Geçen gün ‘içimde tuhaf bir sıkıntı var ’ dedi bir arkadaşım, ‘galiba ezilmekten sıkıldım ben, kendi seçtiğim iktidar tarafından ezilmeye tahammül edemiyorum. Bu ezilme, dayanılmaz bir sıkıntıya, taşınmaz bir bıkkınlığa dönüştü benim için. Bu ezilişte kendi payımın da olması ezilmekten daha çok acıtıyor içimi.’
Uzun süre sessiz kaldım bu cümlelerden sonra... Daha önce oy verdiği parti onu hayal kırıklığına uğratmıştı belli ki, canı sıkkındı.
Ama nedense onu dinlerken siyaseti değil de kendi hayatımı düşündüm ben…
Köhneleşmiş, beni sınırlayan, beni baskılayan, işe yaramayan ne kadar duygum varsa, ne kadar fikrim varsa kendimle ilgili, hepsi aklımdan geçti.
***
Kendimi ‘yaralamada’ büyük emeğim vardı çünkü..
Çoğumuzun belki de önündeki en büyük engel kendisi ve kendimizi oldukça güçlü bir şekilde yok edebiliyoruz..
Hayatın parlak kısımlarının başkalarına ait olduğunu sanmıyor musunuz siz de çoğunlukla?
Sanki bizim oraya geçmemiz yasak gibi, değişmeyecek bir kural gibi…
Öyle değil mi?
***
Kendi yasaklarınızı, her şeye, neredeyse her şeye ‘ben onu yapamam’ diyen korkarak bakan yanınızı sınırlarınızı, kendinizi nasıl da küçücük biryerde yaşamaya mahkum ettiğinizi, kendinizi ‘yoketmek’ için neredeyse kimseye ihtiyacınız olmadığını fark etmiyor musunuz siz de bazen benim gibi?
Tıpkı Türkiye gibiyiz işte...
Düşmana ihtiyacımız yok... Neredeyse toplumun bizi yasaklamasına ihtiyaç duymayacak kadar kendimizi bastırıyoruz biz.
Birileri tarafından ezilmek gerçekten çok acıtıcı ama bir de insanın kendisini yok saymaya çalışması çok kötü değil mi?
Hayat bütün hızını, albenisini, çekiciliğini, pırıltısını yitiriyor öyle olunca.
***
Ama bunu bir kez fark ettiniz mi de, önce bir yırtılış oluyor sanki içinizde…
Bir acı hissediyorsunuz.
Sonra duygularınız ve düşünceleriniz şiddetli bir çatırdıyla unutulmuş bir yıldızdan kopan bir göktaşı gibi kendi yasaklı bölgenizden kopup evrenin sınırsızlığına doğru kayıyor.
Ve o zaman bir ateş topu gibi akan diğer göktaşlarını görüyorsunuz.
Kalabalık olduğunuzu anlıyorsunuz.
Ayaklanıyorsunuz, yeni bir hayat yapmanın enerjisini duyuyorsunuz içinizde tüm korkusuzluğunuzla...
***
Ben inanıyorum.
Ne yaşadığım ülke için, ne de benim için artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Bunu biliyorum…
Bunu hissediyorum.
Tıpkı Türkiye gibiyim, kendimi değiştirmek için ayağa kalkmaya hazırlanıyorum.
Biliyorum, ben güçlüyüm, istersem yapabilirim.
Siz güçlüsünüz, isterseniz yapabilirsiniz.. Ben yaşanmasına izin verilmeyen duygularımla dövüşüyorum tek tek…
Hayalleri arka arkaya sıralıyorum.
***
Bütün yasaklar kalkınca derin bir nefes almaz mi bu memleket düşünsenize?
İnsan kendisiyle ilgili sınırları kaldırınca da büyük, derin bir nefes alıyor.
Türkiye’yi de kendimizi de kurtarabiliriz istersek... Çünkü şunu anladım, kendimi kendim eziyorum kendimi yok saymakta benim payım çok...
Toplum olarak kendimizi ezdirmekte de kendi payımız büyük.
Tıpkı arkadaşımın dediği gibi işte, bu ezilmekten de kötü.
Neden bunu bir kader gibi kabulleneceğiz ki?