Önceki akşam Samanyolu Haber’de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu konuktu. Fethullah Gülen cemaati ve medyasının ana muhalefet partisine ve onun liderine yoğun ilgisinin 17 Aralık süreciyle birlikte başladığını hepimiz biliyoruz. Siyasette böyle şeyler oluyor. Canlı yayında Kılıçdaroğlu’na son dönemin en popüler dinleme kayıtları soruldu ve o da bunlardan hareketle, uzun uzun iktidar partisini ve Başbakan Erdoğan’ı eleştirdi. Bunda da şaşılacak bir şey yok.
Ne var ki Kılıçdaroğlu’nun, yakın bir zamana kadar partisinin tabanında da geniş ölçüde karşılık bulan cemaate yönelik eleştirilerin hiçbirini hiçbir şekilde dile getirmemesini yadırgadığımı itiraf etmeliyim. Ergenekon vb. soruşturmaların kilit isimlerinden polis şefi Ali Fuat Yılmazer‘in “her şeyi Başbakan’ın bilgisi dâhilinde yaptık” sözlerinin o “her şey”deki cemaat bağlantısını, diğer bir deyişle cemaatin yakın zamana kadar yaşanan bir dizi hukuksuzluktaki sorumluluk payını geçersiz kıldığını düşünüyor olsa gerek.
Aydın sorumluluğu
Yerel seçimlere bir haftadan biraz fazla zaman kaldı. Bu bağlamda CHP liderinin sadece siyasi rakiplerine, daha doğrusu AKP’ye yoğunlaşmasını, cemaat gibi güçlü bir yapıyı durduk yere karşısına almak istememesini bir yere kadar anlayışla karşılamak mümkün ama aynı şeyi siyasi partilerle organik ilişki içinde olmayan aydınlar, kanaat önderleri, gazeteciler vb. için de söyleyebilir miyiz? Sanmıyorum. Bu bağlamda Cengiz Çandar‘ın dünkü “Cemaat’i niçin mi eleştirmiyorum?” (http://haber.gazetevatan.com/cemaati-neden-mi-elestirmiyorum/619641/45/extra) başlıklı yazısına eleştirel bir gözle bakmak istiyorum.
Çandar “17 Aralık ile birlikte, ‘cemaat’i eleştirmeye girişmek demek, Tayyip Erdoğan’ın ‘paralel devlet’ iddiasını meşrulaştırmak anlamına gelir. 17 Aralık’ın ortaya çıkarttığı ve tapelerle ortaya saçılan gerçekleri bir yana bırakıp, Tayyip Erdoğan’ın kendisine karşı bir ‘darbe girişimi’nin söz konusu olduğu iddiasında haklı olduğunu göstermeye yarar” diyor. Benzer bir yaklaşımın ana hatlarıyla Hasan Cemal, Şahin Alpay gibi başka isimler tarafından da benimsendiğini biliyoruz. Tabii onların tam karşısında, “paralel yapı”nın komplolarına karşı çıkmak adına yolsuzluk/rüşvet iddialarını, tapelerle ortaya saçılanları görmezden gelmeye çalışan ve galiba sayıca daha kalabalık olanlar var.
Aslında Çandar ve bugün onun gibi davrananların çoğu benzer bir tutumu Ergenekon vb. süreçlerinde de benimsemiş, yaşanan bir dizi hak ihlalini “derin devleti tasfiye” ve “askeri vesayetten kurtulma” adına fazla kurcalamamışlardı. Fakat koyu bir Fenerbahçeli olan Çandar bu çizgisinden şike soruşturmasıyla uzaklaştı ve alenen cemaati eleştirmeye başladı. Dünkü yazısından Çandar’ın, yine Yılmazer’in sözlerinden hareketle, şike olayının da tüm sorumluluğunu artık Erdoğan’a yüklediğini anlıyoruz.
Üzüm, bağ ve bağcı
Bu türden sert iktidar savaşlarında taraflardan birine angaje olmanın, hatta sadece tek bir tarafın argümanlarına destek verip diğer tarafın iddialarını görmezden gelmenin yanlış olduğunu düşünüyorum. Bu noktada 17 Aralık süreci başlar başlamaz dile getirdiğim tavrımı yinelemek isterim. Şöyle yazmıştım: Hükümet bizi ısrarla “devlet içindeki devlet”e karşı mücadelesine destek olmaya; cemaat de yolsuzluklara karşı yargının yanında durmaya çağırıyor. Yolsuzluk iddialarını ciddiye alacak kadar AKP’yi, “devlet içinde devlet” iddialarını ciddiye alacak kadar da cemaati tanıdığımı düşünüyorum. Bu nedenle cemaat kontrolündeki “devlet içindeki devlet” yapılanmasını tasfiye ettiği ölçüde hükümete, yolsuzlukla mücadele ettiği ölçüde yargıya (dolayısıyla cemaate) destek olmanın bir sakıncası bence yok.
Bu tavrımı dinleme kayıtları konusunda şöyle güncelleyebilirim: Üzüm yemeye evet, ama bağı ve bağcının niyetini sorgulamak da şart. Eğer bir yapı, yıllar boyunca yasal imkânları kullanarak, onun yetersiz kaldığı durumlarda yasa dışı yöntemlere başvurarak insanları dinleyip bunları belli bir strateji bağlamında seçip dolaşıma sokuyorsa burada en son iyi niyet vardır. Ne dolaşıma sokulan kayıtlar bu odağı iyi niyetli yapar, ne de bu odağın kötü niyeti, o kayıtlarla açık edilen suçları, kabahatleri, ayıpları geçersiz kılar.
Üzümü yiyelim ama bağcının niyetini de sorgulayalım
Haberin Devamı