürlerin yükünü taşımaktan yorulmuş bir ifade saklı sanki. FlamenkoSevilla’nın en önemli özelliklerinden biri de bu kentin bir eğlence merkezi olması. Çingene mahallesine giderseniz eğlencenin sokağa taşmış halini yaşayabilir ve fotoğraflayabilirsiniz. Hava kararınca insanların sokaklara dökülüp dans ettiğine tanık olacak ve izlemekten keyif alacaksınız.Akdeniz sularında yaratılmış en renkli mozaiklerden biri olan flamenkonun kökleri Akdeniz’in ötesine, bir yandan Hindistan’a diğer yandan da Harun Reşit’in sarayına kadar gider. Hindistan’dan göçen çingeneler Endülüs’te Arap mirasıyla bulusunca ortaya çok özgün bir müzik ve dans kompozisyonu çıkar. Arap mirasını buraya taşıyan da Emevi sarayından halifenin öfkesi yüzünden kaçan Ziryap’tır. Görmeden dönmeyin◗ Plaza de Toros de La Maestranza: İspanyanın en eski arenaları arasında sayılıyor.◗ Altın Kule: Yeni dünyanın tüm hazinelerinin gemilerden boşaldığı mekan.◗ Santa Cruz mahallesi: Alkazar ile katedral arasında bulunan bu mahalle eski Sevilla’nın kalbi.◗ Katedral ve Giralda çan kulesi: Kolomb’un mezarını barındıran ünlü katedralin ayrıca minareden devşirme çan kulesi La Giralda kendisinden bile ünlü.◗ Alkazar Sarayı: 14’üncü yy’dan beri Endülüsün kalbi olan Alkazar Granada’daki Elhamra’dan sonra en büyük 2’nci saray. Magrip ve Gotik üslubun ögelerini taşıyor.◗ Triana bölgesi: Ortaköy’ü andıran şirin mahalle eskiden flamenkonun kabesiymiş. Günümüzde ise canlı müzik yapılan barları ile revaçta.Sevilla’ya gitmek için : Setur Tel: 444 0 738 veya 0 (850) 210 0 738 www.setur.com.tr
Şehrin bunaltıcı, insanı her dakika strese sokan kalabalığından uzak bir hafta sonu geçirmek ister misiniz? Üstelik bu mekanın size çok yakın olmasını da tercih edebilirsiniz. Ne de olsa sakinliğin kucağında iki gün yaşamak için saatlerce yollarda çile çekmek anlamsız. İşte Bolu-Mengen’e 8 km, Zonguldak-Bartın karayoluna 3 km uzaklıkta ve Yedigöller yolu üzerinde olan Hindiba Pansiyon tam da böyle bir ortam yakalamaya çalışanlar için biçilmiş kaftan. Ankara’ya 2, İstanbul’a 3 saat uzaklıkta bulunan mekan alternatif ve sakin tatillerden hoşlananlar için olağanüstü bir ortam sunuyor. Geçtiğimiz hafta gittim Hindiba Pansiyon’a. Ormanın içinde, sessiz ve sakin bir ortamı vardı. Dediğim gibi lüks bir gün geçirmek, Avrupa mutfağından yemekler yiyeceğinizi umarak giderseniz hayal kırıklığına uğrarsınız. Zaten böylesine doğal bir ortamda insan sabahları erken kalkıp orman içinde yürüyüş yapmak, doğal parkları dolaşmak ve fotoğraf çekmek istiyor. Pansiyonun yerel yemekler sunan mutfağı çok lezzetli. Hindiba Pansiyonun ormana bakan çok güzel bir bahçesi, orman manzaralı odaları var. Bahçenin içinden küçük bir dere geçiyor. Bu da misafirlerin gerçekten çok doğal bir ortamda ormanda kaldıkları duygusunu güçlendiriyor. Orman ve soğuk neredeyse eş anlamlı olduğu için hatırlatmak isterim ki, geceleri çok iyi ısıtılan odalarda kesinlikle üşümenize imkan yok. Bunu bir not alarak almak da fayda görüyorum. Ama sabah erken saatlerde ve akşam üstü yapacağınız yürüyüşler için sıkı giyinmeniz gerek.Hindiba Pansiyon öyle küçük bir yapı gibi düşünülmesin. Yaklaşık olarak 3500 metrekarelik bir alana kurulu. Taş ve ahşap malzemeden inşa edilmiş 9 taş ev, 3 bungalow ve 1 hizmet binasından oluşuyor. Ana hizmet binasında ortak kullanım alanı olarak şömineli 120 metrekarelik bir