PKK’nın direnç noktası

Haberin Devamı

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ bir süredir ısrarla PKK’nın “bir kırılma noktası” içinde olduğunu ve sivil toplum örgütlerinin de katkıda bulunması durumunda örgütün beklenenden daha erken ve hızlı bir şekilde marjinalleştirilebileceğini söylüyor. Bu tespitin birçok doğru noktayı içermekle birlikte, genel olarak bakıldığında isabetli olmadığını ve bizi yanlış yapmaya sevk edebileceğini düşünüyorum.

Öncelikle Org. Başbuğ’a PKK’yı “kırılma noktası”nda olduğunu düşündüren bazı temel olguları hızla ele alalım:

1) Abdullah Öcalan’ın yakalanmasından sonra PKK bir liderlik sorunu yaşıyor

2) Öcalan’ın kendi canını da teminat altına almak için devletle işbirliği arayışına girmesi sonucu PKK bağımsızlık hedefinden vazgeçtiği için bir ideolojik kriz yaşıyor

3) PKK yasal siyasi hareketi hep ipotek altına alıyor ve bu nedenle peşpeşe kurulan siyasi partilerin hiçbiri etkili bir şekilde varlık gösteremiyor

4) Özellikle Amerikan yönetiminin Ankara ile “anlık istihbarat” paylaşmaya başlamasıyla birlikte PKK Kuzey Irak’ta eskisi kadar rahat hareket edemiyor

5) Yine Washington’un telkinleri ve Ankara’nın diplomatik açılımları sonucu Irak Kürtleri PKK ile aralarına daha fazla mesafe koymaya özen gösteriyorlar

6) Bütün bunlara bağlı olarak örgüt Dağlıca baskını gibi istisnaları saymazsak kırsal alanda eskisi gibi faaliyet yürütemiyor ve ağırlığı mayınlı saldırılara kaydırmış durumda

7) Yine kırsal alandaki tıkanıklık nedeniyle büyük şehirlerde “kör terör” eylemlerine yönelen PKK, sivillere verdiği zarar nedeniyle kendi tabanında bile sorgulanıyor

8) Uluslararası kamuoyu eskisi kadar hoşgörülü yaklaşmadığı için örgüt özellikle Avrupa’da eski kadar rahat hareket edemiyor...

PKK’nın sırrı

PKK’nın ne zamandır örgütsel, ideolojik, siyasi ve mali bir krizin içinden geçtiğini kanıtlamak için daha başka saptamalarda da bulunabiliriz. Ama bir yerde sonra durup “Nasıl oluyor da PKK hâlâ varkalabiliyor? Üstelik hem kırsal alanda, hem de kentlerde terör eylemlerini sürdürebiliyor? Ve onca yaşananlara rağmen nasıl hâlâ belirli bir kitle desteğini koruyabiliyor?” diye sormamız gerekiyor.

Türkiye’nin en büyük yanlışı, PKK sorununu, gerçekler değil yakıştırma ve temenniler üzerinden anlamaya çalışması, diğer bir deyişle kendi kendini kandırmasıdır. Örneğin yıllardır, bölge halkının bir kısmının “korktuğu” için örgüte destek verdiğini söyler ve buna ciddi ciddi inanırız. Ancak bizim bu inanışımız, örgütün korkutucu gücünden mahrum olduğu zamanlarda bile belli bir toplumsal tabana sahip olabilmesinin nedenini açıklayamaz.

Halbuki şeytanın avukatlığını yapmaktan korkmamak lazım: Eğer bütün bu krizlere rağmen PKK hâlâ etkili olabiliyorsa, birilerinin ilan ettiği gibi 2008’de yok olacağına dair ortada pek bir işaret bulunmuyorsa, bunun temel nedeni, örgütün bu ülke topraklarında ve bu ülke vatandaşları arasında şu ya da bu şekilde kök salmış olmasıdır.

Çelişkiler ve arayışlar

Bazıları, bölge halkının Cumhurbaşkanı Gül’e, Başbakan Erdoğan’a, Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ’a değişik vesilelerle yoğun ve samimi bir ilgi gösteriyor olmasını benim yukardaki önermemin tekzibi olarak görebilirler. Bu yaklaşım sahipleri, bölge halkının devletle örgüt arasında sıkışmış olduğu görüşünden hareket ediyorlar ve yanılıyorlar. Çünkü özellikle Öcalan’ın yakalanmasından sonra yepyeni bir durum söz konusu. Öcalan’ın “devlet düşmanı” pozisyonun terk edip (ya da etmek zorunda kalıp) devletle işbirliği imkanlarını zorlama tavrı, onu takip eden kitlelerin bakışlarını da değiştirdi ve genel olarak Kürt haraketini dönüştürdü.

Kısacası, PKK’ya yakın kesimlerin gelinen noktada devlete nasıl baktığı konusu üzerinde ciddi olarak durmamız ve tartışmamız gerekiyor. Gözleyebildiğim kadarıyla bu kitleler bir yandan devletle sanki tüm bağlarını koparmış gibi dururken, diğer yandan devlete çok daha fazla kulak kabartıyorlar. Yani gerek yasal, gerekse yasadışı Kürt hareketi tam bir arayış içinde ve bir yandan diğer yana savrularak ve çelişkiler içinde bocalayarak yol alıyorlar.

Eğer siyasetçiler, devletin ilgili birimleri, medya ve aydınlar bu süreci doğru okuyup yerinde müdahaleler yapabilirlerse Türkiye’nin lehine gelişmeler yaşanabilir. Aksi takdirde herşey bildiğimiz ve memnun olmadığımız şekilde devam edip gider.

DİĞER YENİ YAZILAR