Televizyonda Ağrı’da yaralanan askerleri, onlara yardım eden bölge insanını, başbakanı, cumhurbaşkanını, Kürt siyasetçileri izliyorum günlerdir...
Çatışmayı önlemeye çalışırken vurulan Kürt siyasetçinin çocuğuyla çekilmiş resmine rastlıyorum...
Yaralı askerleri görüyorum.
Nedensiz yere hala bu ülkenin insanlarına acı çektirenlere lanet ediyorum.
***
Dünya değişiyor oysa ki bunlar olurken...
Dünyayı dipten doruğa sarsan bu büyük değişim kaçınılmaz olarak Türkiye’yi de etkiliyor tabii ki, biz ne kadar değişmeyelim diye dirensek de...
Mesela Türklerin büyük bir kısmı Kürtler’in varlığını kabul ediyor artık ama Kürtler’in haklarını kabul etmekte hala zorluk çekiyor.
Eskiden “Kürt” demekte zorlanırken, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir Kürt lider aday olabiliyor...
Haziran seçimlerinde bir Kürt partisi barajı geçsin diye beraber de çırpınabiliyoruz...
***
Dünyada da, Türkiye’de de yeni bir gelecek şekilleniyor.
Ben Kürtler’in kendi dillerini, kendi hayatlarını yaşamaları gerektiğine inandığım kadar, buna itiraz edenlerin de niye bu kadar kızdığını merak ediyorum.
“Kocaman bir hayatı azaltıyorlar
anlamsız hırslarla”diye düşünüyorum.
Belki de Kürtler önümüzdeki senelerde kendi bölgelerinde Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı bir ‘eyalet’gibi yaşamaya başlayabilecekler.
Neden olmasın?
Konuşacakları Kürtçeden, çocuklarına koyacakları Kürtçe isimlerden, şarkılarından, bayraklarından o kadar korkmaya gerek olmadığını anlayacağız biz de böylelikle...
Kürtlerle barışacağız...
Hayatın akışı hepimizi barışa zorluyor.
***
Ama Türkler kendi aralarında ne yapacak acaba,insan onu kestirmiyor işte...
Birlikte yaşayan Türkler...
Kürtler’in hakkını almaları gerektiğine inananlarla, o hakların zorla gasbedilmesi gerektiğine inananlar...
Nasıl barışacak?
***
Kürt meselesi Türkleri ayrıştıran bir turnusol kâğıdı gibi...
Kürtler’in haklarını almalarına karşı çıkanlar aslında Türklerin de birçok hakkını vermek istemiyor.
Kürtlere tanımadıkları demokratik hakları, farklı meselelerde Türklere de tanımıyorlar.
***
Bir “devlet baba” olsun, herkese ne yapacağını o söylesin istiyorlar.
Ama devlet “baba” değil, sadece bir hizmetkâr... Biz de onun çocukları değil, efendisiyiz.
Hiç büyümeyen raşitik bir çocuk gibi sürekli bir ‘baba’ arayan Türklerle, büyüyen, güçlenen, kendine güvenen, bir birey olmayı beceren Türkler nasıl anlaşacaklar?
Sanırım asıl sorun Türkler’le Türkler arasında yaşanacak.
Bana öyle geliyor.
“Babacılar”, büyümeleri gerektiğini öğrenene kadar da sürecek bu sorun.