Dün TBMM’de dört siyasi partinin grup toplantılarını izledim, liderlerin konuşmalarını dinledim; her partiden değişik kademelerde isimlerle sohbet etme imkanı buldum. Kara harekatının sürpriz bir şekilde tamamlanmasının iç siyasete ciddi bir şekilde yansıyacağı belliydi ancak bu kadarı da sürpriz oldu.
Çünkü dün Meclis’te Türkiye’nin bildik siyasi fotoğrafının tam tersi bir görüntü vardı: MHP ve CHP, TSK ile aralarına belirgin bir mesafe koyuyor, AKP orduya sahip çıkıyor, DTP de beklenmedik bir sakinlikte gelişmeleri seyrediyordu.
Şöyle ki, CHP lideri Baykal ile MHP lideri Bahçeli, konuşmalarında TSK’yı övmeye özellikle özen göstermekle birlikte kimisi dolaylı, kimisi doğrudan çok sert eleştiriler yöneltmekten de geri kalmadılar.
Bahçeli’nin aşırı bir titizlikle hazırlamış olduğu belli olan sekiz buçuk sayfalık konuşmasının en çarpıcı bölümü, hiç kuşkusuz, TSK’nın açıklamalarındaki bazı ifadelerin PKK’ya “hak etmediği bir imaj ve prestij” kazandırdığı iddialarıydı.
Baykal ise Org. Büyükanıt’ın bir gün önceki sözlerine cevaben “Ben işimi yapıyorum” dedi ve “Sekizinci gününde bu harekata son verme kararı alındı. Bu soru ortadadır” diyerek Org. Büyükanıt’ın açıklamalarından tatmin olmadığını gösterdi.
Konuşmasından sonra Baykal ile görüşme imkanı buldum. Üst düzey komutanlar hakkında şöyle konuştu: “Belki ‘bitirdik’ diyen onlardır, ama bu kararı hangi mecburiyetle aldılar? Mesela ABD ile anlık istihbarat paylaşımında durum neydi? ABD’nin hava operasyonuna bakışı neydi? Hava koridorunu açmaya devam edecekler miydi? Bunları bilmiyoruz.”
Baykal ile sohbetten şu izlenimi edindim: CHP lideri, Org. Büyükanıt’ın “ispatlasınlar, üniformamı çıkarırım” restine rağmen, harekatın dar kapsamlı olmasında, erken bitirilmesinde ABD parmağı olduğunu düşünüyor ve bundan hükümeti sorumlu tutuyor. TSK’nın ise, kararı sadece askeri gerekçelere dayandırmaya çalışmasından rahatsız. Bahçeli’nin de benzer bir pozisyonda olduğunu söyleyebiliriz. Ama iki lider arasında çok ciddi bir fark var.
Baykal’a “Siz Kandil’e girilmesini mi bekliyordunuz?” diye sordum. “Hayır, kesinlikle değil” dedi ve yakın çalışma arkadaşlarını gösterip “Herkes şahit. Başından beri sınırlı olacağını biliyordum. Ama bu kadar da sınırlı olacağını beklemiyordum” diye devam etti.
Bahçeli ise, hep uzun süreli bir harekat beklediğini söylemişti, dün de bunu tekrarladı ve duyduğu hayal kırıklığının da etkisiyle çok sert bir konuşma yaptı. MHP liderinin CHP liderinden bir diğer farkı, onun PKK ile mücadeleyi esas olarak “askerlerin işi” olarak görmesi. Baykal ise “Herkes işini yapsın” diyor ve yıllar önce CHP iktidardayken Kıbrıs Harekatı’nı askerlere bırakmadıklarının altını çiziyor. Şu sözler de Baykal’ın: “Son verme kararı sadece askeri olabilir mi? Bunun ciddi siyasi boyutları vardır.”
Siyasi çözüm tartışmaları
Bahçeli’nin dünkü konuşması şu mantık üzerine inşa edilmişti: AKP hükümeti, Amerikan yönetimi ve Irak Kürtleri, PKK sorununun askeri yöntemlerle çözümünün mümkün olmadığı görüşünden hareketle bir plan kotarıyorlar. Harekat bilerek sınırlı bir kapsamda tutularak “işte silahla olmuyor” denmek istendi. Şimdi de PKK’lılara genel af ve siyasi hayata katılmaları projeleri gündeme getirilecek.
Bahçeli’nin şu sözlerinin altını
çizmiştim: “Demokratik siyasi çözüm adı verilen ve isim babalığı konusunda İmralı canisi ile Sayın Başbakan arasında rekabet yaşanan Siyasi Yıkım Projesi.”
Baykal ise “siyasi çözüm” kavramına MHP lideri kadar alerjik yaklaşmıyor. Kendisine “Irak Cumhurbaşkanı Talabani Cuma günü geliyor. Ne diyorsunuz?” diye sordum. “Talabani PKK konusunda samimi olarak sorumluluk üstleniyorsa kendisiyle işbirliği iyi olur. Bu konuda imkanları yeterli olmayabilir ama samimi olması yeter. Ama eğer PKK’yı himaye ediyorsa aramıza mesafe koymalıyız” diyerek kapıyı açık bıraktı.
“Peki an itibariyle Talabani’nin duruşu nasıl?” diye üstelediğimde “Bu konuda yeterli bilgim yok. Hükümet ve MİT herhalde bilgi sahibidir” dedi.
Hükümetle kader birliği
“Bundan sonra ne olur?” denecek olursa, CHP ve MHP’nin TSK’nın komuta kademesiyle aralarına daha kara harekayı öncesinde belli bir mesafe koymaya özen gösterdiklerini, bunun normal şartlarda bir süre daha devam edeceğini düşünüyorum. Gözlemlerime göre MHP, 27 Nisan sürecinin AKP’ye yaradığına inanıyor; CHP de TSK’nın güdümünde bir parti olarak görünmekten rahatsız. Üstelik bazı CHP’liler ordunun bazı temel konularında yeterince etkil olmadığı kanısındalar.
Kuşkusuz muhalefet partilerinin bu tutumları TSK’yı belli ölçülerde yalnızlaştıracaktır, ama ordunun kamuoyu nezdindeki imajının siyasetçilerin çok üstünde olduğu gerçeğini de akıllardan çıkarmamak şart.
Muhalefetin makası açmasından hareketle TSK ile hükümet arasında bir uyum olduğu ya da bunun oluştuğu şeklindeki yorumlar da hayli bartılı. Özellikle laikliği ilgilendiren konularda orduyla hükümet arasındaki doku uyuşmazlığının etkilerini görmeye devam ederiz.
Kaldı ki, kara harekatının kısa ömürlü olması nedeniyle hükümet ile ordu kader birliği etmiş olabilir, ama PKK ve Kürt sorunu konusunda bu iki kesim arasındaki derin yarığın kolay kolay giderileceğini düşünmek de abartılı olur.
Kısacası TSK hükümete yaklaşmaz, yalnızlığı tercih eder.
TSK hükümete yaklaşmaz yalnızlığı tercih eder
Haberin Devamı