Türk sınırına sadece 170 km uzakta bir sahil kenti Kavala. Bir zamanların Türk nüfusu yoğun kenti bugün artık öyle değil ama mutlaka gidip görün derim.Batı Trakya’nın en önemli kentlerinden Kavala’nın tarihi M.Ö 600’lü yıllara kadar uzanıyor. Kavala, 1387’den 1912 yılına kadar Osmanlı topraklarına ait bir şehirmiş. Mübadeleye kadar müslümanların yoğun olarak yaşadığı Kavala 1923 yılında gerçekleşen mübadele sonrasında Kapadokyalı Rumların kente yerleşmesiyle Müslüman nüfusunu kaybetmiş. Bugün 60 bin kişinin yaşadığı kentte çok fazla Türk nüfusu ve Müslüman etkisi bulunmuyor. Ancak Kavala eski ve yeni kent yapısıyla mutlaka görülmesi gereken bir turistik şehir.Ne yenir?Kavala’da en iyi yemekleri yiyebileceğiniz yerlerden biri Batis Restoran. Araç ile kente sadece 5 dakika mesafede bulunan mekanda çok yakından tandığımız tatlar harika pişiriliyor. Mesela kızartmalar ve balık ayrıca salata inanılmaz lezzetli. Karides ve kalamar en az bizim Ege’dekiler kadar iyi. Balık ise ızgara ya da kızartma fark etmez. Yanında da uzonuzu içebilirsiniz. Kavala’da tüm Yunanistan’da olduğu gibi damak tadınıza uygun çok yemek bulacaksınız.GEZİLECEK YERLERGörkemli bir su kemeriKavala’nın girişinde; kenti gezenleri Osmanlı döneminden kalma su kemeri karşılıyor. Kanuni Sultan Süleyman’ın o dönemde şehirde yaşayanların su ihtiyacını karşılamak için yaptırdığı kemer hala yapısını koruyor. Su kemerinin altından bugün su yerine otomobiller geçiyor.Eski şehri gezinKavala’nın eski bölümünü gezmeye çıkmadan önce iyi hazırlık yapmanız lazım. Dar ve yokuşlu sokaklarda yürürken iyi bir spor ayakkabı ve yanınızda su bulunması iyi olur. Tabii ki bir fotoğraf makinası zorunlu çünkü görsel olarak eski kent harika manzaralar sunuyor. Eski şehre doğru gezintiye başladığınızda karşınıza Aziz Nikolai Kilisesi çıkacak. Aslında burası 1530 yılında İbrahim Paşa adına Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan bir cami. Ancak 1926 yılında minaresi kısaltılıp çan kulesine dönüştürülmüş.İmaretOsmanlı döneminde Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın inşa ettirdiği ve hem medrese hem de aşevi olarak kullanılan İmaret Mısır Hükümeti tarafından alınmış ve şimdi Kavalalı bir iş adamı tarafından işletilen çok lüks bir otel.Yeni şehirKavala’da eski şehirde gezip yeterince yorulduktan sonra sahilde bir kahve içip soluklanıp yemek yiyebilir ve gece olunca yine sahilde kafelerde eğlenebilirsiniz. Zaten tüm Kavala sahile iniyor denilebilir.AlışverişKavala’ya kadar gelmişken buradan Kavala kurabiyesi almadan dönmek mümkün değil. Bademli un kurabiyeleri özellikle çay ile oldukça güzel gidiyor.
