Mayın tarlasında yalnız bir YÖK Başkanı

Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan bu kavramdan hoşlanmayabilir ancak dünden itibaren üniversitelerimizde yaşanan durum tam bir kaos. İşin kötüsü, kaosun zamanla dineceği yolunda pek bir işaret yok. Üstelik kaosun daha da derinleşebileceğini düşünmemize yol açacak pek çok neden mevcut.
Görünüşte kaosun temelinde şu soru yatıyor: Son Anayasa değişiklikleri üniversitede türbanı serbest bırakmaya yeterli mi, değil mi?
Gerçekte sorun, bu sorudan değil de ona kimin muhatap olması gerektiğinden kaynaklanıyor. Şöyle ki, öncelikle Meclis’te bu düzenlemeye imza atan AKP, MHP ve DTP grupları; ardından hükümet ve nihayet bu değişiklikleri onaylayan Cumhurbaşkanı Gül ısrarla bu soruyu cevaplamaktan kaçınıyorlar. MHP’nin cılız, “YÖK Yasası’nın ek 17. maddesini de değiştirmemiz şart” itirazları bir kenara bırakılacak olursa sessizliği tercih ediyorlar.
Öncekilerden farkı ne?
Onlar susarken YÖK Başkanı Prof. Yusuf Ziya Özcan cansiperane mücadele ediyor. Onun kraldan çok kralcı davranışları çok rahatsız edici. “Özgürlükçü bir YÖK Başkanımız var, daha ne istiyorsun?” diyenler çıkabilir. Buna karşılık şu soruları sıralayacağım:
1) Prof. Özcan’ın, selefleri Prof. Gürüz, Prof. Alemdaroğlu ve Prof. Teziç’in karşısındaki safta yer alması onun her yaptığını doğru görmemize neden olabilir mi?
2) Prof. Özcan son bir-iki gündür gösterdiği performansla, önceki YÖK başkanlarıyla aynı yolu tuttuğunu göstermedi mi? Yani o da özerk bir kurumun başkanı olarak “siyasetlerüstü” bir pozisyona sahip olmak yerine, siyasi saflaşmada taraf tutmuyor mu?
3) Prof. Özcan’ın YÖK Başkanı seçilene kadar ODTÜ’de “öğrencilerin sevgilisi”, “muhafazakâr ama kalender” bir sosyolog olarak kendi köşesinde yaşadığını biliyoruz. Peki kendisi neden birçok liberal/demokrat aydın/öğretim üyesi gibi, çetin siyasi konularda açık tavırlar alıp ne denli “özgürlükçü” olduğunu göstermedi?
4) Özgürlük mücadelesine adayacağı enerjisini YÖK Başkanı olacağı günlere saklamış olan Prof. Özcan neden son günlerdeki iddialı çıkışlarını hep yazılı yapıyor? Niçin mesela bir basın toplantısı düzenleyip gazetecilerin her türlü sorusuna cevap vermeyi denemiyor?
5) YÖK Başkanı, üniversitelerdeki başörtüsü yasağının, yıllardan beri bir hak ve özgürlük ihlali olmaktan çıkıp aşırı siyasi bir sorun haline geldiğini görmüyor mu? Neden yaptığı açıklamalarda türban yüzünden yaşanan siyasi krizi dikkate almıyor? Sorunun siyasi boyutlarını yok sayarak yaptığı çıkışların, içinden geçtiğimiz siyasi krizi daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramadığının farkında değil mi?
Basit oyun planı
Apar topar hazırlandığı, üzerinde ciddi bir şekilde çalışılmadığı ilk günden itibaren belli olan AKP-MHP ortak düzenlemesinin, sorunu iyice çözümsüz kılma riski hayli yüksek. Böyle olursa faturayı yine başörtülü öğrencilerin ödeyeceği de çok açık.
Ne var ki AKP hükümeti tıkandığını kabul etmiyor ve hatadan dönmeye yanaşmıyor. Ve başta da belirttiğimiz gibi, sanki sorun siyasi değilmiş gibi kestaneleri ateşten alma görevini Prof. Özcan’a havale ediyor. Halbuki bu tür basit “oyun planlarıyla” Türkiye’nin kangren olmuş başörtüsü sorununun çözülmesinin mümkün değil.
YÖK Başkanı Prof. Özcan’dan, sahiden bu öğrencilerin özgürlüğünü düşünüyorsa, bu planın dışına çıkıp, toplumun tüm kesimlerinin mutabık kalabileceği, uygulanabilir ve kalıcı çözüm formülleri üzerinde kafa yormasını beklerdim. Tabii bu, kendisini o makama getirenlerle ters düşmeyi göze almasıyla mümkün olurdu.
Galiba olmayacak.

DİĞER YENİ YAZILAR