‘Küçük’ savaşların ‘büyük’ kahramanları!

Kendi halinde, eğlenceli, sakin bir insanımdır genellikle...

Kızgın olmayı sevmem.

Kızarsam “çok iyi” kızarım ama çevremdekilerinkolaylıkla kızdığı şeylere genellikle büyük tepkiler vermem.

Hele siyaset tartışmalarını hiç sevmem.

Ezberlenmiş siyasi fikirlerle oluşturulmuş sahte akıllılık gösterileri beni güldürür, komik bulurum karşı olma fikriyle kendini akıllı sananları...

***

Film seyretmeyi, roman okumayı, yürüyüş yapmayı, iyi yemekler yemeyi, gülmeyi severim. Neşeye bayılırım...

Öyle çılgın bir vatansever de değilim doğrusu.

İyi yazı yazmanın ya da iyi müzik yapmanın, mutlu olmanın, iyi bir vatansever olmaktan daha önemli olduğuna inananlardanım.

***

Daha doğrusu eskiden kesinlikle böyleydim.

Ama şimdilerde bana bir hal oldu. Gazete okurken ya da twitter’da dolanırken okuduklarım beni deli ediyor.

Öyle yazılar okuyorum ki çılgına dönüyorum, kendimi tutamıyorum bazen hatta bağırıp çağırmaya başlıyorum:

“Bu kadarına da inanamıyorum, yalan söylüyorlar, çarpıtıyorlar, demokrasiyle alakası olmayan işleri demokrasi diye yutturmaya çalışıyorlar.”

Haberin Devamı

Sonra kendi öfkemin zıpkınlarıyla açılan yaralarımın acısına dayanamayıp bağırmayı daha da arttırıyorum:

“Bu adamların hepsi bizi kandırıyor.”

Çevremdekiler beni sakinleştiriyor.

Onların yardımıyla susup, suratımı asıp oturuyorum.

***

Sonra, ya biri yanlışlıkla bir şey söylüyor, ya televizyondan bir tartışma programından bir ses duyuluyor ya da bir gazete manşetine takılıyor gözüm.

Ben gene bağırmaya başlıyorum. Haydaa, gene hane halkı beni teskin ediyor.

Aklım almıyor bu akılsızlığı!

Türkiye’nin okur-yazar takımı gerçekten demokrasi istiyor mu, anlayamıyorum.

Türkiye’nin düşünsel, sanatsal ve siyasal yaşamına yön veren okur-yazarlar, “demokrasi” deyince ne anlıyorlar, kestiremiyorum.

Vıcık vıcık sahte kimlikler var ortada, çıkarları için yapmayacakları şey yok...

Sürekli yalan söylüyorlar.

***

Yani şöyle söyleyeyim, eğer bizim ülkenin okur-yazarları gerçekten demokrasi istiyorsa, kendilerini kutlamak gerek çünkü bu isteklerini çok iyi saklıyorlar.

Bu istek bir saniye bile gözükmüyor...

Haberin Devamı

Onları okudukça, onları dinledikçe, vatanı düşünen,memleketi için çıldıran, “Türkiye gelişsin” diye bağıran biri oldum.

Acaba ülkeyi herkesten çok sevdiğime mi inanmaya başladım?

Acaba önemli adam numarası yapanları, yalan söyleyenleri afişe etmezsem ülke batar diye mi düşünüyorum. Bilemiyorum...

***

Ama şunu anlıyorum; dünyaya açılmanın, dünyayla bütünleşmek ve aynı zaman da dünyayla yarışmak olduğunu, bunun da dünyayla rekabet edecek kalitede iş yapma zorunluluğu getirdiğini, ‘küçük’ savaşların ‘büyük’ kahramanlarının bu dönemde var olmasının zorlaştığını, bunun da bazılarının canını çok sıktığını ve bu nedenle hepimizi kapalı bir toplumda iktidar mücadelesi yapmaya mahkûm ettiklerini...

Çünkü okuduklarıma bakıyorum, ülkeyi dünyaya açacak her türlü öneriye, kimi solcu, kimi sağcı gibi gözükerek, kimi de Atatürk’ü -bu bağlantıyı nasıl kuruyorlar anlamıyorum ama- bahane ederek karşı çıkıyor.

Ha bir de artık paralel var tabii...

Birini düşman gösterip birini ilahlaştırma hastalığına yakalanmış tüm medya sanki...

Haberin Devamı

***

Sakinim... Sinirlenmiyorum... Tamam...

Seçimlerde ne diyeceğinizle de ilgilenmiyorum. Sadece soruyorum:

Siz bu gidişin demokrasiye doğru olduğuna inanıyor musunuz?

Bu kadar çok yalan, bu kadar çok suçlama, bu kadar çok çarpıtmayla demokrasiye ulaşabilir miyiz?

Ne diyorsunuz?

DİĞER YENİ YAZILAR