İtalya’daki Toskana bölgesinin başkenti, Rönesansının doğum yeri Floransa, kültürü ve mimarisiyle dünyaca ünlü bir turizm kenti. Şehirde önemli sanat galerileri ve müzeler var. 15’inci yüzyılda Floransa’yı ele geçiren Medici ailesi kenti aynı zamanda bir sanat galerisi haline de getirdi. Ailenin ilk önemli üyesi olan Cosimo’nun büyük bir saray inşa ettirmesinin ardından yerine geçen oğlu Piero ve torunu Lorenzo’da gösterişli binalar inşa ettirerek dönemin mimar ve heykeltraşlarını maddi bakımdan desteklemeye devam etti.Lorenzo’nun 1469-1492 yılları arasındaki döneminde Floransa altın çağını yaşadı. Aralarında Michelangelo, Leonardo da Vinci ve Botticelli’nin de bulunduğu sanatçılara verdiği destek ile İtalya yarımadasında Rönesans çağının başlamasını sağladı. Lorenzo, hükümdarlığının son yıllarında San Maria’daki sarayının bahçesinde bir heykelcilik okulu açtı. Okula ilk kaydolanlar arasında on beş yaşındaki bir öğrenci çok dikkatini çekmişti. Lorenzo’nun yakından ilgilendiği bu çocuk Michelangelo’dan başkası değildi.Lorenzo çocuğun yaşlı ve fakir babasına bir mektup yazarak “oğluyla kendi oğlu gibi ilgilenmek istediğini” bildirdi. Bunun üzerine Lorenzo De Medici küçük Michelangelo’yu Medici Sarayı’nda kendi odalarından birine yerleştirdi.Böylece sanatçıyla Lorenzo arasında yoğun bir diyalog başladı. Ve Floransa’nın Michelangelo’lu dönemi başlamış oldu.Floransa’da görülecek yerlerSignoria Meydanı: Pek çok heykel, Neptün Çeşmesi ile birçok sanat eserine ev sahipliği yapıyor.Uffizi Müzesi: Dünya’nın en önemli müzelerinden Uffizi, müzeler şehri Floransa’nın da elbette en önemlisi. Bütün Rönesans ustalarının eserleri Uffizi Müzesi’nde görülebiliyor. Müzenin kendisi de müthiş bir mimari eser.Ponte Vecchio: Zaten her yerde göreceğiniz, üzerinde binalar olan Floransa’nın meşhur köprüsü. Paralel köprülerin birinden geçerek bu şirin yapıyı fotoğraflayabilir, sonra Ponte Veechio’dan geçip Piazzale Michelangelo‘ya çıkıp buradan Floransa’yı panoramik olarak izleyebilirsiniz.Duomo di Firenze: Bir dinin ne kadar haşmetli olduğunu gösterebilecek, mimari şaheser. Floransa geziniz sırasında mutlaka yolunuzun üstüne çıkacak. Önündeki alanda takılması da oldukça keyifli. Roma dondurması falan yiyebilir, hava sıcaksa mola verip serinleyebilirsiniz. Piazzale Michelangelo: Michelangelo Tepesi diye Türkçeleştireceğimiz zirve, Floransa merkezinden araçla 10, yürüyerek 20 dakika mesafede bir tepe. Hem Davut Heykeli’nin bir benzerinin olması, hem de nefis şehir manzarası ile çıkılmayı hak eden bir yokuş.Bunları yapmadan dönmeyinFuori Porta: Şarap ve Peynir konusunda Floransa’nın en ünlü ve kaliteli yerlerinden biri olan yer, yukarıda anlattığımız Piazzale Michelangelo tepesinde. Hem Toscana şarapları keyfi için hem de mükemmel Floransa manzarası için kesinlikle uğranması gereken bir bölge.Le Volpi e L’uva: İtalya’da şarap ve peynir keyfini şehir merkezinde çıkarmak isterseniz, kesinlikle Piazza dei Rossi’deki Le Volpi e L’uva mekanını önerelim. İki deneyimli sömelierin işlettiği bu şarap barı, Toscana ve Dünya’dan seçtikleri en iyi şarap ve peynirlerle özellikle yerel halkın gözdesi. (görsel alıntıdır)Alcedo: “Floransa’nın en iyi pastanesi” kabul edilen Alcedo gece hayatı meşhur olan Colle Bereto bölgesinde bulunuyor ve bir geleni bir daha gelmeye davet edecek kadar mutlu bir Floransa gecesi yaşatıyor.Il Festivale del Gelato: Roma kadar olmasa da Floransa da dondurması ile oldukça meşhur bir yer. Via del Corso’da bulunan bu mekan, eşsiz tatlarıyla ünlü yegane İtalyan dondurmacılardan biri.Deri eldivenleri meşhurAlışveriş konusunda Floransa çok önemli bir şehir değil. Fonte Vecchio köprüsünde sıradan kuyumcular ve bir de dericiler bulunuyor.Deri eldivenlere meraklıysanız buradan ünlenmiş olduğu söylenen renk renk deri eldivenlerden alabi lirsiniz. Şehirde bir de Disney Store bulunuyor.
