Norveç fiyordları yeşilin hemen her tonunu barındıran dik yamaçları, neredeyse adım başı akan şelaleri ile çok etkileyici. Sisler içinde ilerlediğimiz fiyordun kendisi gerçekten büyüleyiciydi.Yaz ayları boyunca dünyanın en uzun gün ve en kısa gecelerini yaşayan Norveç fiyordlarını gezmek, hele de bunu bir lüks bir geminin içinde yapmak fikrim hep olmuştu ama buna bir türlü zaman ayıramamıştım. Gemiye Amsterdam’dan bindik ve uzun bir gece yolculuğunun ardından sabaha karşı Stravanger Limanı’na yanaştık. Devasa gemimizin içinde bulunan 3 bin kişi gözünü bu limanda açtığında, dünyada bir cennet varsa oranın bu liman kenti olduğu konusunda neredeyse hem fikirdi. Gemi fiyorda girdiğinde yeşilin hemen her tonunu barındıran dik yamaçlar, neredeyse adım başı akan şelaler, sisler içinde ilerlediğimiz fiyordun kendisi gerçekten büyüleyiciydi. Gemideki yolculuk boyunca pek çok liman şehrine gittik. Aşağıda size onlardan bahsedeceğim ama gemideki yaşamdan da söz etmek istiyorum. Öncelikle gemide tüm gün boyunca hizmet veren ve aç kalmanıza asla izin vermeyen restoranlar bulunuyor. Gün boyunca güvertede güneşlenip vakit geçireceğiniz isterseniz spor yapabileceğiniz alanlar var. Tiyatro salonları, alışveriş için dükkanlar, barlar ve yalnız kalmak isterseniz kitap okuyabileceğiniz küçük özel salonlar, kafeler bulunuyor. Kısacası diyeceğim o ki, mutlaka böyle bir tatile siz de çıkın. Pişman olmayacaksınız hatta müdavimi olabilirsiniz. Ve gemi ile seyahat ederken sabaha karşı limana girerken uyanamıyorsanız bile akşam gemi limandan ayrılırken güvertede olup bu anların keyfini çıkartın.Biz bu yolculuk boyunca sekiz fiyord limanına uğradık. Oslo’dan sonra yaptığımız iki günlük yolculuktan sonra Amsterdam Limanı’nda bu büyülü yolculuk bitti…Norveç’in petrol kenti StavangerGecesi özellikle rıhtımı çok hareketli ve harika restoranlar var. Stavanger tarihi, kültürel açıdan da doyurucu bir kent. Tam 23 tane müzesi bulunuyor. Norveç’in dördüncü büyük kenti olan Stavanger’de 300 bine yakın kişi yaşıyor. Bu kentte gezip görebileceğiniz yerler arasında 1100’lü yılların başında inşa edilen katedral de var. Limandan çıkıldığında hemen karşınızda yükselen bu yapının adı Domkirke Breiavatnet. Stavanger’de kenti kuşbakışı görebilmek için bir panoramik tur satın alınabilir.Güller şehri MoldeDiğer tüm Norveç liman kentleri gibi harika manzaralara sahip Molde güller şehri olarak tanınıyor. Bu kentin sadece çiçekleri meşhur değil tabii ki. Ayrıca her yıl Temmuz’da caz festivali düzenleniyor. Burada 2 bin 407 metrelik manzara noktasından etrafı izlemek keyifli.Lysefjord bölgesiSabah 08:00’den itibaren Stavanger Limanı’ndan buraya kalkan feribotlar var.Küçük ama çekiciÇok ufak ama çok güzel bir yer. Merkeze 3 km uzaklıktaki Atlantic Ocean Park, rıhtımdan hareket edip 1 saat 15 dakika süren bot turu, Aksla-Kniven manzara noktası (418 basamakla çıkılıyor) ve Flam’ın etrafında bulunan adalar gezilip görülmesi gereken yerler arasında. Aksla Dağı’da eğer zamanınız varsa gezebileceğiniz bir yer.Doğa harikası bir yerUNESCO Dünya Mirası alanı olan Geiranger, uçurumlarından şelaler akan inanılmaz güzellikte bir doğa harikası. Gemi kente yanaştığında bu şelaleri görebileceğiniz tekne turlarına mutlaka çıkmalısınız.500 kişilik NoldenKüçük bir kasaba ve Norveç fiyord gezisinin en kuzey noktası. Kasabanın kendinden çok çevresinde gezilip görülecek yerler var. Limanın hemen karşısındaki dükkanlardan hediyelik eşyalar alabilirsiniz.Ve Oslo...Burada gezilecek müzeler, caddeler, alışveriş merkezleri yoğun. Akershus