Bu yıl Diyarbakır’daki Newroz kutlamalarına gidemedim. Ancak medyadan izleyebildiğim kadarıyla Kürtler Newroz’u her yıl daha olgun ve coşkulu bir şekilde kutluyor. Özellikle Diyarbakır’daki Newroz kutlamaları Kürt siyasi hareketinin yaşadığı gelişim ve evrimleri daha iyi anlamamıza, her geçen gün halkla daha da bütünleştiğini görmemize yardımcı oluyor.
Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da kutlamalara Abdullah Öcalan‘ın yolladığı mektup damgasını bastı. Kuşkusuz geçen yılki kadar tarihi bir mektup söz konusu değildi, ancak aradan geçen bir yıl içinde çözüm süreci bağlamında çok fazla bir şey yaşanmamış olduğu, PKK’nın buna tepki olarak geri çekilmeyi durdurduğu düşünüldüğünde Öcalan’ın ne söyleyeceği merakla bekleniyordu. Cevabı beklenen soru şuydu: Tamam mı, devam mı?
Hükümete daha yakın
Öcalan’ın cevabının “devam“ olmasına şaşırmadım. Ama son dönemde Kürt hareketinin farklı sözcülerinden hep yansıdığı gibi bu, “şartlı“ bir “Devam“. Bununla birlikte Öcalan’ın dilinin PKK/KCK ve BDP/HDP yöneticilerininkine kıyasla daha ılımlı ve pozitif olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin onun “Şu ana kadar yürütülen bir diyalog süreciydi ve önemliydi. Bu süreçte iki taraf da birbirlerinin iyi niyetini, gerçekçiliğini, yeterliliğini test etmiştir. Bu testten hükümetin ağırdan alma, tek taraflı yürütme, yasal temelden kaçınma ve uzatma tutumuna rağmen iki taraf da barış arayışından kararlılıkla çıkmıştır“ demiş olması anlamlı. Çünkü eleştirileri olmakla birlikte Öcalan’ın AKP hükümetine (dolayısıyla Başbakan Erdoğan‘a) yönelik güven ve beklentilerinin pek azalmadığını görüyoruz.
Benzer bir şekilde “birbirini tekrarlayan darbelerle mi yoksa tam ve radikal bir demokrasiyle mi yola devam edeceğiz?“ diye soran Öcalan’ın, 17 Aralık sürecinin ilk günlerinde Fethullah Gülen cemaatini darbecilikle itham ettiği hatırlanırsa, son savaşta tercihini hükümet ve Erdoğan’dan yana yaptığı düşünülebilir. Lakin bu akıl yürütme üzerinden yapılan Öcalan ve Kürt hareketi eleştirilerinin isabetli ve hakkaniyetli olduğu konusunda çok emin değilim. Zira Öcalan ve Kürt hareketini muhatap alan, onunla şu ya da bu şekilde çözüm üretmeyi düşünen yegâne güç AKP hükümeti. Muhalefet partileri ve cemaat çözüm sürecine destek vermedikleri gibi Öcalan ve PKK’nın çözümün ana aktörü olması fikrine bile sıcak bakmıyorlar. Geçen süre zarfında Erdoğan’ın karşısında konumlanan cemaat ve CHP’nin bu duruşlarını koruduklarını gözlemledik. Dolayısıyla Öcalan’ın bunca yıllık çabanın sonucunda erişmiş oldukları meşru hükümet tarafından muhatap alınma noktasını riske atıp, “hele bir Erdoğan gitsin, gerisine o zaman bakarız” şeklinde özetlenebilecek çağırıların cazibesine kapılmasını beklemek gerçekçi olmayacaktır.
Acele etmiyor
Kandil’de Cemil Bayık‘ta gözlediğim özgüveni Öcalan’ın mektubunda da gördüm. Kürt siyasi hareketinin önde gelen aktörlerinin hemen hemen hepsi, ister AKP, ister başka bir hükümet olsun Türkiye’yi yönetenlerin er ya da geç kendileriyle barışı inşa etmek zorunda kalacaklarını düşünüyorlar ve fazla da acele etmiyorlar. Nitekim “Barış savaştan daha zordur ama her savaşın da mutlaka bir barışı vardır. Biz direnirken korkmadık, barışırken de korkmayacağız“ diyen Öcalan önümüzdeki dönemin temel meselesini şöyle tarif ediyor: “Diyalog süreçleri önemli olmakla birlikte bir bağlayıcılık içermezler. Bundan dolayı da kalıcı bir barış için yeterli güvence oluşturamazlar. Gelinen noktada müzakere sistematiği için yasal bir çerçeve kaçınılmaz olmuştur.“
Görüldüğü gibi Öcalan kalıcı çözüm için müzakerelerin başlatılması ve bunun için yasal zeminin hazırlanması çağrısı yapıyor. Bu noktada Cemil Bayık’ın söyleşimizdeki şu sözlerini hatırlatmak isterim: “Şu anda Türkiye’de kim PKK ile Kürt hareketi ile ortak hareket ederse o kazanır. Şu an siyaseti belirleyen en önemli güçlerden biri PKK’dir, Önder Apo’dur.”
Bu tespit ana hatlarıyla doğru. Dolayısıyla eğer bugün Erdoğan’ın temel hedefi iktidarını korumak, rakiplerininki de onu devirmekse, her iki tarafın da dengeyi kendi lehlerine çevirmek için Kürt siyasi hareketinin desteğine ihtiyaçları var demektir. Bu desteği sağlamanın esas yolu da herhâlde Öcalan’ın dile getirdiği müzakere için yasal çerçeve talebine cevap vermeleri olacaktır.
Twitter notu
Hükümetin Twitter’ı yasaklaması üzerine söylenecek çok şey var. Ama şu kadarı yetebilir: Eğer bu işler yasaklamakla olsa Milli Görüş kökenli Erdoğan ve arkadaşları iktidara gelemez ve orada bu kadar uzun süre kalamaz; Kürt siyasi hareketi ve onun lideri Öcalan da devletin resmi muhatabı olamazdı. Bu yasak, hükümetin kriz çözme kabiliyetlerini iyice kaybetmekte olduğunu gösteren, hiçbir işe yaramadığı ilk anda ortaya çıkan gülünç bir yasak olarak daha şimdiden tarihe geçti.
Öcalan ‘tamam’ değil ‘devam’ dedi
Haberin Devamı