Yiten birinin ardından yaşanan acı paylaşılamaz, paylaşılamıyor da... Bu nedenle, gezi yazıları kaleme aldığım Vatan Hafta Sonu Ekleri benden bir yazı istemese bu satırları paylaşmayı asla düşünmezdim. Çok fazla seyahat eden biri olarak şimdiye kadar en büyük korkum, yolculuklarımdan biri sırasında sevdiğim insanlardan birini kaybetmekti... Ne yazık başıma geldi... Şimdi Mustafa abi için hissettiklerimi Oruç Aruoba'nın sözleri özetliyor. Özlem budur işte: bomboş bir varlık ve dopdolu bir yokluk...Mustafa Koç, bir Setur markası olarak kurulan Sedventure’ın da isim babasıydıMustafa abi ile tanışalı 10 yıldan fazla oldu. Dostluğumuz, fotoğrafa olan ilgisi nedeni ile gelişti ve zaman içinde daha sık görüşür olduk. Kısa bir süre sonra fotoğraf danışmanlığını yapmaya başlamam ile birlikte fotoğrafa yönelik hedeflerimizi de belirlemiştik. Ardından Afrika seyahatleri başladı. Çünkü, arşivindeki fotoğrafları incelemiştik ve bir kitap hazırlamak için eksiklerini tamamlamamız gerekiyordu. Bu amaçla bir Masai Mara seyahati gerçekleştirdik. Fotoğrafa olan ilgisi benimle tanışmasından çok daha öncelere dayandığı için eksikleri gidermek zor olmamıştı zaten ve süreç içinde kitabın yayınlanması aşamasına gelindi. “Karşılaşmalar” adlı kitabını bir sergi ile tanıttık. Bu kitabın önsözünü yazmamı istemesi beni çok onurlandırmıştı. Kitabın yayınından birkaç yıl sonra “Yaşamın Ta Kendisi” adlı ortak sergimizi Atlı Spor Kulübü'nde açtık. Serginin ardından artık yeni bir proje oluşturmaya karar vermiştik. Mustafa abi yeni projesinde portre fotoğrafları çekmeyi hedefliyordu. Bu proje için ilk seyahatimizi Mayıs 2015’te Ruanda’ya yaptık ve çok iyi işler çıkardı. Bu proje için 2016’da 2 farklı ülkeye seyahat planımız vardı.Artık her seyahat dönüşü maceralarımı bana anlattıran, gözlerimin içine bakarak heyecanla dinleyen ve Mustafa abi yok. 3 yıl önce bir Setur markası olarak kurulan Sedventure’ın danışmanlığını yaptığım için hayatım sürekli yaban hayatına yaptığım seyahatlerle geçiyor. Dışarıdan bakıldığında herkesin imrendiği bu işi ben de çok severek yapıyorum. Ancak kimsenin bilmediği bir zorluğu var benim için. Evde çok az kalabildiğim ve sürekli seyahat halinde olduğum için her yola çıkışımda içime endişe düşer ve beni tedirgin eder. Ya ben seyahatteyken bir yakınıma bir şey olursa diye korkarım. Ve her seyahate bu endişe ile çıkarım. İşte şimdi; benim için isim babası olduğu ve adını koyduğu, kurduğu Sedventure seyahatinde korktuğum başıma geldi. Abimi kaybettiğimi Amerika’nın bir ucunda öğrendim…Artık her seyahat dönüşü maceralarımı bana anlattıran, gözlerimin içine bakarak heyecanla dinleyen ve dinledikçe benimle oraya gelmeyi planlayan Mustafa abim olmadığı için benim de anlatacak bir şeyim yok.Herkesin hayatına dokunmuş birine ilişkin kendi dostluğuma dair yazmak zor benim için. Herkesin ona dair söylediği ve söyleyeceği çok fazla şey var. Yiten birinin ardından yaşanan acı paylaşılamıyor ve bence herkes kendi acısıyla başbaşa kalıp o acıyı yaşamalı. Onunla sohbetlerim ve onu izleyerek öğrendiklerim hayatımın en büyük zenginliği olmuştu. Ben hayatımdaki güzel anları paylaştığım ve en zor anlarımda yanımda olanımı, abimi kaybettim. Başka söze gerek var mı? Ötesi yok…
