Neden ilk olarak PKK’nın kayıtsız şartsız silah bırakması şart?

ÇÖZÜMÜ TARTIŞMAK/2

Haberin Devamı

Adına ne derseniz deyin, ister Kürt, ister Güneydoğu, ister terör sorunu, Türkiye’nin yıllardır çözemediği ve en ağır bir şekilde bedelini ödediği bu sorunun çözümü için öncelikle silahların susması ve akan kanın durması şart. Bunun da ilk adımı muhakkak, dün de yazdığım gibi PKK’nın kayıtsız şartsız silahlarını bırakmasıdır. Bunun zor ama mümkün olduğunu düşünüyorum ama bunun nasıl gerçekleşebileceğini tartışmadan önceden birkaç hususu vurgulamam şart:

1) PKK değişik dönemlerde şu ya da bu iç ve/veya dış güç tarafından kullanılmış, hatta hâlâ kullanılıyor olabilir. Ancak çok sayıda militanı olan, her türlü koşulda yeni militan temin edebilen, zira çok güçlü ve köklü bir toplumsal tabanı olan örgütü, herşeye rağmen bağımsız bir varlık olarak görebilmek gerekir

2) Bu sorunun çok farklı ve karmaşık bölgesel, uluslararası ve hatta küresel boyutları olduğu bir gerçektir. Ama her şeyden önce Türkiye’nin kendisinin bir sorunudur

3) Türkiye bu sorunu sahiden çözmek istiyorsa, mümkün olduğu kadar, başka ülkeleri ve uluslararası kuruluşları vb. karıştırmadan kendi içinde birtakım formüller aramalı ve mekanizmalar geliştirmelidir.

4) Çözüm sürecine mutlaka toplumun tüm kesimleri, devletin tüm kurumları dahil edilmelidir.

Silahların susmasının üç yolu

Bu girişten sonra neden ilk adımın PKK’dan gelmesi gerektiğini açmaya çalışayım. Bu çatışmanın, güvenlik güçlerinin PKK’yı mutlak anlamda tasfiye etmesiyle veya örgütün can havliyle teslim olmasıyla sonuçlanabileceğine dün inanmadım, bugün hiç inanmıyorum. Hâlâ bu konuda ümitli olanların bundan sonra yazacaklarıma okuma ihtiyaçları olmadığını belirterek, çatışmanın sona ermesinin kabaca üç yolu olduğunun altını çizmek istiyorum:

1) İlk adım devletten gelir. PKK’ya yönelik operasyonlar durdurulur ve çözüm arzusu dile getirilir. Mesela “genel af” çıkarılır. Bunun üzerine PKK da silahları bırakır.

2) Devlet ve PKK aynı anda çatışmaları sona erdirir.

3) PKK hiçbir şart koşmadan silah bırakır, bir süre sonra devlet de benzer bir adım atar.

Kayıt ve şart olamaz

İlk iki şıkkın hiçbir şekilde söz konusu olabileceğini sanmıyorum. Zira bunların her ikisi de bir şekilde devletin pes ettiği anlamına gelir ki Türk devlet geleneğinde böyle bir örnek bildiğim kadarıyla yok. Fakat yine aynı tarihe baktığımızda, devletin en beklenmedik anlarda alabildiğine gerçekçi davranabildiğini, kendi içinden çıkan ayaklanmaların sorumlularını kolaylıkla affedebildiğini, hatta bazı durumlarda bunları mevcut sisteme dahil etmekten çekinmediğini görüyoruz. Prof. Metin Heper’in “Devlet ve Kürtler” kitabında bu konuda birçok örnek anlatılıyor.

Bu arada ikinci şıkkın, yani her iki tarafın da aynı anda adım atmasının, ancak ciddi ön müzakereler sonucunda gerçekeleşebileceği ortadadır ki tıpkı önceki hükümetler gibi AKP iktidarının da PKK ile şu ya da bu şekilde masaya oturması asla söz konusu olamaz.

Dolayısıyla geriye tek alternatif olarak ilk adımın PKK tarafından atılması kalıyor. Peki neden “kayıtsız şartsız silah bırakma”?

1) Örgüt daha önce defalarca “ateşkes” ilan etti ancak bir süre sonra değişik gerekçelerle bunları iptal etti. Artık “ateşkes” sözcüğünün hiçbir anlamı kalmadı.

2) PKK’nın şart ileri sürmesi pazarlık anlamına geleceği için devlet tarafından asla kabul görmez. Diyelim ki herhangi bir yönetici böyle bir eğilim içine girdi, bunu Türk kamuoyuna izah edemez. Dolayısıyla “pazarlık” izlenimi, çözüm yerine sorunu daha da derinleştirebilir.

3) Kaldı ki PKK’nın şart ileri sürmeye hiç ama hiç hakkı yok. Tam tersine PKK samimi olarak kalıcı bir çözüm istiyorsa, devletin ve kamuoyunun dayatabileceği şartlara ve bunları yerine getirmek için adımlar atmaya hazırlıklı olmalıdır. Kısacası PKK, yıllar içinde elde etmiş olduğunu düşündüğü bazı kazanımlar ve mevzilerden feragat edebileceğini tartışmasız bir şekilde kanıtlamadan hiçbir çözüm formülü mümkün olamaz.

Kimilerine çok safça gelebilir ancak PKK’nın kayıtsız şartsız silah bırakabileceğini, daha önemlisi, bu adımın ardından sahici bir çözüm süreci içine girebileceğimizi düşünüyorum. Bu noktada kafalara bir yığın soru takıldığı kesindir. Bunları tartışmaya yarın devam etmek üzere...

DİĞER YENİ YAZILAR