Kalesi, Viking Gemi Müzesi, Kon Tiki Müzesi, Hollmenkollen Kayak Kulesi ve alışveriş merkezleri bulunuyor.Turistik köy FlamNorveç fiyordlarının belki en ufak köylerinden biri Flam ama bir o kadar da turistik. Yılda 500 bin kişinin ziyaret ettiği söylenen Flam’dan satın alacağınız turlar ile geminin giremediği dar fiyordları gezebiliyorsunuz. Ve Flam’dan trene binerek yakın yerlerdeki köyleri, şelalaleri görebilirsiniz. Bu yolculuk çok etkileyici geçiyor.Nasıl gidilir?Setur Tel: 444 0 738 veya0 (850) 210 0 738 www.setur.com.tr
Adriyatik kıyılarının en güzel kentlerinden biri Dubrovnik. Dağlardan denize dimdik inen kayaların üzerine kurulu, bahçelerin içine saklanmış evleri, mavi ile yeşilin birbirine karıştığı berrak bir denizi ve tarihi dokusunu yaşamla buluşturmuş haliyle Dubrovnik tam da tatil yapılacak yer. Belki de bu nedenle tüm dünyanın olduğu gibi Türk turistlerinin de ilgisini çekiyor.Dubrovnik’te kentin, eski şehir bölümü başlıbaşına zamanı durduran ve Ortaçağ’a götüren bir yer. Surlarla çevrili eski kente, Pile, Ploce, Peskarija ve Ponta kapılarından dört değişik noktadan giriliyor. 1991 yılında yaşanan savaştan sonra bozulan yapısı aslına uygun olarak yeniden yapılmış eski kentin adı Stari Grad. Şehri çevreleyen surlar üzerinde para ödeyerek (10 Euro) gezebiliyorsunuz ve buradan aslında hem Dubrovnik kıyılarını hem de surların içindeki eski kenti izleyebiliyorsunuz. Surların üzerinde bulunan kafeler de ayrıca keyif veren mekanlar. Eğer Dubrovnik’e giderseniz eski şehri çevreleyen surların üzerinde tur atmayı sakın ihmal etmeyin. Asla pişman olmayacağınız bir iki saatlik gezi sonunda kendinizi bir masal dünyasının içinde hissedeceksiniz. Surlardan indikten sonra bir kahve içip dinlenmek isterseniz eski kentin ortasından geçen ana cadde üzerindeki Orlando Kafe’ye gidin. Size sunulan mükemmel hizmet karşısında şaşıracaksınız. Kafenin garsonu sizin birgün önce içtiğiniz kahveyi, hangi kurabiyeyi beğendiğinizi bile hatırlayıp ikram etmeye çalışacak şaşırmayın. Yine aynı cadde üzerinde istediğiniz yemeği yiyebileceğiniz bir çok restoran bulacaksınız. Hatta caddeye bağlanan daracık sokakların içlerinde de belki yüzlerce kafe ve restoran bulacaksınız. Merdivenlerle kalenin yukarısına doğru yükselen kentin gizli kalmış bir çok köşesi olduğunu fark edeceksiniz.Deniz ürünleri taze ve ucuzBurada insanın aklına gelebilecek en önemli yiyecet deniz ürünleri. Burada birçok restoranda deniz ürünlerinin neredeyse tümünü bulmanız mümkün. Ayrıca pizza ve makarnalar da şahane ve en önemlisi Dubrovnik şarapları günün her saatini ayrı bir şölene dönüştürebilir. Hırvatlar çok iyi şaraplar üretiyorlar. Dubrovnik’in en iyi restoranlarından biri eski kentin dışında bulunan Nautia ve diğeri de eski kentin içindeki Proto.AlışverişAlışveriş açısından ucuz bir yer değil. Ancak yakın bölgelerde lavanta tarlaları olduğu için lavanta çok satılıyor ve kokusu büyüleyici. Şarap alınabilir. Mandalina reçeli de satın alabileceğiniz yerel ürünler arasında. Kentte zeytinyağı da dahil olmak üzede zeytinin her türlü ürünü mevcut.Dubrovnik’in tarihiDubrovnik, bir şehir devleti olarak kurulmuş. Ancak sonrasında, Osmanlı’da dahil olmak üzere pek çok imparatorluğa vergiler ödemek durumunda kalmış. Napolyon’un ülkeyi işgaline kadar cumhuriyetle yönetilmesine rağmen sonrasında Avusturya-Macaristan monarşik rejiminin parçası haline gelmiş. 1918 yılında Yugoslavya Krallığı’na, 1945’te Yugoslavya Sosyalist Cumhuriyeti’ne katılmış. Hırvatistan’ın bağımsızlık savaşı sırasında şehir, Sırp-Karadağ kuşatmasında ise çok büyük kayıplar vermiş.GEZİLECEK YERLERLokrum AdasıDubrovnik’e en yakın ada Lokrum’a çok rahat gidebilirsiniz. Limandan kalkan tekneler on dadika içinde adada oluyor. Adada ayrıca bir göl ve manastır da var. Kısa bir gezi için Lokrum ideal. Ada dışında kentin içinde gezip görebileceğiniz mekanlar arasında; Dubrovnik Katedrali, ST. Blaise Kilisesi, Franciscan Manastırı da bulunuyor.Dubrovnik’e gitmek için:Setur Tel: 444 0 738 veya 0 (850) 210 0 738 www.setur.com.tr