Bu hafta kış aylarında da rahatlıkla gidip tatil yapılabilecek olan Pamukkale’ye düştü yolum. Su sıcaklıkları değişmeyen meşhur travertenlerin karşısında yer alan otelde dinlemek çok keyifli.Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden, UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan Pamukkale Travertenleri Denizli’de yer alıyor. Şehrin en önemli simgelerinden olan Pamukkale doğal güzelliği ve binlerce yıllık antik kentiyle Denizli’de mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri.Pamukkale’de çıkan sıcak su kaynakları oluşan doğal kanal vasıtasıyla traverten yataklarına geliyor. Burada traverten katlarına dökülerek kayalarda çökelme meydana gelmesini sağlıyor.Pamukkale’nin 5-10 km yakınında Laodikya antik kenti bulunuyor. 5 km ilerisinde ise uluslararası bir termal merkez olan Karahayıt köyü var. Travertenler görsel zenginliğin yanı sıra kalp rahatsızlıkları romatizma göz ve deri rahatsızlıklarına iyi geliyor.Bu bölgede sıcaklıkları 35-100 C° arasında değişen 17 sıcak su alanı bulunuyor. Pamukkale termal kaynağı, bölge potansiyeli içinde yer alan bir ünite. Kaynak, antik devirlerden beri kullanılıyor. Termal su kaynaktan çıktıktan sonra, 320 m. uzunluğunda bir kanal ile traverten başına gelmekte ve buradan, 60-70 m.lik kısmı çökelmenin olduğu traverten katmanlarına dökülmekte ve ortalama 240-300 m. yol alıyor.Richmond Pamukkale ThermalTermal otel anlayışını Pamukkale’nin sağlık dolu şifalı sularında sunan Richmond Pamukkale Thermal ise yenilenerek 5 yıldızlı turizm tesisi haline gelmiş. Pamukkale’nin Karahayıt bölgesinde bulunan Richmond Pamukkale Thermal, geleneksel kaliteli hizmet anlayışını şimdi baştan sona yenilenmiş olarak sürdürüyor.Dış cephesi tekrar elden geçirilerek bölgenin en gösterişli yapılarından biri haline getirilen Richmond Pamukkale Thermal’de ayrıca kapalı termal havuz bölümünde bulunan fitnesscenter, Türk hamamı, jet duş, macera duşu, sauna ve SPA-Wellness Center’da yenilerek kullanıma açılmış durumda.Otelin havuzu da Pamukkale’nin şifalı sularını içinde barındırıyor. Bu nedenle ister welness bölümünden isterseniz de havuzdan faydalanabilirsiniz. Eşsiz bir coğrafyada bulunan Denizli ve özellikle Pamukkale bölgesinde son dönemde yapılan çalışmalar ile turizm canlılık kazanmış durumda. Bölge, antik dönemden bu yana sağlık turizmi için kullanılan termal suları, Hierapolis antik kenti gibi önemli tarihi ve kültürel özelliklere sahip.Eşsiz travertenleri görmelisinizBugün yüzbinlerce turistin uğrak yeri olan ve yer altı kaynak sularının içerdiği kalsiyum oksit’ten oluşmuş travertenler dünyanın 8 harikasından biri olarak kabul edilmiş. 