Fethullah Gülen cemaatiyle AKP hükümeti arasındaki savaşın esas olarak psikolojik alanda ve medya (özellikle de sosyal medya) üzerinden yürüdüğünü söyleyebiliriz. Bu savaşı başından itibaren dışarıdan ve her iki tarafa da olabildiğince eşit mesafeden gözlemeye çalışan biri olarak, şu ana kadar (sosyal) medya üzerinden yürüyen psikolojik savaşta cemaatin daha başarılı olduğunu düşünüyorum.
Hükümetin medyadaki bariz nicelik üstünlüğüne rağmen inisiyatifi bir türlü cemaatin elinden alamamasının birçok nedeni var. Bunların başında, 17 Aralık’tan bu yana savaşta cemaatin yolsuzluk/rüşvet iddialarını kendine kalkan yapması geliyor. Hükümetse bu iddiaları çürütmekte zorlandığı için yolsuzluk operasyonlarını çok ciddi uluslararası bağlantıları olan bir komplo olarak göstermeye çalışıyor.
Analiz değil temenni
Bugün, söz konusu stratejiye bağlı olarak geliştirilen bir akıl yürütmeyi ele almak istiyorum. Hükümete yakın bazı isimler şöyle diyor:
a) Cemaatin son yaptıkları milli menfaatlere aykırı;
b) Cemaatin içinde sırf bu nedenle yapılanlardan rahatsız olanlar var;
c) Bunlar cemaatin “milli kanadı“nı oluşturuyor;
d) “Milli kanat” hükümetle işbirliğine giderse (ki bazılarına göre çoktan başladı) bu oyun bozulabilir.
Sanmıyorum ki böyle olsun. Bana göre bu, somut olgulara dayalı bir analizden çok bir temenni. Muhakkak cemaat içinde olup bitenlerden rahatsız olanlar, “keşke hükümetle böyle bir kavgaya tutuşmasaydık” diye düşünenler vardır. Ama onların arasında, olaylara “milli/gayri milli” ikileminden bakıp cemaatin tepesini (yani Gülen’in kendisini) milli çıkarlara aykırı hareket etmekle suçlayanların sayı ve nitelik açısından bir “kanat“ oluşturabileceklerini ileri sürmek gerçek dışı olur.
Sivil ve sivil olmayan kanatlar
17 Aralık operasyonundan hemen önce “Gülen cemaatinin sivil kanadı” üzerine peş peşe iki yazı yazdım. “Sivil“ kanattan kastım cemaatin kamuya açık alanlarında, mesela medya, eğitim gibi sektörlerde faaliyet gösterenlerin toplamıydı. “Sivil olmayan“ kanat derken de esas olarak ne zamandır “paralel devlet“ denilen bürokrasi içindeki kadroları işaret ediyordum. Aradan geçen bir ayda, görev alanları dolayısıyla farklı kanatlar olarak gözüken bu kişilerin arasında çok ciddi farklılıklar olmadığı, tam tersine, mükemmele yakın bir uyum içerisinde hareket ettikleri, bunda kilit ismin de bizzat Gülen olduğu ortaya çıktı. Sonuç olarak “sivil” kanadın, “sivil olmayan” yol arkadaşlarına “yaptıklarınızla bizleri zor duruma düşürüyorsunuz” şeklinde müdahale etmelerini beklemenin beyhude olduğu açıktır.
Hayaller yarışıyor
Dolayısıyla, içinde bir “milli kanat” yaratarak cemaati çatlatabileceklerini düşünenler ya bu yapı hakkında yeterli bilgiye sahip değiller veyahut da bilmelerine rağmen “ya tutarsa“ mantığıyla hareket ediyorlar. Çünkü son telefon kayıtlarından da net olarak görüldüğü gibi Gülen’in bilgi ve onayı olmadan cemaatin stratejik, hatta taktik adımlar atması mümkün değil. (“Olup bitenlerden aslında Hocaefendi’nin haberi yok” diyenlere şu yazımı öneriyorum: http://haber.gazetevatan.com/devlet-icindeki-devletin-icindeki-devlet/598844/4/Yazarlar/73
Yani cemaatin gayrı milli bir duruşu söz konusuysa, sorumlusunun Gülen’in kendisi olması gerekir. Buna bağlı olarak, cemaat içinde sahiden “milli bir kanat” varsa bunların hedefi de ister istemez Gülen olmak zorundadır. Buradan hareketle “Cemaat içinde milli bir kanat var“ diyenlerin Gülen’in kendi taraftarlarınca devre dışı bırakılmasını istediklerini düşünebiliriz.
Tıpkı Gülen ve cemaatinin, “Erdoğansız bir AKP“ hedefi gibi bunun da bir hayal olduğunu düşünüyorum.
“Gülen cemaatinin milli kanadı”
Haberin Devamı