İtalya ve Murano Adası denince herkesin aklına bir imaj gelir ama Burano çok bilindik bir yer değil. Hatta ilk duyuşta Murano’yu çağrıştırıyor ve iki farklı yerden söz edildiği bile anlaşılmıyor. Ancak, Venedik’te karşınıza çıkacak en önemli ulaşım aracı o meşhur vaporettolara bindikten 45-50 dakika sonra ulaşılan bu küçük ve rengarenk evleriyle bir masal dünyasını andıran ada günümüzün karmaşasında bir soluklanma adresi olarak kabul edilebilir. Sizlere şiddetle öneriyorum. Özellikle fotoğraf tutkunlarına ve sakinliği, o sakinlikte taze balık yiyerek keyif yapmayı özleyenlere…Burano nasıl bir yer mi? anlatayım… Her biri diğerine yaslanmış, kanallar boyunca yanyana dizilmiş ve birbirinden çok farklı renge boyanmış evleri, bembeyaz dantel elbiseler ve el işleri satan küçük dükkanları, kahve kokusunu burnunuza getiren küçük sahil kasabası kıvamındaki kafeleri ve tabii ki adanın gerçek sahibi balıkçı aileleri ile İtalya’da Venedik’in neredeyse burnunun dibinde bir yer. Bilmeyenler için coğrafi konumunu anlatmak gerekirse; Venedik’in 11 km kuzeyinde yer alıyor, adanın nüfusu yaklaşık olarak 3500 bin kişi. Murano için cakm işçiliği ne ise Burano için de dantel o durumda. Ancak adanın yerlileri genelde pahalı bulunan dantel fiyatları için turistleri uyarıyor. “Ucuza dentel satan dükkanlar da bulabilirsiniz ama bunlar Uzakdoğu işidir unutmayın.” Adayı gezerken sokak ressamlarının çokluğu da dikkatinizi çekecek ama asıl olarak balıkçılık ve dantel işlemeciliği ile geçindikleri biliniyor.Bir zamanlar balık tutmaktan dönen ada sakini erkeklerin evlerini şaşırıp başka evlere girmesinler diye evler farklı renklere boyandı rivayeti dolaşan adanın ne nedenle böylesine rengarenk olduğu tam olarak bilinmese de bu hikaye de kulağa hoş geliyor.BURANO’DA KISA BİR GÜNÜN HİKAYESİBurano’nun merkezi Galuppi Meydanı; burada dantel satan kadınların dükkanları sanki hep sizi bekliyor gibi görünüyor. Dükkanları ve küçük köprülerden geçerek kanallar boyunca dizili evleri gördükten sonra bir balıkçıda oturun. Devamında Piazza Galuppi’de bir pastanede lezzetli bir dondurmanın tadına bakılabilir.San Martino’daki kilise ve içindeki opera binası da kesinlikle görülmeye değer.NASIL GİDİLİR?Venedik Fondamente Nove’den gün içinde her yarım saatte bir vapurlar kalkıyor. Burano’ya denizyolculuğu 40-45 dak. sürüyor ve vapur ücretleri 6.5 Ç. Venezia Noleggi Imbarcazioni veya Veniceboat firmaları bu turları düzenliyor.TİLKİCİK KOYU'NDA HUZURLU BİR KAÇAMAKBodrum Yalıkavak'ın sevilen koyu Tilkicik'te bulunan Mare Suites özel bir tatil seçeneği...Bodrum Yalıkavak'ın en sevilen koylardan biri olan Tilkicik'te denize sıfır konumuyla dikkat çeken Mare Suites, hepsi residance hizmeti sunan ve ev ortamı rahatlığını yaşatan lüks odalarıyla, ayrıcalıklı tatil isteyenlerin yeni adresi. Yalıkavak merkeze 3, Bodrum' a ise 15 kilometre uzakta bulunan otelde isterseniz sezonluk oda kiralayabiliyorsunuz. Odalar iki ailenin birlikte kalabileceği rahatlıkta olduğu için bu avantajdan da faydalanılabilir.Osmanlı ve Türk mutfağı