1- Soruşturmaya sivil toplum desteği
“Susurluk kahramanı sivil toplum neden Ergenekon’da devreye girmiyor?” sorusu ciddi bir tartışmaya yol açtı. Farklı kamuoyu araştırmalarına dayanarak halkın soruşturmaya destek verdiğini ya da tam tersine ona şüpheyle baktığını kanıtlayanlar var. Bazıları “hükümet destek verdiği için sokağa çıkmaya gerek yok” diyor. Bazılarıysa Susurluk dönemindeki eylemlerin çetelere değil de Refahyol Hükümeti’ne karşı olduğunu ileri sürüyor. Bu arada görünür bir toplumsal destek olmamasını soruşturmanın yanlışlığına bağlayanlar da var. Bana göre soruşturmayı yürütenler başından beri toplumsal desteği çok önemsediler. Bu uğurda bir “psikolojik savaş stratejisi”ni devreye soktuklarını söyleyebiliriz. Ancak tam anlamıyla başarılı oldukları söylenemez. Bu saatten sonra da durumu toparlayabileceklerini sanmıyorum.
2- Susurluk-Ergenekon ilişkisi
Dün Susurluk’ta duyarlık göstermeyip Ergenekon sürecinde “demokrasi şampiyonu” kesilenler genellikle “Susurluk ahtapotun sadece bir kolu” deyip onu küçümsemeye çalışıyorlar. Dünün aktivistlerinin büyük çoğunluğuysa, savcıların başta Susurluk’u işin içine katmaya nedense pek hevesli olmamaları nedeniyle Ergenekon’a mesafeli durdu. Son dalgayla işin rengi değişir gibi oldu ama faili meçhul cinayetlerin üzerine gidilmedikçe bu mesafe kapanmayabilir. Bana göre savcılar başta olmak üzere Ergenekon destekçilerinin Susurluk konusundaki komplekslerinden bir an önce sıyrılmaları şart yoksa ne inandırıcı olabilirler, ne de daha fazla yol alabilirler.
3- Ergenekon’un dış bağlantıları
Soruşturmanın belli bir uluslararası, hatta küresel bağlam üzerinden gerçekleştiği konusunda fikir birliği var gibi ama kimin kimden yana olduğu noktasında farklı görüşler mevcut. “Ergenekon operasyonun en gerisinde İngilizler var ve Yahudilerin güdümündeki laikçi şebekeyi tasfiye ediyorlar” diyenleri (Yusuf Kaplan-Yeni Şafak) bir kenara bırakacak olursak, genellikle Washington’un Türkiye’deki, özellikle de TSK’daki “Avrasyacı” ve doğal olarak “Rusçu” eğilimlerin tasfiyesine yeşil ışık yaktığı düşünülüyor. Fakat Sabah’ta Umur Talu’nun net olarak gösterdiği gibi, ABD’deki yeni muhafazakâr odaklar bu operasyondan pek memnun değiller. Bu çevrelerin Fethullah Gülen cemaati aleyhine kampanyaya başlamış olmaları da Ergenekon’la ilişkilendiriliyor. Ben de, haklarında soruşturma yapılanların tümünün, her ne kadar kendilerine böyle bir imaj yaratmak isteseler de, “Amerikan karşıtı” olarak tanımlanmalarının sanıldığı kadar kolay olmadığını düşünüyorum. Bu bağlamda savcılardan, hem Ayışığı, Sarıkız, Eldiven gibi darbe girişimlerini de soruşturmaya dahil etmelerini bekliyorum. Ancak bu şekilde bunların arkasında kimlerin olduğunu öğrenebiliriz. Tabii bu arada, “Amerikancı” oldukları belli olan 12 Eylülcülerin de yargılanmalarını istemek de en doğal hakkımız.
4- Masuniyet karinesi
Ergenekon sürecinde birçok yöntem ve uygulama ciddi olarak eleştirildi. Bazılarının “saygın isimler niye gözaltına alınıyor?” itirazlarını evrensel hukuk ilkelerine aykırı buluyorum ama adı geçirilen herkesin zan altında bırakılması; bazı medya kuruluşları ve gazetecilerin hem savcı, hem polis, hem yargıç rolüne bürünüp insanları suçlu ilan etmeleri Ergenekon’un en mide bulandırıcı yönüdür.
Mümtazer Türköne ile yaptığımız tartışmayı hatırlatıp bu konuya açıklık getirmek istiyorum. Mümtazer, 22 Temmuz 2008’de Zaman Gazetesi’nde “sanığın mahkum olana kadar suçsuzluğu karinesi”ne dayanan bazılarının bu yolla “Ergenekon’un üzerini örtmeyi, mahkemeyi sanıklar lehine baskı altına almayı” amaçladıklarını yazmış ve savcılara olağanüstü yetkiler verilmesini savunmuştu. Bense değişik vesilelerle, savunma haklarını ayaklar altına alındığı 12 Eylül’de yargılanmış biri olmasına rağmen böyle düşünmesini kendisine yakıştıramadığımı söylemiştim. Dünkü yazısında “ortalığa saçılan dehşet manzaralarından infiale kapılıp -ben de dahil- zanlıları mahkûm edenler” diyerek yanlışını kabul etmesini takdirle karşılıyorum.
Onun 8 Ağustos 2008’deki bir başka yazısında yaptığı şu uyarıyı gözü dönmüş “anti-ETÖ’cülere” ithaf ediyorum: “Bu soruşturmanın hukuk içinde ve hukuk zemininde yürütülmesi, hukuksuzluğa karşı hukukun zaferi olması çok hayati. Hukuksuzluğun tek çaresi hukuk.”
Ergenekon’da dört temel tartışma konusu
Haberin Devamı