O fotoğraflar...

Günlerdir acının kavurduğu ruhlarımızla yaşıyoruz bu garip hayatı.

Bodrum kıyılarına vuran çocuk cesetleri... O fotoğraflar...

Sadece çocukların değil insanlığın ölümünün fotoğrafları…

Büyük,çok büyük, dağlayıcı bir acı içimizde kol geziyor.

Tarifsiz bir sızıyla akıyor hayat...

Peki hayat, bir kader mi?

Her şey baştan belirlenmiş mi?

Bunları yaşamak zorunda mıyız?

Bizim söz hakkımız, olayları belirleyecek irademiz hiç mi yok?

Sadece sürüklenmek mi bizim dünyadaki rolümüz?

Gerçekten onu kontrol etme gücümüz hiç mi yok bizim?

***

Acıyı yaratma gücü olan insanın, o acının yaratılmasını engelleyecek bir gücü yok mu?

Hiçbir şey bizim istediğimiz gibi olamaz mı?

Hep acıları, kederleri mi yaşamak zorundayız?

Çocuklar ölmesin istiyorsak bunu başaramaz mıyız gerçekten?

Yaşıyoruz, yönetiyoruz, üzülüyoruz, seviniyoruz, herbirimiz ötekini ondan daha ‘büyük’ olduğumuzu düşündüğümüz için eziyoruz, hırslanıyoruz, her defasında daha fazlası için kavga ediyoruz ama aslında

hayatımızı biz yönetmiyoruz...

Hayat ne isterse öyle oluyor.

Haberin Devamı

Öyle mi?

***

Bunları o çocuk bedenlerine bakarken düşünüyorum...

Ağlamaktan bile utanıyorum...

Anlamsız geliyor içimdeki acı, onların acılarını düşündüğümde.

Kendi gözyaşımdan utanıyorum.

Eğer Tanrı varsa ve hayat “bir imtihansa” nasıl bizim irasemize hiç yer tanımaz?

Bizim irademiz olmadan hayat nasıl bir “imtihan” olur?

***

Tanrı bizim irademize geniş bir yer ayırmış olmalı yoksa kimin cennete kimin cehenneme gideceği belli olmazdı,hepimizin yaptıklarından, hepimizden daha büyük bir güç sorumlu olurdu.

Yaşadıklarımızı sadece Tanrı’yla ve kaderle açıklayamayız, bu Tanrı’ya karşı haksızlık olur.

Eğer Tanrı yoksa, o zaman zaten kaderden söz edemeyiz, her şey bizim irademize kalır.

Hangi yandan baksanız bizim bu hayatta bir sözümüz, bir gücümüz olduğu görülüyor.

Kendi sorumluluğumuzdan kaçmanın yolu yok.

Aynı hataları sürekli yapıp sürekli aramızdan birilerini kurban veriyoruz.

Ve hiç sormuyoruz, “hangi hatalarımızla kendi parçalarımızı ölüme ve acıya kaptırıyoruz” diye.

***

O zaman hep birlikte kabul etmek zorundayız:

Haberin Devamı

Ortak irademizin kurbanları onlar.

Onları öldüren biziz…

Hepimiziz…

Bütün dünya bu suçta eşit…

Ama bazıları “daha eşit.”

***

Bunun sorumlusu ne Tanrı, ne kader.

Bunun sorumlusu biziz, yanlış insanları seçtiğimiz, hayatı denetlemek için hiç bir çaba göstermediğimiz, yanlışları gördüğümüz halde onları düzeltmediğimiz, düzeltmek için kılımızı kıpırdatmadığımız, bütün hatalarımızın sorumluluğunu “kadere” yükleyerek içimizi rahatlattığımız için, biziz...

Bunu düzeltmek için çaresiz değiliz...

Sadece korkaklığımız yüzünden “çaresizliğin” arkasına sığınmaya çalışıyoruz, o kadar!

DİĞER YENİ YAZILAR