Gülen cemaati Batı üzerinden İslam dünyasına açılmak istiyor

Haberin Devamı

Türkiye’nin en etkili cemaati Türk dünyası ve Avrasya’nın ardından Batı’ya açıldı. Cemaatin yeni hedefi Batı üzerinden İslam dünyasına ulaşmak

Fethullah Gülen cemaatinde 1980 ortalarına kadar Said Nursi’nin risaleleri, aylık Sızıntı dergisi ve Gülen’in “Abdülfettah Şahin” müstearıyla yayınlanan kitaplarından başka bir şey okunmazdı. Öyle ki cemaatin dersanelerine, “ışık evleri” ne başka yayınlar sokan öğrenciler cezalandırılırdı. Ve bir gün cemaat, bir grup İslamcı aydının çıkartmakta olduğu Zaman Gazetesi’ni satın aldı. Bu yeni gelişmeyi bir İslamcı bir aydın “önce kendi gazetelerini okurlar, sonra da başka gazeteleri okumaya başlarlar” diye yorumlamıştı ama benim aklım pek yatmamıştı.

Cemaate bağlı Londra Diyalog Derneği’nin düzenlediği “Dönüşüm Geçiren ’İslam Dünyası’: Gülen Hareketinin Bu Sürece Katkıları” başlıklı konferans boyunca aklıma hep, ne zamandır Başbakan Erdoğan’ın yakın çevresinde olan o kişinin sözleri geldi. Kuşkusuz ne o, ne de ben yirmi yıl içinde bu hareketin alıp başını gideceğini, Türkiye’nin en büyük ve etkili İslami cemaati olacağını, önce Türk dünyasına, sonra Avrasya’ya ve nihayet Batı’ya açılıp kelimenin gerçek anlamıyla küreselleşeceğini kestirememiştik.

Ancak üç gün boyunca Londra’da gördüklerim, onun tespitini tam anlamıyla doğruluyordu. O alabildiğine disiplinli, kapalı cemaat büyüyüp geliştikçe açılmak durumunda kalmıştı. Bu açılım iki yönlü:

1) Cemaat üyeleri dış dünyaya, kendilerinden olmayan kesimlere gidiyorlar,

2) Kendilerinden olmayan kesimlere kapılarını açıp kendilerini tanımalarını, anlamalarını istiyorlar.

İçerden yapılan araştırma

Bu noktada diyalog işlerini yürüten dernek veya vakıflarda, medya ve üniversitelerde görev yapan dil bilen, iyi eğitimli cemaat üyelerine büyük görev düşüyor. Dış dünyayla köprü görevi üstlenen bu kişilerin bir nevi “ikili hayat” yaşadıklarını söyleyebiliriz. Geçtiğimiz günlerde kendisiyle uzun bir röportaj yaptığımız Berna Turam “İslam ve Devlet Arasında” başlıklı kitabında dışa yönelik olarak alabildiğine “açık” ve “liberal” bir yaşantı süren cemaatin erkek üyelerinin nasıl “kapalı” ve “muhafazakar” aile yaşantıları olduğunu çarpıcı örneklerle anlatmıştı. Bu tür eleştirilerin artmasının da etkisiyle olsa gerek, son akşam Thames Nehri’ndeki tekne gezintisine organizasyonda rol alan bazı erkeklerin eşleri de katıldı.

Konferansta cemaatin içinden yetişmiş bazı genç sosyal bilimcilerin Gülen ve hareketi üzerine çok sayıda araştırma yürüttüklerini, bunlarda özeleştirel boyutların yok denecek kadar az olduğunu ama akademik ölçütlere uygun olma kaygısının da öne çıktığını gördük. Yıllarca “ışık evi” diye bir şey olmadığını kanıtlamaya çalışan cemaatin şimdi “ışık evleri” nin sosyolojik boyutunu irdeleyen genç araştırmacıları teşvik etmesi ilginç. Ayrıca dışardan bazı araştırmacılar da cesaretlendiriliyor, en azından kapılar tam olarak kapatılmıyor. Hatta bunlardan birkaçının dile getirdiği bazı eleştiriler fazla kızgınlık da yaratmadı. Yine de bu açılımın daha ilk aşamalarındayız. Cemaatin tam olarak şeffaflaşabildiğini ve kısa sürede bunun gerçekleşebileceğini söylemek mümkün değil.

Hedef İslam dünyası

“Dönüşüm Geçiren ’İslam Dünyası’: Gülen Hareketinin Bu Sürece Katkıları” başlığı hiç de rasgele seçilmiş değil. Konferans boyunca gerek cemaat üyesi sosyaş bilimciler, gerekse yabancı tebliğciler dönüp dolaşıp şu formülü dile getirdiler: “11 Eylül (İngiltere için de 7 Temmuz) sonrası tüm dünya, buna bağlı olarak da İslam dünyası büyük bir dönüşüm geçiriyor. Bu dönüşümün teröre değil de evrensel barışa hizmet etmesi için İslam düşüncesinin yenilenmesi (tecdid), Batı’ya karşı düşmanca bakışın yerini diyalog ve işbirliğine bırakması, bütün bunların olabilmesi için de İslam dünyasında bir eğitim seferberliği olması gerekiyor. İşte Gülen hareketinin bunca yıllık deneyim ve birikimi tam da bu ihtiyaca cevap veriyor. Bu nedenle Batı bu hareketi destekleyip önünü açmalı, onun İslam yorumunun tüm İslam dünyasına egemen olması için katkıda bulunmalıdır.”

Bu önermeler ilk bakışta çok iddialı görünebilir ama çok da uzun olmayan bir sürede dünyanın birçok noktasına girebilmiş olan Gülen hareketinin, Arap dünyası başta olmak üzere diğer Müslüman topluluklara açılımı da pekala mümkün olabilir. Fakat Batı’nın desteğini arkasına alabilse bile Gülen cemaatinin hem bu coğrafyayı yöneten otoriter veya totaliter rejimlerle, hem de bu toplumlarda iyice kök salmış olan radikal İslamcı hareketlerle başedebilmesi o kadar da kolay olmayacaktır.

***


Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun.





DİĞER YENİ YAZILAR