ağırlıklı olmakla birlikte dünya mutfağının lezzetlerini de sunan otelin mutfağındaki meyveler bahçeden toplanıyor.Ayrıca fitness, hamam, sauna, buhar odaları ve SPA’sıyla dileyenlere dinlence seçenekleri sunan Mare Suites, daha hareketli bir tatil isteyenler için ise su sporları merkeziyle pek çok eğlenceli alternatif sunuyor.Mare Suites toplamda 47 adet odaya sahip. Yani bir butik otelden biraz daha büyük... Odaların hepsinde standart olarak balkon var. Balkonlar deniz manzaralı. Çalışma masası, kendinize çay ve kahve yapmanız için makine, ev konforunda giyinme dolabı, plaj havlusu, ücretsiz wi-fi kablosuz internet erişimi, klima, mini bar, çamaşır ve bulaşık makinası var. Mare Suites haftanın belirli günlerinde müşterilerine, canlı müzik eşliğinde plajda özel eğlenceler düzenliyor.
Şimdi Yunan Adalarına gitmenin tam zamanı. İster bir yelken teknesiyle mavi yolculuğa çıkın ve Ege’nin mavi sularında süzülerek her gün bir başka adaya demirleyin, isterseniz Kos ya da Rodos üzerinden feribotla, daha önceden tatil yapmaya karar verdiğiniz adayı seçin ve oraya gidin fark etmiyor. Hepsi ayrı bir keyif ama ben geçen hafta Nisyros’taydım. Yani şu meşhur “12 Adalar”dan biri olan Nisyros. Kos, Simi ve Rodos kadar meşhur olmadığı için de çok sakin ve güzeldi.Nisyros’a yaklaşırken kayalıkların üzerinde yükselen devasa bir kilise ve merdivenlerle birbirine bağlanan sokakları gördüm önce. Ada bu haliyle büyüleyici bir güzelliğe sahip. Limana indikten sonra kalacağım otelin yönünü bulmam da zor olmadı. Adanın limanından yukarı doğru çıkan parke taşlarla döşenmiş daracık sokaklar sonunda bir yerde, adanın meydanında birleşiyordu. Bu meydanda bulunan kafelerde epeyce zaman geçirdim diyebilirim. Meydan (Plate’a İlikomenon) 200-300 metre kare kadar olmalı. Yani o kadar küçük aslında. Ortasında iki büyük ağaç var. Biri Manolya, diğeri at kestanesi ağacı...Her evin kapısının önünde kedi varAdanın sokakları arabalara geçiş vermeyecek kadar dar. Eğer isterseniz bisiklet ya da motosiklet kiralayabiliyorsunuz. Otele doğru yürürken, begonvillerle süslü taş evleri izlemekten alamadım kendimi ve çoğu evin penceresinde bulunan sardunya ve karanfiller de ayrı bir koku yayıyordu etrafa. Ve ilk gözüme çarpan şeylerden biri de taş evlerin hepsinin mavi, yeşil ya da beyazla çerçevelenmiş pencere ve kapılarının olmasıydı. Adanın kedileri de dar sokak aralarında serinlemeyi tercih etmiş olmalı ki her evin kapısının önünde bir kedi uzanıyordu. Öğleden sonra esen hafif rüzgar pencerelerdeki dantel perdeleri kaldırdıkça adada yalnız olmadığımı hissettim çünkü neredeyse bir kişi bile yoktu sokaklarda. Belli ki herkes dinleniyordu.Balık, kalamar uzo ve baklavaBalık, uzo, kalamar, baklava, pilaki ve daha niceleri…Tipik bir Yunan Adası’nda ne varsa Nisyros’da da o var. Ama bir farkla. Burada zaman durmuş gibi. Sanki denize sırt üstü yatmış ve hiç hareket etmek istemeyen bir insanı andırıyor Nisyros. Burada her şey sakinlik üzerine kurulu. Çünkü zamandan arınmış Nisyros’lular… Büyük adaların karmaşası, trafiği yok Nisyros’da. Adanın daracık sokakları ve mimarisi çok özel evleri de bu sakinliği çağırıyor adeta. Nisyros Adası’nda kalıp da adanın etrafındaki plajları ziyaret etmemek olmaz. Çünkü sakin mi sakin koyları ile Ege’nin serin sularına kendinizi bırakmak için ideal plajlar bunlar…Ve Nisyros’da doğal olarak çok az otel bulunuyor. Adanın en büyük oteli Porfyris Hotel ve gecelik fiyatları çok makul…Türkiye’ye yakın bir adaKos’a uzaklığı 10 mil olan Nisyros’un Datça’ya olan uzaklığı ise sadece 9 