Seçimlerden bir hafta sonra kaleme aldığım bir yazıda MHP’nin önünde beş fırsat bulunduğunu ve MHP’nin, eğer bunları iyi değerlendirebilirse, hem dağılan merkez sağdan, hem AKP’ye oy verdiklerine pişman olacaklardan, hem de CHP defterini tamamen kapayacak eski solculardan yönelişlerle bir sonraki seçimlere çok daha güçlü girebileceğini ileri sürmüştüm. Yazımı “aksi takdirde yine bu partinin yüzde 10’u aşıp aşamayacağını tartışır oluruz” diye bitirmiştim.
Bir yıldan fazla zaman geçti ve yerel seçimlere çok az kaldı. Artık MHP üzerine bütünlüklü bir değerlendirme yapmanın zamanıdır. Bu süreçte olabildiğince yakından izlemeye çalıştığım MHP’nin önündeki fırsatlardan istifade etmediğini veya kimi durumda edemediğini gözledim. Bunun sonucunda “siyasi bir çekim merkezi” olamadı. Öte yandan MHP’nin kendisine oy vermiş kitlelerde mutlak bir hayal kırıklığı yarattığını da söyleyemeyiz. Dolayısıyla MHP’nin seçimden bu yana performansını kısaca “yerinde saymak” olarak tanımlayabiliriz.
Geçmişin gölgesi
Halbuki seçimlerin hemen ardından MHP parlak bir başlangıç yapmıştı. Bahçeli, CHP’yi laiklik ekseninde gerilim tırmandırma stratejisinde yalnız bırakacağını net bir şekilde ilan etmişti. Buna bağlı olarak MHP 367 oyununa gelmeyip Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkmasına zemin hazırladı. Daha sonra da Erdoğan’a üniversitelerdeki başörtüsü yasağını kaldırması için destek vererek AKP’nin muhafazakâr kitleler üzerindekini tekel ve ipoteğini kırma yolunda ciddi bir adım attı. Bu arada TBMM’nin ilk gününde Bahçeli DTP’lilerin uzattığı eli sıkarak ezberleri bozmuştu. Fakat MHP bütün sözünü ettiğimiz ve benzeri adımların ne devamını getirebildi, ne de bu adımlarla bağlantılı bir şekilde patlak veren siyasi krizlerde belirleyici bir rol oynayabildi hatta etkili bile olduğunu söyleyemeyiz.
Neden böyle oldu? Öncelikle şunu hatırlayalım: MHP, CHP’den çok önce AKP’nin yumuşak karnının “yolsuzluk” olduğunu saptamıştı. Bahçeli seçim kampanyasında terörden sonra en çok yolsuzluk konusunu işlemişti ve Meclis açıldıktan sonra da aynı şekilde yoluna devam etti. Ne var ki, bürokrasi içinde hâlâ çok güçlü bağları olan MHP’liler her nasılsa AKP aleyhine yolsuzluk dosyaları çıkaramadılar. Öte yandan bazı MHP’li bakanlar hakkında gündeme getirilmiş olan yolsuzluk iddiaları ve süren davalar bu partinin elini kolunu bağlıyordu. Kısacası MHP’nin en büyük handikapı, DSP ve ANAP ile yaptığı koalisyonun travmasını hâlâ atlatamamış olmasıydı.
İkinci olarak, Erdoğan ile Baykal’ın siyasi gündemi birbirleriyle didişerek işgal etmelerine son verecek açılımları bir türlü gerçekleştiremeyen MHP sürekli olarak AKP ile CHP’nin arasında kaldı.
Üçüncü olarak, MHP’nin enerji ve dikkatinin büyük bölümünü “devlet partisi”, hatta “derin devletin siyasi kolu” imajından kurtulmak için harcadığını belirtmeliyiz. Bu yıpratıcı çaba sayesinde MHP son dönemdeki siyasi cinayetlerle ve daha önemlisi Ergenekon soruşturmasıyla ilintilendirilmekten büyük ölçüde kurtuldu ancak bu belaları başından savmakla uğraşırken asıl fonksiyonunu tam olarak yerine getiremedi. Benzer bir şekilde ülkücü gençliğin sokağa çekilmesi ihtimali Bahçeli başta olmak üzere MHP yöneticilerini hayli meşgul etti ve zorlanarak da olsa bu tehlikeyi bertaraf ettiler.
CHP’nin dönüşü
Artık CHP, Kemal Kılıçdaroğlu gibi bir joker sayesinde etkili bir muhalefet stratejisi izliyor. Bu sayede seçimden sonra MHP’ye devretmiş olduğu “ana muhalefet” misyonunu geri almışa benziyor. MHP bugüne kadar AKP ile CHP’nin birbirlerini yıpratmasından istifade edemedi, bundan sonra edebileceğe de benzemiyor. Dolayısıyla yerel seçimlerde sıçrama yapabilmesi için kendine yepyeni alanlar açabilmesi, yeni projeler geliştirmesi ve bünyesine yeni isimler katabilmesi gerekiyor?
Dünün fırsatlarını şu ya da bu nedenle kaçırmış olan MHP’nin yarın değerlendirebileceği pek fırsat gözükmüyor veya var da ben görmüyorum, göremiyorum.
MHP’nin kaçırdığı fırsatlar
Haberin Devamı