“Tayyip Erdoğan olmadıktan sonra artacak oyu ben ne yapayım!”

Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan’ın partisinden milletvekilleriyle yaptığı 40 dakikalık kapalı toplantının ardından, iktidar partisinin önde gelen isimlerinden biriyle sohbet ettim. Bana hafta sonu Güneydoğu’da yapılan AKP kongrelerinden izlenimlerimi sordu. Ben de “dava sayesinde oylarınızın arttığı kesin” cevabını verdim. Bunun üzerine beni şu sözlerle şaşırttı: “Tayyip Erdoğan olmadıktan sonra artacak oyu ben ne yapayım!”

Bu kısa cümleden şu derin mesajları çıkartmak mümkün:

1) AKP’liler partilerinin kapatılması, liderlerinin siyasi yasaklı olması ihtimalinden cidden kaygılanıyorlar;

2) Anayasa Mahkemesi ne karar verirse versin, AKP’nin ve dolayısıyla Türkiye’nin kaderini esas olarak Erdoğan’ın kaderi belirleyecek;

3) Erdoğan’ın siyasi yasaklı olması durumunda AKP’yi belirsiz bir gelecek bekliyor.

Ya saadet zinciri koparsa?

Görüştüğüm AKP milletvekili, “ekonomik kriz bir kere ve belli bir yeri vurur, ancak siyasi bir krizin kimleri devireceği belli olmaz” diyerek hayli çetin ve öngörülmesi zor bir dönemden geçtiğimizin altını çizdi. Benim “ne olursa olsun, halk desteğiniz artacağa benziyor” diye ısrar etmeme rağmen şu çarpıcı benzetmeyle hiçbir şeyin garanti altında olmadığını vurguladı: “İlk başta Kombassan, Yimpaş gibi çokortaklı şirketlere para verenler de hallerinden çok memnundu. Çünkü hep birlikte kazanıyorlardı. Ama zincir bir kopunca hepsi dağıldı, şikayet etmeye başladı. Biz de böyle olabiliriz.”

Sohbetimizden, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, TBMM eski Başkanı Bülent Arınç gibi isimlerin sivri çıkışlarının; haklarında siyaset yasağı istenen bazı partililerin “şeref duydum” diye övünme yarışına girmelerinin AKP içinde rahatsızlıklara yol açtığını anladım. Muhatabıma “Peki krizden nasıl çıkılır?” diye sorduğumda, öncelikle parti olarak, doğrudan Başsavcı Yalçınkaya ve Anayasa Mahkemesi’ni zan altında bırakıcı açıklamalardan uzak durmaları gerektiğini belirtti ve Erdoğan’ın milletvekillerine bu yönde telkinlerde bulunduğundan memnuniyetle söz etti.

Mağduriyetin yarar ve zararları

Nitekim sohbetimizden yaklaşık iki saat sonra AKP lideri medyanın karşısına çıkarak, şu ana kadarki en soğukkanlı, ölçülü ve yapıcı tavrını sergiledi. Erdoğan’ın sözlerinden AKP’nin bundan böyle gerilimi tırmandırmaktan kaçınmak, süreci daha fazla politize etmeden büyük ölçüde hukuki bir zeminde sürdürmek istediğini çıkarabiliriz.

Ancak bu o kadar da kolay olmayabilir. Çünkü AKP sanıldığının aksine denetlenmesi o kadar da kolay olmayan bir parti. Bütün uyarılara rağmen, rol çalıp kestirmeden “hızlı demokrat”lığa terfi etmek isteyen yeni partililer çıkacaktır. Öte yandan AKP’yi, sistemin diğer kurumlarıyla daha sert bir çatışmanın içine çekmek isteyen çevreler de ellerine geçirdikleri bu fırsatı sonuna kadar kullanmak isteyeceklerdir.

Bir diğer zorluksa, sistemin diğer güçleriyle çatıştıkça AKP’nin oylarının arttığı gerçeği. 22 Temmuz seçimleri öncesi tüm Anadolu’da bunu çıplak gözle görmek mümkündü; hafta sonu Güneydoğu’da yine benzer bir halk tepkisine bizzat şahit oldum. Yerel seçimlerin ufukta göründüğü bir ortamda AKP yöneticileri fazladan oy kazanma şansını tepmek istemeyeceklerdir. Hele, “sistemin zinde güçlerine boyun eğmiş” imajına sahip olmaları durumunda oylarının azalacağını düşüneceklerdir.

Fakat olayın tam da zıt bir boyutu daha var. Benim gördüğüm ve bildiğim kadarıyla Türkiye’de seçmen mağduru sever ama güçlüden de korkar. AKP “mağdur”u oynamayı abartıp “güçsüz” bir parti görünümü verirse seçmen kendisinden uzaklaşabilir. Bir diğer önemli nokta da, seçmenin aslında çok da fazla kavga ve çatışmadan hoşlanmaması; gerginliklerin huzurunu ve ekonomisini olumsuz etkilemesinden korkmasıdır. FP’nin 1999 seçimlerinde RP’nin oy oranına ulaşamamasında bu faktörün rol oynadığını düşünüyorum.


DİĞER YENİ YAZILAR