mil. Yani bu kadar yakınımızda ama pek tanıtımı yapılan bir ada değil. Gece eğlenceleri diğer adalar kadar yoğun olmadığındandır belki de... Ama geceleri sahildeki tavernalar dolu. Sabaha kadar eğlenebileceğiniz mekanlar da var ama dediğim gibi görece sakin bir yer. Nisyros doğal güzellikleri ile büyüleyen bir ada. Burayı turistik kılan en önemli yanı hala aktif olan volkanı. Ege Denizi'nde bulunan ve "İncirli" anlamına gelen Nisyros'un, 1422'de patlayan yanardağı hâlâ aktif. Kraterin kıyısında kurulu olan Nikea Köyü, mozaikli meydanı ve orada kurulu kilisesi, bembeyaz sokakları ile fotografik açıdan da olağanüstü. Nisyros limanından her gün özellikle feribotun geldiği saatlerde kalkan otobüsler turistleri volkana götürüyor. Ama volkanın yakınına gitmek kükürt kokusu nedeniyle çok zor.Adada ne yenir?Adada tabii ki deniz ürünleri başta olmak üzere hamur işleri de var. Çörekler de şahane. Diğer Yunan adalarında olduğu gibi pek çok Türk yemeğini burada da buluyorsunuz.Nasıl gidilir?Nisyros’a ulaşmak için Kos’a gidip oradan (deniz otobüsüyle) 55 dakikalık bir deniz yolculuğundan sonra Mandraki’ye ulaşabiliyorsunuz. Veya dediğim gibi mavi yolculukla bu adaya ulaşıyorsunuz.
Heybeliada’da geçen bir günü özetlemek için çok şey söylemek mümkün ama şu iki kelime sanırım en iyisi: Huzur ve terapi... Huzur içinde iki gün geçirmek için Heybeliada Halki Palace’a gittim.Hafta sonunda zamanını, işini ayarlayıp bir yerlere kaçanlara oldum olası imrendim. Gözümde hep şöyle canlandırdım: Perşembe akşamından başlar hazırlıklar, cuma öğle saatleri geldi mi artık yerinde duramaz hale gelir insan. Her zaman gittiği, kendini rahat hissettiği, iyi hizmet görüp kafayı dağıttığı, kısacası bir sonraki haftaya dinlenip enerji depolayarak girmesini sağladığı iki günlük bir kaçamaktır söz konusu olan. Bu hayat şartları içinde iki gün kaçıp her şeyden uzaklaşmak zor geliyor belki size ama hiç de öyle değil aslında. Hele, hep bildiğiniz ama ilgi göstermediğiniz İstanbul’un yanı başındaki Prens Adaları dururken. Kalabalıkları çok sevmiyorsanız benim gibi bugünler tam da aradığınız ortamı verecek size.1850’lerde kurulduHeybeliada’daydım ve adanın, daha doğrusu İstanbul’un en eski otellerinden Halki Palace’ta konakladım. İskeleye 10 dakika mesafedeki otel, mimarisiyle sarıp sarmalıyor, eskilere götürüyor. Adanın adını taşıyan Halki Palace’ın tarihi, 1850’li yıllara uzanıyor. Merit Grubu, oteli aslına uygun şekilde restore ettirerek 1989 yılında işletmeye açmış. Ne var ki iki yıl sonra çıkan yangında ahşap bina tamamen yanmış. Ama bu değerden vazgeçmemişler. Oteli yeniden inşa etmişler. O gün bugündür, 36’sı normal dokuzu deluxe odasıyla, TV ve çocuk odaları, lobby, lobby bar ve pastane, iki toplantı ve seminer odası, iki workshop odası, restoran ve yüzme havuzuyla hizmet veriyor Merit Halki Palace.Ada’nın müze evleriKahvaltıdan sonra adayı gezeceksiniz doğal olarak. Çam Limanı’ndan başlayalım. Yaz aylarından tekne ve yatlara ev sahipliği yapan liman çok güzel. Buraya kadar gelmişken Terk-i Dünya Manastırı’nı da görmeden geçmeyin diyeceğim ama artık çok da görülecek bir yanı kalmadığını söylemeliyim. Ruhban Okulu da Ümit Tepesi’nde hüzünlü duruşunu koruyor. İsmet İnönü ve Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın müze-evlerini de mutlaka gezin. ‘Müze-ev’ kavramına uzak olan necip ülkemizde bu iki değerli şahsiyetin hayatına dokunma şansını kaçırmamanızı öneririm. İki müze-ev de pazartesileri hariç her gün ziyarete açık.Ve şimdi fotoğraf meraklıları için adanın en iyi zamanları...