50 kilometre öteden fark edilebilen travertenler 35-100 derece arasında değişen 17 sıcak su alanını barındırıyor. Pamuksu travertenleri ve şifalı suları ile doğal bir mucizeyi gözler önüne seren Pamukkale, günümüze kadar ulaşan birçok efsaneye de konu olmuş. Mitoloji’de tanrıçaların güzelleşmek için şifalı sularda yüzdüğüne inanılan Pamukkale “Tanrılar Diyarı” olarak anılmış."Hierapolis Antik kenti, Richmond Pamukkale Thermal’in 3 kilometre uzağındaki travertenlerle yan yana."Travertenlere 5 kilometre mesafede bulunan Karahayıt, tıpkı Pamukkale gibi sıcak su kaynaklarına sahip bir bölge ve 5 bin yıldır şifa dağıtıyor. Richmond Pamukkale Termal’in de faydalandığı bu sular kalp damar sertliği, yüksek tansiyon, romatizma, siyatik, deri ve sinir hastalıklarından bazılarına, limbo, uyuz, akne ve kaşıntı gibi hastalıklara iyi geliyor. Banyo yapılırsa genişleyen damarlar vasıtasıyla kan basıncını düşürerek kalbi rahatlattığı ve astım hastalıkları için de faydalı olduğu söyleniyor.
Bangkok’a gitmeye karar verirken şehri kendi başıma keşfedebilir miyim endişesi taşıyordum. Ama otelime yerleştikten sonra rahatladım. Otelim şehrin merkezinde yer alıyordu. Resepsiyondan aldığım harita ve resepsiyon görevlisinin harita üzerindeki tarifleri ile her yeri elimle koymuş gibi kolayca buldum.Bangkok’da başta ulaşım olmak üzere her şeyin çok uygun fiyatlı, insanların güleryüzlü ve yardımsever olduğunu hemen belirtmeliyim.Bangkok’da gezip görülecek çok şey var ama benim özellikle birkaç önerim olacak. Yüzer market hayatınızda göreceğiniz en ilginç yerlerden biri. Şehre biraz mesafesi var ama gittiğinize kesinlikle değecek. Ayrıca yazımda listelediğim tapınakları mutlaka görmelisiniz çünkü onlar da eşsiz birer sanat eseri. Bangkok’da sadece meyve yiyerek bile yaşayabilirsiniz çünkü her yerde bir çok taze meyve satılıyor. Bangkok’ta neredeyse adım başı karşınıza çıkan tapınaklarda dua edebiliriniz. Günün her saati ciddi bir hareketlilik yaşanan Bangkok’da dışarıdan gelenler için karmaşa gibi görünen bir düzen hakim...Mutlaka nehir turu yapınChao Phraya nehri üzerinde yapacağınız bir gezi size Bangkok’un en önemli manzaralarını farklı bir atmosferde tatma imkânı tanıyacak. Bu fikir ilginizi çekiyorsa, bunu bir adım ileriye taşıyıp akşam yemeğinizi şehrin ışıkları arasında süzülerek yiyebilirsiniz.Tayland yemekleriÖzellikle kurutulmuş değil taze bitki ve baharat kullanımıyla ünlü olan Tayland mutfağı Khanom Chin adı verilen pirinç makarnasından Tom Yam Kung adlı karides içeren çorbaya ve kızarmış böceklere kadar birçok ilginç örneği içinde barındırıyor. Bu yemekleri sokak satıcılarından lüks mekânlara kadar her ortamda deneyebilirsiniz.Bangkok’ta bir gece...Bangkok’un canlılığıyla ünlü gece hayatında her zevke uygun bir şey bulmak mümkün; en çılgın gösterilerden en zarif mekânlara, canlı müzikten gece alışverişine kadar ilginizi çeken gece aktivitesi her ne olursa olsun, burada bulmamanız çok zor.Önemli tapınaklarGrand Palas: Duvar resimlerine ilgi duyuyorsanız mutlaka görün.What Pho: 46 metre uzunluğunda ve 15 metre yüksekliğinde olan Budha heykeli görülmeye değer.Chao Phraya nehri üzerindeki tekneler adeta birer yüzer market..