salon ve kullanıma hazır mutfağı var. Binalarda 31 kişi kalabiliyor, özel zamanlar dışında kalabalık olması olanaksız gibi.Hindiba’da neler yapabilirsiniz?Doğa yürüyüşü, 3 kilometreden başlayarak 15 kilometre uzunluğa kadar 10-12 adet rota, bisiklet, masa tenisi, projeksiyon aletinin bulunduğu sinema odası çok amaçlı kullanıldığı için çocuklar için güzel bir oyun salonu da olabilir. kuş gözlemi, gökyüzü gözlemi, kampçılık, yoga.GEZİLECEK YERLER- Hindiba’ya 30 dk ila 1 saat: Yedigöller, Yeniçağa Gölü, Eskiçağa, Ağalar Göleti, Mengen, Bürnük Göleti, Mamatlar Yaylası.YEDİGÖLLERHindiba Pansiyon’a yakın yerler arasında görülmesi gereken en önemli yerlerden biri de doğa harikası olan Yedigöller. Burada konaklamak zor olsa da siz zaten günübirlik gideceksiniz. Zonguldak il sınırları içindeki Yedigöller Bolu’nun 42 kilometre kuzeydoğusunda. Yol ustabilize olduğu için ulaşım yaklaşık 1.5 saatinizi alacak. Bolu’ya vardıktan sonra hemen Bolu çıkışından sapacağınız Yedigöller yolu manzara olarak çok güzel.YENİÇAĞA GÖLÜBolu-Ankara Karayolu üzerinde, Yeniçağa İlçe merkezinde bulunan göl, yaklaşık 400 hektarlık bir alanı kaplıyor. Kuşların göç yolu üzerinde bulunduğu için yılın belli dönemlerinde çeşitli su kuşları gözlenebiliyor. Tatlı su balıklarından sazan, karabalık ve kerevit bulunan gölde olta balıkçılığı yapılabiliyor. Bürnük Şirinyazı Göleti, Orman İşletmesi’nce orman yangınlarında kullanılmak üzere inşa edilmiş.0530 824 97 91 ve0374 356 31 38www.hindibapansiyon.com.tr
Kandıra’daki Narköy, hafta sonu doğa ile baş başa olmak isteyenler için iyi bir alternatif. Yüz dönüm arazi üzerine kurulu otel, organik tarım eğitim merkezi olarak da hizmet veriyor.KOCAELİ’NE bağlı Kandıra; İstanbul’a yakınlığı ve olağanüstü doğasıyla avantaj sağlayan önemli destinasyonlardan biri. Geçtiğimiz hafta, Kandıra’da 1.5 yılı aşkın bir süredir hizmet veren sürdürülebilir turizm merkezi Narköy ile tanıştım. Özellikle hafta sonları ya da kısa tatilleri değerlendirmek; doğa ile buluşmak isteyenler için ideal bir ekolojik otel burası… 100 dönüm araziye kurulu, üç tarafı ormanlarla çevrili olan yerleşke; sadece otel bölümü ile sınırlı değil. Aynı zamanda organik tarım merkezi olan Narköy, Türkiye’nin tek; dünyanın ise sayılı eğitim odaklı ekolojik merkezlerinden biri…Aile bireylerinin uzmanlıkları bir araya gelmiş Merkez, ekolojik ve organik yaşama uzun yıllardır emek veren Kuşçu ailesinin ‘eğitim çiftliği’ fikri ile ‘eğitim oteli’ fikrinin buluşmasıyla oluşmuş. Burası, tesisin konsept ve organik tarım yöneticisi anne Nardane Kuşçu, eğitmen oğlu Ozan Kuşçu ve mimar kızı Beste Kuşçu’nun uzmanlıklarının bir araya gelmesiyle, alanında ilkler arasına katılmış. Kuruluş prensibi olan ‘insanın doğaya bağlı kalması’ fikri, burada görev alan her birey ve dünyanın farklı ülkelerinden sürdürülebilirlik alanında bilgi birikimlerini paylaşmak için buraya gelen gönüllü gençlerin çalışmalarının da temelini oluşturuyor.Narköy’ü farklı kılan özellikleri aktarmak gerekirse; sofraya gelen gıdaların yüzde sekseninin burada üretilmesi önemli... Bunun dışında otel kısmında kullanılan mobilyalarının çoğu iç mimar Emir Drahşah ve Beste Kuşçu tarafından tasarlanmış ve inşaat zamanından kalan malzemelerin çoğu da geri dönüştürülerek iç ve dış alanlarda değerlendirilmiş. Sürdürülebilirliği esas almış olan merkezin dikkat çeken bu