Marmaris Hisarönü Körfezi’nde bulunan Selimiye, 20 yıl öncesine kadar küçük bir balıkçı köyüydü. Şimdi ise bahardan başlayarak tüm yaz boyunca canlı bir turizme sahip, ama geleneksel özelliklerini hala koruyor. Sardunya restoran ve motel de 20 seneyi aşkındır bölgede hizmet veriyor ve en tanınmış işletmelerden biri. Daima taze deniz ürünlerini bulabileceğiniz mekanın temiz ve sade odalarında konaklamak da ayrıca dinlendirici ve keyifli.Sardunya, Selimiye bölgesinde haklı bir şöhret edinmiş. Bölgede Sardunya denildiğinde, akla önce lezzetli sofralar geliyor. Tabii ki restorana sonradan dahil edilen otel bölümü de denize sıfır konumda.Plaj alanında yer alan geniş iskelesinde akşamları çok özel masalar kuruluyor Sardunya’nın. Kalamar, ahtapot ve çupra gibi sunulan deniz mahsülleri çok taze. İster deniz yolu ile gelin isterseniz de kara yolunu tercih edin, otele gelmeden rezervasyon yaptırmakta fayda var. Sardunya restoranda yiyebileceğim balıklar ve mezeleri de düşleyince yola çıkmak benim için kaçınılmaz oldu. Dalaman-Marmaris ve Selimiye ulaşımı yarım günümü aldı. Ama Sardunya restoranın yemyeşil bahçesine oturup, sadece denizin sesini dinlemek ve kokusunu duymak için buna değermiş diye düşündüm.Muhammet ve hoş sohbetiBugün bir çok tekne sahibinin ve balık meraklısı gurmenin değişmez uğrak yerlerinden biri olan Sardunya restoranın sahibi Muhammet karşıladı beni kapıda. Onunla 1992 yılında bir gezi yazısı yazmak için Selimiye’ye geldiğimde tanışmıştım. Aradan geçen zaman içinde her yıl tekneyle Sardunya restorana uğramış ve Muhammet’le sohbet ederek balık yemiştim. Bu süre içinde eskiden küçüçük bir köy olan Selimiye elbette değişti. Ama köy havasını koruyor. Değişmeyen şey Muhammet’in ve çalışanların güleryüzü, ayrıca sundukları balık ve mezelerin güzelliği oldu. Öte yandan, bu kadar tanınan bir yer haline gelmesine rağmen, Muhammet’in hala Sardunya’nın başka bir yere şubesini açmaya niyetlenmeyişi ve köyünün ürünlerini, bölgenin balıklarını sunma konusundaki ısrarı beni daima Muhammet’in Sardunya’sına çekiyor.Konaklamak da ayrıca güzelYaklaşık 10-12 yıl önce sadece restoran hizmeti vermenin yeterli olmayacağını fark eden Muhammet restoranının yanına küçük ama kendinizi içinde çok rahat hissedeceğiniz odalar yapmış. Yani Sardunya’da konaklamak da mümkün. Böylece yaz boyu genellikle deniz yolu ile yani tekneler ile gelenlerin dinlenebilmesi veya karayolu ile gelenlerin konaklayabilmesi sağlanmış. Odalarda klima, lcd tv, uydu ve veranda var. Ayrıca bahçe ve restoranda ücretsiz kablosuz internet servisi de bulunuyor. Odaların fiyatları da yemekler gibi makul düzeyde.Deniz kıyısında ayaklarımızı denize sokarak yaptığımız kahvaltıda bahçeden toplanan yeşillikler, domatesler, Marmaris’in çam balı ve köy yumurtası ile yapılmış omlet benim favorilerim oldu. Bütün bunlar bulunduğum atmosfer ile birleşince kendime Sardunya’ya gelmekle ne büyük bir iyilik yaptığımı farkettim.Akşam yemeğinde yediklerimi anlatmaya utanabilirim ama her şey o kadar güzeldi ki hepsinin tadına bakmaya çamıştım. Neler mi vardı? Radika, pazı, semizotu, deniz börülcesi, ahtapot salata, fava, patlıcan salata, ahtapot ızgara ve kalamar’ı tatdıktan sonra ana yemek olarak Laos ve Fangri yedik.