Bu hafta yolumu Montenegro’ya çevirdim ve yemyeşil dağların altında uzanan pırıl pırıl kumsallarda ve tarihin çok iyi korunduğu eski şehirlerin sokaklarında gezdim.Özellikle bir zamanlar Osmanlı’nın da gittiği Kotor sokaklarında yürümenin ve dar sokakların ulaştığı küçük ve şirin meydanlarda bulunan kafelerde oturup, tarihin içinde olmanın keyfini çıkardım. Kotor ve Budva da eski şehirler. Tıpkı Dubrovnik’te olduğu gibi hem çok iyi korunmuş hem de yaşayan yerler.Montenegro ya da bizim bildiğimiz diğer adıyla Karadağ’a dönecek olursak; Güneydoğu Avrupa’da yer alan küçücük ama oldukça turistik bir ülke burası. Karadağ, Türkler’in vizesiz girebildikleri ülkeler arasında. Ayrıca direkt uçuşlarla da Karadağ’a gitmek mümkün.Karadağ’ın başkenti Podgorica ancak bu kentte gezip görecek yer o kadar da fazla değil. Kentin kafeleri, sokak araları fotoğrafik olsa da asıl olarak Karadağ’ın en turistik kentlerinden biri Kotor. Çünkü Kotor’un denizi mükemmel. Küçücük bir kent aslında. Tamamı yürünerek bir kaç saat içinde gezilebiliyor. Tıpkı bir zamanlar Simi adasında olduğu gibi burada da gündüz kalabalığı yoğun. Kotor’un geceleri de eğlenceli ama gündüz kalabalığı gece pek kalmıyor.Kotor’un coğrafi konumundan söz etmek istiyorum biraz da. Kotor, Kotor Körfezi’nin Kotor-Risan Koyu’nda, kurulmuş. Kent, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor ve limanı da oldukça popüler. Öyle ki, dünyanın pek çok ülkesinden gelen yatlar burada demirliyor ve kenti geziyor. Kotor’un şehir bölümü de gerçekten gezilip görülmeye değer. Yaklaşık olarak 4.5 kilometreyi bulan şehrin duvarları baze yerde 2 metre bazı yerlerde ise 15 metre yüksekliği buluyor.BudvaBu kent Karadağ’ın turizm merkezi olarak Kabul ediliyor. 2 bin 500 senelik geçmişiyle Adriyatik Denizi kıyısındaki en eski yerleşim yerlerinden biri olduğu biliniyor.Son model yatların demirlediği güzel bir yat limanı, stari gradı ve kalesiyle son derece turistik ve hoş bir şehir.Plajları ve gece hayatı ile ün salmış Budva’da dünyanın birçok ülkesinden gelen insanları görebilirsiniz. Budva’ya gitmişken yakın mesafede bulunan Sveti Stefan adasını da görmenizi öneririm. Eskiden bir balıkçı köyü olan bu adada Yugoslavya’nın son zamanlarında tatilini geçirmek için başta Sophia Loren olmak üzere birçok ünlü gelince adayı dünya tanımış. Taş binalar otel olarak işletiliyor.Kotor’da neler yapabilirsinizRestoranlar açısından oldukça zengin olan Kotor’da tekstil alışverişi yapabilirsiniz. Ve tarihi dokunun en önemli yapısı 260 metre yükseklikteki kaleyi gezebilirsiniz. Kotor Kalesi körfezin ucunda yer alıyor ve buradan bakınca kenti izliyorsunuz. Kaledeki bayrak direğine 400 metreyi bulan merdivenlerle çıkılıyor. Ve kalenin üç kapısı bulunuyor. “Deniz Kapısı” 1555 yılında veVenedik döneminde yapılmış. “Kuzey Kapısı”, 1540 tarihinde inşa edilmiş ve bir köprü ile Škurda Nehri’nin diğer tarafına bağlanmış. “Güney Kapısı” ise farklı yüzyıllarda yapılmış üç kapıdan oluşuyor.Karadağ’a (Montenegro) gitmek için :Setur Tel: 444 0 738 veya 0 (850) 210 0 738 www.setur.com.tr