yaklaşımının yanı sıra; yağmur ve drenaj suları binaların çatısında kurulan sistemle biriktiriliyor ve tesiste kullanılan tüm su güneş panelleriyle ısıtılıyor. Tesis sadece dönüştürülmüş mobilyalarıyla değil, inşasıyla da doğaya zarar vermeyen bir prensipte konumlanmış. Hafif çelik modüller olarak tasarlanmış otel alanının kolonlar üzerinde inşa edilmiş olması, toprak içindeki tüm hareketliliğin de sürekliliğini sağlıyor. Bu da şu demek oluyor ki; konaklama modülleri yerinden kaldırmak istense bile, doğa kendini çok kısa bir süre içinde burada hiçbir tesis olmamışcasına yeniliyor. Dünyanın sayılı tohum banklarından biriSürdürülebilir hayat tarzına bakış olarak tanımlanan permakültür prensipleriyle oluşturulan Narköy, çocuklar için de ideal. Şöyle ki; hiçbir şeyi atmamak, her ürünü değerlendirmek, ekmek ve ektiğin ürünü yemek-içmek, sürdürülebilir yaşama dair bakış açısı geliştirmek gelecek nesiller için çok daha değerli… Gelecek nesiller için değerli bir başka girişim ise, burada 800’den fazla tohumun depolandığı bir tohum bankasının oluşturulması. Dünyanın sayılı tohum bankalarından biri olan banka, özel bir sistemde korunuyor ve Türkiye’nin ve dünyanın farklı noktalarından toplanmış tarihi geçmişi de olan tohumları barındırıyor. - Narköy’e ulaşmak için:Kıncıllı Köyü, Yayla Mevkii, Kandıra /c18info@narkoy.com Tel: 0 541 486 43 20Orman yürüyüşünde doğal tatlarYerleşkenin ormanlık alanında yürüyüş imkanı sunması, doğada olma halinin en dinlendirici kısmı olsa gerek... Yürüyüşler esnasında mevsimine gore incir, böğürtlen, elma, armut, farklı otlar, kestane, mantar gibi besinleri toplamak oldukça keyifli. Gün doğumunda horoz sesleriyle uyanmanın verdiği köyde olma duygusunu; akşam üzeri güneşin vadiye batmasıyla unutup; organik atıştırmalıklar ve müzik eşliğinde keyfe dönüştürmek mümkün. Sempozyumlar, sanatsal aktiviteler, yazarlarla edebiyat sohbetleri ve sevilen müzisyenlerle buluşmaların da yapıldığı eko-otelde, konserler kapalı alan ya da mevsimine göre doğada, ateş başında yapılıyor. Bireysel eğitim ve buluşmalar için 12 ay hizmet veren tesisten yararlanmanız için mutlaka otel müşterisi olmanız gerekmiyor. Günübirlik eğitim ve etkinliklerin de bir parçası olmanız mümkün.
Bursa merkezinde eski konak, kitap evi olarak geçirdiği geçmişinin ardından son derece güzel restore edilmiş ve şık, konforlu bir butik otele dönüştürülmüş. Kitap Evi Butik Otel, sadece zorunluluktan kalanların değil, şehirde uyuyup, şehre uyananların tercih sebebi.Bursa’da Kitapevi OtelBu hafta sonu İstanbul’dan fazla uzaklaşmadan kolay ulaşılabilir bir yerde keyifli vakit geçirmek istedim. Pendik’ten İDO’nun feribotlarına binerek Yalova’ya geçtikten sonra rahat bir sürüşle Bursa’ya ulaştım. İnternette yaptığım araştırma sonucunda Bursa’da küçük ve sevimli bir butik otel bulmuştum. Bursa’ya ulaştıktan bir kaç dakika sonra hemen Uludağ yolunun başında Tophane semtinde bulunan Kitap Evi Otel’e ulaştım. Eski konak, kitap evi olarak geçirdiği geçmişinin ardından son derece güzel restore edilmiş ve şık, konforlu bir butik otele dönüştürülmüş. Otel görevlileri beni kapıda güleyüzle karşıladılar ve Bursa manzaralı odama yerleştim. Sonra bir kahve içmek için aşağıya inerek otelin tarihi hakkında bilgi aldım. Size biraz otelden bahsetmek istiyorum; 2009 yılından bu yana Bursa’nın Tophane semtinde otel olarak hizmet veren Kitap Evi Butik Otel, aslında bir zamanlar konakmış. Geçirdiği büyük yangın sonrasında, aslına uygun olarak restore edilmiş. Otelin farklı tarzlarla döşenmiş, 13 odası var. Oda isimleri ise konağın konum ve işlevlerine göre belirlenmiş. Örneğin, çatı suitinde bulunan, gül bahçesi olarak düzenlenmiş terastan eşsiz şehir manzarası, şömineli suitten bahçe ve Bursa sokakları izlenebiliyor. Ayaklı bir küvetin bulunduğu cumba suiti ise Ulucami ve Yeşil Türbe manzarasına sahip. 