Kaçmak ister ya insanın canı; şehirden, trafikten, gürültüden, egzostan, dört bir yanınızı saran betondan, asfalttan, çarpık yapılardan, çirkin tabelalardan, Boğaz'da salınan teknelerden gelen yüksek desibelli müzikten kaçmak; aynı zamanda günlük dertlerden tasalardan kaçmak; basite, öze, içe dönmek, yeniden kendini duyabilmek, kendini dinleyebilmek, huzurun tatlı kollarına bırakmak ve hatta orada öylece hamak misali salınmak...İşte böyle bir arzuyla çıkıyorum yola bu sefer. İstikamet Behramkale; son durak Eren Konukevi. Feribotla geçtiğim Bandırma'dan Balıkesir üzerinden Behramkale'ye varıyorum. Behramkale'ye selam sarkıttıktan sonra devam ediyorum; yaklaşık 7 kilometre sonra Bektaş Köyü'ne sapıyorum, Sivrice Koyu'na tepeden bakıyor ve bu bakir doğanın tadını çıkarıyorum. Ve sonunda tam da aradığım o sakin sessiz cenneti bulmuş olmanın mutluluğuyla varıyorum Eren Konukevi'ne... Gözüm şöyle bir tarıyor bahçeyi; gördüğüm her kare zevk, keyif ve huzur dolu: her köşeden, ağaç dalından sarkıtılmış mor, pembe, beyaz çiçekler, bahçenin çeşitli köşelerinde çeşit çeşit minderle süslenmiş hamaklar, ışıl ışıl bir havuz, hemen yanı başına çimenlere atılmış ve ben üzerlerinde uyuyakalayım diye bekleyen devasa yer minderleri, hemen arkasında yan yana yerleştirilmiş, beyazlar içinde 4 müstakil oda. Ve incelikle inşa edilmiş bir büyük taş ev... Eren Konukevi daha evvel de misafir ağırlamış bir otel. Bu sene sezonun hemen öncesinde işletmesini devralmış olan Özsoydaş ailesi de turizm sektöründen gelen bir aile. Kısacası güzel bir güçler birliği oluşturmuşlar Eren Konukevi ve Özsoydaş ailesi. İlk karşılama - tanışma sohbetinin ardından Altuğ odama götürüyor beni. Roni Ruso tarafından tasarlanmış olan dört küp modülün her biri, bir çift kişilik yatak, duş-tuvalet, mini bar, şömine ve klimadan oluşuyor. Ne abartısı ne de bir eksiği var. Eğer istenirse odaya ek bir yatak yerleştirilerek üç kişilik geceleme de mümkün oluyor. Geceyi erken bitirmeye kararlıyım; hem yola erken çıkmanın hem de bu kekik ve karanfil kokulu yerde uyuyacağımı bilmenin verdiği rehavetle gözlerim kapanıveriyor geceyarısı olmadan. Uyuyakalmadan önce gördüğüm son kare siyah bir gökyüzünün üstüne serpişitirilmiş milyonlarca küçük ışık. "İşte gerçek bir yaz gecesi" diye mırıldandığımı hatırlıyorum.Duygulara hitap eden kahvaltıSabah uyanıp bahçeye çıkmamla birlikte taş evde hummalı bir çalışma başlıyor. Ev yapımı dut reçelinden çörekotuyla ekstra lezzetlendirilmiş peynir çeşitlerine, taze köy yumurtasından hazırlanmış omletten Ayten Hanım'ın elinden çıkma şekersiz ve bol kuru meyveli muffin'lere kadar tüm duyularıma hitap eden harika bir kahvaltı ediyorum. Havuzu tercih edenler için hayat zaten çok kolay çünkü havuz hemen odaların önündeki boş alanda. Ancak benim gibi, "Buraya kadar gelmişken denize girmek isterim" diyenleri de sadece yaklaşık bir kilometrelik mesafede Türkiye'nin en güzel denizlerinden biri bekliyor. Burası Eren Konukevi'ne ait olan sahil kısmı. Gündüzleri plajından faydalanmakla kalmıyor, akşam yemeğinizi de burada yiyebiliyorsunuz. İster istemez derin bir nefes alıyor, Hayat ne güzel diye düşünüyorum.İletişim Bilgileri:www.erenkonukevi.com0286 723 40460 530 606 6936
