Diyelim ki bundan 3 ya da 5 yıl önce “Gülen cemaati parti kurar mı?” sorusu asla sorulmazdı. Çünkü, siyasetle fazlasıyla içli dışlı olmasına ve kimi seçimler öncesinde bazı partileri desteklediği yolunda ciddi spekülasyonlar yapılsa da Cemaat “partilerüstü” olarak görülürdü. Bu noktada en ciddi ve açık istisna, Gülen’in evet oyu için gerekirse ölülerin bile mezarlarından çıkarılması çağrısı yaptığı 12 Eylül referandumudur. Ne var ki cemaat sözcüleri, CHP ve MHP’nin hayır dediği, BDP’in boykot ettiği referanduma evet demenin AKP’ye destek anlamına gelmediğinde ısrarcılar.
Çok sepette çok yumurta
Cemaatin tarihinde siyasete ve partilere bakışta inişli-çıkışlı bir grafik karşımıza çıkıyor. Gülen, Nurcu hareketin ana gövdesinden kopunca kayıtsız şartsız Adalet Partisi’ni destekleme çizgisini de bırakmış, hatta bu nedenle Necmettin Erbakan’ın Milli Selamet Partisi ile de kısmi ve geçici bir yakınlaşma yaşamıştı. Daha sonra, siyasi partilere karşı “tüm yumurtalarını tek sepete koymama” olarak özetleyebileceğimiz bir strateji benimseyen Gülen’in Turgut Özal ve ANAP’la iyi ilişkileri olduğunu biliyoruz. ANAP’ın çözülüp Refah Partisi’nin yükseldiği 1990 başlarından itibarense, merkez sağ ve sol partilerin hemen tümü Gülen ve cemaatini bir tür cankurtaran simidi olarak gördü; o da bu konuma fazla itiraz etmedi. Hatta 28 Şubat sürecinin ilk günlerinde ordunun da bu konumun sürmesini isteyebileceği düşünüldü ama olmadı.
Cemaat’in AKP ile ittifaka gitmesi birçoklarına normal geliyor ama iki hareketin karşılaştırmalı tarihini bilenler için bu gelişme bir tür sürprizdi. Buna bağlı olarak, asker başta olmak üzere eski iktidar sahiplerinin tasfiyesinin ardından yolların ayrılması, her ne kadar çok erken ve şiddetli olsa da, şaşırtıcı olmadı.
Alternatif sorunu
Ancak 17 Aralık sürecinde cemaatin önünde çok ciddi bir sorun var: AKP’ye karşı destekleyebileceği elle tutulur bir alternatif yok. CHP ve MHP’nin neden olamayacağını uzun uzun anlatmaya gerek yok. Kimileri bir seçenek olarak BBP’yi işaret etse de bu partinin cemaatin ufkuna denk gelmesi imkânsız. Bu bağlamda Başbakan Erdoğan’ın Numan Kurtulmuş ve Süleyman Soylu’yu partisine kazandırırken Gülen’in muhtemel siyasi hesaplarını da gözetmiş olabileceği yorumlarını yabana atmamak lazım.
Şu aşamada geriye alternatifi AKP içerisinden çıkarma seçeneği kalıyor. Bunun da kabaca iki yolu var: Yeni istifalarla AKP’yi zayıf düşürüp buradan yeni bir parti çıkarma ve Erdoğan’ı iyice yıpratıp yerine yeni ve cemaate yakın bir ismi getirme.
Her iki senaryo da bana gerçek dışı ve üstü görünüyor. 17 Aralık sürecinin başından beri ana hedefinin Erdoğan olduğunu vurgulamama rağmen cemaatin bunu aleni bir şekilde yapmaya çalışmasının birçok açıdan bir tür intihar olacağı kanısındayım.
Yerel seçimlerden sonra
Sanıyorum en gerçekçisi yerel seçimleri beklemek olacak. Çünkü bu seçimlerin AKP ile cemaat, Erdoğan ile Gülen arasında yaşanacağı kesinleşti. Eğer AKP bu seçimlerden bir zaferle çıkarsa CHP, MHP ve diğer rakip partilerden ziyade cemaatin kaybettiğine hükmedeceğiz. Tersi olup AKP İstanbul veya Ankara’dan birini veya ikisini birden kaybederse cemaatin zaferinden bahsedeceğiz.
Eğer ikinci şık olursa cemaat Türkiye’nin birinci gücü olarak sivrilir ve ülkenin siyasi hayatı büyük ölçüde Pennsylvania’dan belirlenir. Bu bağlamda AKP’den kopuşlar, Erdoğan’ın liderliğini kaybetmesi, yeni ve iktidar alternatifi bir partinin kurulması gibi seçenekler gündeme gelebilir.
Dolayısıyla bu seçimler hem Erdoğan hem Gülen için var olma ve var kalma anlamı taşıyor.
Gülen cemaati parti kurar mı?
Haberin Devamı