Bush’un 8 yılının iki buçuk yılını Washington’da geçirmiş ve Türk-Amerikan ilişkilerinin nasıl yerlerde süründüğünü birçok vesileyle yerinde gözlemiş birisi olarak Obama’nın ziyaretini bir tür “devrim” olarak nitelememe izin verin. Arada o kadar büyük ve hayati farklar var ki. Bush kibirli, beceriksiz ve Türkiye gibi ülkelerle ilişkisini, yalnızca birkaç danışman, birkaç işadamı ve birkaç general üzerinden sürdürmek isteyen ve bu yüzden hep kırıp döken bir başkandı. Onun dünyaya ettiği kötülükleri zaten biliyoruz ancak Türk-Amerikan ilişkilerini dibe vurdumuş olduğunu da unutmamalı. Obama ise Türkiye toplumunun hemen hemen her kesiminin gönüllerini ve zihinlerini kazanmayı kendine dert edinen, bu uğurda epey iyi çalışmış ve hazırlanmış olduğu anlaşılan, becerikli, alçakgönüllü bir başkan profili çizdi.
Obama’nın ülkemizde son yıllarda iyice tırmanan kamplaşma hakkında çok iyi enforme edilmiş olduğu anlaşılıyordu. Bizim kendi aramızda aramadığımız, arasak bile bulabileceğimiz şüpheli “mutabakat” onun değişik vesilelerle yaptığı konuşmalarda karşımıza çıktı. Bir kere alabildiğine denge gözettiğini söyleyebiliriz. Ne herkesi tam memnun etti, ne de herkesi bütünüyle rahatsız etti. Örneğin Anıtkabir Şeref Defteri’ne Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” sözünü yazması, birçok kez Türkiye’nin laikliğinden övgüyle söz etmesi laikliğe duyarlı ve Atatürkçülüğe yakın kesimleri; Türkiye’nin Müslüman kimliğinin altını çizmesi ve bu nedenle “model bir ilişki” geliştirmek istediklerini söylemesi muhafazakârları; insan hakları ve demokrasiye yaptığı güçlü vurgular, Ermeni sorunu ve azınlık hakları üzerine söyledikleri de liberalleri hayli sevindirdi.
Diğer bir deyişle siyasi yelpazenin her kesimine yarısı dolu bardaklar sundu Obama. İyiniyetliler bardağın dolu tarafına, kötümserler ise boş tarafına bakabilirler. Ben iyimser olanlardanım. Obama ile dünyanın, buna bağlı olarak Ortadoğu’nun, Batı-İslam dünyası ve Türk-Amerikan ilişkilerinin, Bush dönemiyle kıyaslanamayacak ölçüde daha iyi olacağını düşünüyorum. Kuşkusuz çok çetin sorunlarla karşı karşıyayız. Hiçbir derdin kısa sürede, basit bir şekilde çözülenmeyeceği; hele Ortadoğu’da çok sayıda aktörün bulunduğu ve bunların birçoğunun çıkarlarının birbirlerine taban tabana zıt olduğu ortada. Ama Obama ile birlikte Washington yönetimi, her şeyi kendi başına çözebileceği iddiasından ve kendi çözüm projelerini diğer aktörlere dayatma ısrarından vazgeçmiş durumda. Son yıllarda dış politika ciddi açılımlar yapan Türkiye için herhalde bundan daha iyi bir fırsat söz konusu olamazdı.
Laikliğin değeri
Ortadoğu tartışmayı başka yazılara bırakıp iç politikaya odaklanmak istiyorum. Öncelikle Obama’nın üç muhalefet lideriyle görüşmüş olması çok takdire şayan bir adımdı. Bunun seçim sonuçlarına bakılarak atılmış bir adım olduğunu sanmıyorum. Zaten Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da Türkiye ziyaretinde, buradaki yegane muhataplarının siyasi iktidar olmayacağının birçok ipucunu vermişti.
Yine Bayan Clinton gibi Obama’nın da Atatürk ve laikliğe özel önem atfetmesini de iç barışımız için çok olumlu bir yaklaşım olarak değerlendirmek şart. Bush döneminin o saçma “ılımlı İslam” tekerlemeleriyle Türkiye olarak çok şey kaybettik, üstelik ABD de hiçbir şey kazanamadı. Şimdi yeni yönetimin, ülkemizin modernleşme sürecini çok daha iyi okuduklarını; kökleri siyasal İslam’da olan bir partinin tek başına iktidara gelmesinin laikliğin “başarısızlığı” değil tam tersine “başarısı” olduğunu kavradıklarını görüyorum.
Obama ve Bayan Clinton’ın, Türk laikliğini öne çıkararak, ülkemizi İslam dünyasına bir model olarak gösterme yaklaşımını terk ettiklerini söyleyebiliriz. Fakat Türkiye’nin özgün konumunu bir şans olarak görmeyi sürdürdükleri de açık. Bununla birlikte Türk laikliğinin diğer İslam ülkeleri için nasıl cazip hale getirilebileceği şüpheli. Bakalım yeni Amerikan yönetimi bu çetrefil konuda nasıl bir performans gösterecek. İnşallah Bush ve tayfası gibi kaş yapmak isterken göz çıkarmaz, Türk laikliğini övmeye kalkarken onu tehlikeye atmazlar.
Sevgili dostum Hızır Tüzel’e Allah’tan rahmet, Tansel’e başsağlığı diliyorum.
Hem laik, hem demokratik hem Müslüman Türkiye
Haberin Devamı