Doğa harikası Bördübet Koyu’nda doğayla lüksü harmanlayan butik bir otel bulunuyor; Golden Key Bördübet. Bördübet’e gitmek için; Marmaris’ten Datça yoluna girip Değirmen yanı mevkiinden orman yoluna sapacaksınız ve otele ulaşacaksınız. Yol, Marmaris’ten itibaren, toplam 30 dakika sürüyor. Yıllar önce İngiliz donanması saklanmak amacıyla bu koyu seçmiş ve çevredeki kuş türlerinin yoğunluğu nedeniyle buraya “Bird the bed” yani kuş yatağı adını vermişler. Adının hakkını veren Bördübet yolu boyunca saka, bülbül, atmaca ve birçok kuş türünün melodisi kulağınızda yankılanıyor.TAPTAZE BÖRDÜBET BAHÇESİGolden Key Bördübet, doğal ve huzur verici ortamında misafirlerine Akdeniz mutfağının lezzetlerini en doğal malzemeleri kullanarak sunuyor. Yöre halkının geçimini arıcılık ve balıkçılıkla sağlıyor olmasından ötürü, daha doğal yollarla beslenmek isteyenlerin sofrasına en kaliteli balları getiriyor. İsteyenler, yanaşan balıkçı teknelerindeki canlı balıklar arasından seçim yapabiliyor ya da çevre köylerden gelen tereyağı, zeytin, yumurta ve peynir çeşitlerinin tadına bakıp, otelin bahçesinden toplanan taze domates ve biberlerle kahvaltı etmenin ayrıcalığını yaşıyor.SEZON BOYUNCA SÜRECEK GÜNNUR ÖZSOY SERGİSİ Golden Key Bördübet’te, Günnur Özsoy’un “Tinsel Deneyimler” isimli serisinden eserleri sezon boyunca sergileniyor. Çağdaş sanatın, estetik ve kavramsal meseleleri, biçimsel olarak çekici ve entelektüel anlamda düşündürücü olan sanatsal araştırmada bir araya getirilebileceğini gösteriyor. “Tinsel Deneyimler”, mihenk taşları ve kanatlar kavramlarının yanı sıra, bizleri üstünde taşıyan toprak ve kuşları havada tutan rüzgâr arasındaki ilişkileri de tartışmaya açıyor. Sergi tinsel, felsefi ve entelektüel olarak zenginleştirme gayesiyle, bilinenin görünür yüzeyini sorgulayarak, dünyevi algılarımıza sınırların ötesinde bakma şansı veriyor.ZEKİ DOĞULU İLE NEFES RUH VE BEDEN YOLCULUĞUZeki Doğulu, Zen’in çağdaş yorumuyla geliştirdiği, Nefzenki Mind Training metodu ile, zihin ve beden arasındaki en önemli köprüyü oluşturan farkındalık, meditasyon ve nefes tekniklerini; Golden Key Bördübet’in misafirleriyle birlikte uyguluyor. Dingin dünyanın kapıları, doğanın birbirinden özel sesleri eşliğinde açılacak ve kendinizi bulacaksınız.SAĞLIKLI BESLENMEEylül ayında beslenme uzmanı Ferin Batman “Küçük dokunuşlarla sağlıklı beslenmek” workshopu ile sağlıklı beslenme ve diyet önerileri sunacak. Batman, Golden Key Bördübet’in bahçesinde geleneksel yöntemler ile yetiştirilmiş malzemelerden özel salatalar, smoothieler ve raw foodlar hazırlayarak, tarif ve ipuçlarını paylaşacak. Öğreneceğiniz leziz ve sağlıklı lezzetler ile beslenmek sizlere keyif, damaklarınıza lezzet verecek…AVRUPA’NIN EN GÖZDE 100 OTELİ ARASINDAThe Sunday Times gazetesinin seçtiği “Avrupa’nın En Gözde 100 Oteli” listesinde Türkiye’den seçilen 6 otelden biri olan Golden Key Bördübet’in, çam ağaçlarının arasında, dağlardan gelen kaynak sularının oluşturduğu Bördübet deresinin her iki yanına konumlandırılmış, konforlu özel ev ve odalarında konaklamaktan keyif duyacaksınız. Elinizde kitabınız, doğanın senfonisi eşliğinde saatlerinizi geçirerek arınabileceğiniz, özgün mimarisi ve doğal mutfağı ile huzur, konaklama ve lezzette zirveye ulaşacağınız muhteşem bir tatil sizleri bekliyor. Arzuya göre motorlu kayık veya kanolarla denize doğru ilerlerken, derenin sakinleri olan kocaman kaplumbağalar, balıklar, ördek ve kuğular size yol gösteriyor. On dakika sonra ise kimselerin bilmediği, özel bir adadasınız!