Bakir bir doğanın içinde karlar altında bir hafta sonu kaçamağı yapmayı kim istemez... Şimdi Bolu dağları bembeyaz bir örtünün altında doğayı özleyenleri bekliyor. Karacasu beldesinde 150 dönümlük meşe ormanı içinde kurulu olan Gazelle Resort & Spa kar keyfi için bekliyor. Otel İstanbul’a 2.5, Ankara’ya 1.5 saat uzaklıkta. Doğanın ortasında yer alan otelin yapımında bir tane bile ağaç kesilmemekle birlikte projenin ortasındaki 300 yıllık meşe ağacı için proje 1 milyon dolara mal olarak değiştirilmiş. Ağaçların arasındaki otelin yapımında hiç ağaç kesilmemiş olmasına inanamayanlar için ise eski uydu görüntüleri otelde sergileniyor. Bolu Kartalkaya’ya 15 bin sarıçam ekip o alanı hatıra ormanına çeviren Mazhar Murtezaoğlu’nun kızı ve damadı da yeni otelleri Gazelle’de doğaya aynı duyarlılığı devam ettiriyor.Göle de hayat getirdiler…Bolu’nun saklı güzelliklerinden Gölcük Gölü Tabiat Parkı, Türkiye’nin en büyüleyici manzaralarından birine sahip. Göl kenarında bulunan ve terk edilmiş durumdaki restoran binası da otel tarafından yenilenmiş. 2012 yazında restoranın işletmesini alan Gazelle Resort & Spa Otel, Gölcük’e yeniden hayat getirdi. Bakımdan geçen bina, 2012 yazının başında Gölcük misafirlerine hizmet vermeye başladı. Restoranın eski adını koruyarak “Gazelle Kır Gazinosu”nu tekrar canlandıran otel, Bolu’nun kartpostallara resmedilmiş manzarasına karşı yemek keyfi sunuyor. Barbekü ve lezzetli yemek çeşitlerinin yanısıra fondü çeşitleri de sunan restoran, özel davetler için de İstanbul ve Ankara’dan yoğun ilgi görüyor. Otele 10 dakika uzaklıkta bulunan Gölcük Gazelle Kır Gazinosu, otel misafirlerini ve Bolu ziyaretçilerini başka bir dünyaya götürüyor. Gölcük Gölü, fotoğraf tutkunları için de mükemmel bir adres.Farklı bir deneyim...Gazelle Resort&Spa çok farklı bir deneyim sunuyor. Misafirler için ayrılan organik bahçeye istediğiniz sebzeyi ekebilir ve daha sonra kendi ektiğiniz sebzeleri afiyetle yiyebilirsiniz. Bunun dışında otelin içinde bulunduğu ormanda yürüyüşünüzü yaparken uçuşan kuşlara, dolaşan ceylanlara ve zıplayan sincaplara rastlamanız da mümkün. Misafirler, yabani hayvanlardan endişe etmeden tel örgülerle çevrili 150 dönümlük ormanda rahatça yürüyüşünü yapabiliyor. Ayrıca otel misafirleri, özel hazırlanmış piknik sepetlerinden birini alıp Gazelle ormanındapiknik yapabiliyorlar. Otelin artan yemekleri de tel örgülerin dışında bir bölüme yabani hayvanların beslenmesi için bırakılıyor.
