Yaklaşık 25 yıldır şu soruya muhatap oldum, son günlerde de yoğun bir şekilde oluyorum: “Fethullah Gülenden sonra cemaati ne olur?”
Şaşıracak bir şey yok, çünkü Gülen hareketiyle ilgilenen, onu dert edinen ve ona pek de sempati duymayan kişilerin sık sık bu soruyu sorup cevabını aradıklarını duyuyor, biliyoruz. Ama abes bir soru bu. Abes olduğu, her ne kadar bazı sağlık sorunları bulunsa da Gülen'in, bu sorunun ilk ortaya atılmasından en az bir çeyrek asır sonra hâlâ hareketinin başında olmasından anlaşılıyor.
Haklarını yemeyelim, bu soruyu soranlar bir doğrudan hareket ediyorlar: Gülen bu hareketin kurucusu olması dışında tartışılmaz lideri. Çok sayıda kurmayı olsa da iktidarını paylaştığına dair herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Hatta hareketle ilgili her türlü ayrıntıdan haberdar olmaya özen gösterdiği, stratejik ve hatta birçok durumda taktik adımların ondan habersiz atmadığı söyleniyor.
Bu açıdan bakıldığında “Gülenden sonra cemaati ne olur?” sorusu isabetli sanılabilir, ama değil. Çünkü bu Cemaati anlamayı hedefleyen bir soru değil. Tam tersine onu anlamaya çalışmaktan duyulan korkuyu ifade ediyor. Ayrıca iyi niyetli bir soru olduğu da söylenemez, çünkü bir meraktan ziyade baş edilemeyen bir olguya karşı çaresizliği gösteriyor.
Türkeş ve Bahçeli örneği
Bu soruyu soranların büyük kısmı içten içe, “nasılsa Gülenden sonra bu devasa yapı aynı şekilde yola devam edemez, muhakkak parçalanır” diye düşünüyor olmalılar. İlk bakışta akla yatkın bir değerlendirme gibi görünüyor, ancak güçlü liderin ardından hareketinin dağılacağı önermesinin mutlak doğru olmadığına Alparslan Türkeşin vefatının ardından MHP ve ülkücü hareket örneğinde tanık olmuştuk. “Başbuğ”un ardından, üstelik olaylı bir şekilde MHP genel başkanı seçilen Devlet Bahçeli, daha sonra yaşanan kopmalara rağmen girdiği ilk genel seçimden ikinci parti olarak çıkmayı bildi. Türkeş liderliğindeki MHPnin bir önceki seçimde yüzde 10 barajını aşamadığı düşünüldüğünde bu, her ne kadar dönemin konjonktürünün yardımı olsa da, çok çarpıcı bir başarıydı.
Tekrar Gülen sonrası Cemaatin geleceği sorusuna dönecek olursak öncelikle şunu söylemek isterim: Herhalde bu soru en çok Gülenin kendisinin kafasını kurcalıyordur ve muhakkak bu konuda birtakım hazırlıklar yapmıştır, değişen koşullara göre bunları gözden geçirecektir.
Veliaht sorunu
Cemaat hakkında çok fazla bilgi sahibi olmayan (hatta olmaktan ürken) birçok kişi Gülen sonrası dönemde yeni liderin kim olacağının en önemli soru/n olacağını sanıyor. Aynı görüşte değilim. Çünkü Gülen cemaati bir tarikat değil, Gülenin yerine bir veliaht işaret etmesi gibi bir durum olamaz, olsa bile kısa süre içinde bu durum kaçınılmaz olarak hareket içinde tartışmalara ve sorunlara yol açar.
Bu noktada önümüzde Bediüzzaman Said Nursi ve Nurculuk hareketi örneği duruyor. Nursi’nin yerini kimse almadı, öğrencileri kolektif olarak hareketi sürdürmeye çalıştılar. Fakat çok kısa süre içinde farklılıklar nedeniyle hareket birçok parçaya ayrıldı. Gülen’in 1970’li yılların başında kendi cemaatini oluşturması da Nurcu hareket içindeki, Bediüzzamanın öğretisinden kaynaklanan, çoğulcu ruh sayesinde olmuştur.
Dolayısıyla Gülen’den sonra Cemaatin geleceğinin ne olabileceği üzerine samimi olarak kafa yormak isteyenler, kişiler üzerinden “veliaht toto” oynamayı bırakıp bu hareketin yapılanmasını ve özünü (ruhunu) anlamaya yoğunlaşsalar daha isabetli olur.
Fethullah Gülen’den sonra cemaat...
Haberin Devamı