15 yıl önce kültür etkinlikleri ve restoran olarak hizmet veren bina, şehrin gereksinimi ve talepler doğrultusunda işlerliğine devam ediyor. 13 odanın tümü farklı konum ve özelliklere sahip. Ova manzaralı odalardan Uludağ’ın eteklerine yayılan şehir, Ulu Cami, Yeşil Türbe, Emir Sultan, tarihi hanlar bölgesi ve kapalıçarşı. Ya da yüksek taş duvarlarla çevrili tarihi çeşmesi, süs havuzu, kuş evleri ve ulu ağaçları ile Osmanlı adabı taşıyan bahçe manzaralı odalar... Bazen şömine sıcaklığı, bazen bir manolya gölgesi, bazen de Bursa’da olduğunuzu hatırlatan hamam sefası... Bahçe ile birlikte kullanılan restoran 15 yıldır şehrin en tercih edilen mekanlarından... Otel ve restoran Turizm Bakanlığı denetiminde ‘özel tesis’ statüsüne sahip. Kitap Evi Otel Bursa’daki Osmanlı sivil mimarisinin en iyi örneklerinden biri denilebilir. Otel, antik kent surlarının ana kapılarından olan Saltanat Kapısı’nın yanında, şehir merkezinde yer alıyor. Otele yürüme mesafesinde Ulu Cami, Kapalı Çarşı ve tarihi Hanlar bölgesini bulacaksınız.Geçtiğimiz yıllar içerisinde gerek odaların gerekse servis niteliği, Kitap Evi Otel’e özgü konuk profili kazandırmış. Yazın bahçede, kışın şömine karşısında bir şeyler içerken, nadide kitapları karıştıran, etrafındakilerle sohbet eden sürpriz konuklarla karşılaşabiliyorsunuz. Otel yöneticileri olarak şehre gelip, ‘sadece zorunluluktan kalanların değil, şehirde uyuyup, şehre uyananların tercih sebebiyiz’ diye tanımlayabiliyorlar konumlarını. Yerli yabancı, bu ruha ve bakışa sahip kişilerden başka, özel günlerinde oteli ve restoranı tercih eden önemli Bursa kesimi de mevcut. Evlenme, doğum günü gibi özel günlerde farklı, özlenen, eski zamanlara küçücük dokunuşların hissedildği odalar ve servis...Sadece konaklanan değil, anılarla ayrılacağınız bir yer Kitap Evi Otel. Kitap evi otelin restoranı da özenle dekore edilmiş çok sıcak bir atmosfere sahip. Mönüsünden denediğim tüm yemeklerden ve servisten son derece memnun kaldım. Kitap Evi Otel’de yemekSadece otel konuklarına değil, herkese acık olan restaurant kışın şömine başında, yazın iğde kokan bahçesinde 12 yıldır şehrin hala en seçkin mekanlarından biri olarak kabul ediliyor. Özel Peynir tabağı ile başladım yemeğe. Ardından da Ana yemek olarak patlıcanlı bonfile oldu tercihim. Közlenmiş Patlıcan üzerine domates sos ile sotelenmiş dana bonfile parçaları mükemmeldi.Kahvaltı ise ayrı bir keyifti. Gerçekten çok fazla çeşit sunuyorlar ve organic reçelleri favorum oldu. Restaurantın açıldığı bahçe yüksek duvarların arasında iğde, manolya , ıhlamur ağaçları, sardunya ve güllerle donatılmış gibi. Bu şahane yemek sonrasında şöminenin karşısında kitabımı okuyarak geceyi sonlandırdım. Ve harika bir akşam yemeğinin ardından mutlu bir şekilde uykuya daldım...Kitapevi otel: Kavaklı Mah. Burç üstü No:21 Tophane/BursaTel: 02242254160 web:www.kitapevi.com.tr