Kış geç olsa da nihayet yüzünü gösterdi. Artık tam da kar tatili mevsimi. Yeni yıl öncesi Türkiye’de gidebileceğiniz kayak merkezlerine kısa bir yolculuk yapalım.Sarıkamış‘ta kayak keyfiKayak yapmak isteyenlere harika bir alternatif sunan Sarıkamış Kayak Merkezindeki Çamkar Hotel, Kars Havaalanı‘na 45 km. mesafede bulunuyor. 1.500 m2 alana kurulu 55 odalı bir tesis. Tesiste 2 adet telesiyej bulunuyor. 3500, 3000, 2500, 2450 ve 1750 metre olmak üzere 5 adet pist mevcut. Rahatınız ve konforunuz için tüm detayların düşünüldüğü Çamkar Otel’de harika bir kar tatili yapabilirsiniz. Dünyanın en uzun kayak pistlerinden birine sahip olan Sarıkamış Kayak Merkezi Kars havaalanına 50 km. uzaklıkta. İstanbul’dan uçak ile yola çıktığınızda en geç 2 saat sonra ayaklarınıza kayaklarınızı geçirip dünyanın en güzel pistlerinden birinde kayağa başlayabilirsiniz.Kartalkaya Golden Key Chalet’de tatilDoğa ve butik otelciliğin gözdelerinden Kartalkaya Golden Key Chalet, alanında uzman eğitmenler tarafından Türkiye’deki kış otelleri arasında ilk defa uygulanan snowkite ve yepyeni bir alternatif spor dalı olan snowshoering dersleri ile adrenalin tutkunlarına unutulmaz bir tatil imkanı sunuyor. Golden Key Chalet; terasında bulunan SPA merkezi sunduğu alternatif hizmetleriyle ruhunuzu da önemsiyor. Burada; isterseniz Japon masaj teknigˆi, “Shiatsu” ya da “Thai Yoga” masajı ile geriliminizi azaltıp bedeninizdeki enerji akışını hızlandırabilir, isterseniz “Monoi de Tahiti” masajı ile günlük endişelerden kurtulabilirsiniz.Bolu’da bir kış ve kayak klasiği Grand Kartal OtelGrand Kartal Otel; İstanbul’a 3, Ankara’ya 2 saat uzaklıktaki Kartalkaya’da bulunuyor. Mazhar Murtezaoğlu’nun kızı Emine Ergül ve damadı Halit Ergül tarafından işletilen Grand Kartal Otel’in artık oturmuş bir müşteri potansiyeli var ki bu, Emine Hanım ve Halit Bey’in sürekli otelde misafirlerle birebir ilgileniyor olmasının bir sonucu. Sıcak bir dağ oteli atmosferine sahip Grand Kartal Otel, gelen misafirlerin de içini ısıtıyor. Grand Kartal Otel, Türkiye’de kayak denince ilk akla gelen otellerden biri. Otelin en dikkat çekici özelliklerinden biri de yemekleri… Otelden ayrılan her misafirin aklının Grand Kartal’da kalmasına neden olan yemekler, Bolulu ustalar tarafından hazırlanıyor. Misafirlerin çok büyük bir bölümü; Grand Kartal Otel yemeklerinden, Türkiye’deki sayılı mutfaklardan biri olarak övgüyle bahsediyor. Uzun restoranın başından sonuna kadar kurulan açık büfesi, hem çeşit hem lezzet bakımından Türkiye’deki en iyi örneklerden biri. Dağda toplam 5 otel bulunmasına rağmen, 28 kilometrelik dağ yolunu her gün açan ve araçların rahatça çıkmasını sağlayan yine Kartal Otel ve Grand Kartal Otel oluyor.Erciyes’te pistlere yakın otel MiradaMirada Del Lago Hotel, kayak turizmi için gelen misafirlerin yanı sıra bölgedeki tarihi yerleri tanımak için gelenler için de ideal bir otel. Tesis, kayak pistlerine 500 m mesafede ve pistlere ücretsiz servisi var. Kayak malzemeleri ve lift kullanımları ise ücretli. Göl kenarında bulunan tesiste, günübirlik misafirlerin ziyaretine açık mesire alanları bulunuyor. Mirada Del Lago Hotel, 105 oda ile hizmet veriyor.