Ergenekon’da dönüm noktası!

Sol şimdi ne yapacak?

Haberin Devamı

Ergenekon soruşturmasının neredeyse başından itibaren oldukça paradoksal bir durum yaşanıyor. Her ne kadar Veli Küçük, Sami Hoştan, Sedat Peker gibi ona bulaşmış insanları kapsasa da Ergenekon soruşturmasının Susurluk’u bypas ettiği gibi bir imaj ortaya çıkmıştı. Küçük, Hoştan, Peker gibi isimler hakkında Susurluk döneminde dile getirilen birçok suçlamaya hiç atıfta bulunulmaması ya da bunların epey geri plana itilmesi nedeniyle Ergenekon’un “üzüm yemek” yerine “bağcı dövmek”, diğer bir deyişle Türkiye’deki Gladyo yapılanmasını ortadan kaldırmaktan ziyade AKP iktidarını rahatsız eden “ulusalcı” muhalefeti tasfiye etmeyi hedeflediği kuşkusu yaygınlaşmıştı. En azından geçmişte Susurluk skandalının üstüne giden çevrelerin önemli bir bölümü Ergenekon’a açık ve aktif destek vermekten kaçındılar. Onların tereddütünün bir diğer gerekçesi, dün Susurluk skandalına karşı şu ya da bu şekilde mücadele etmeyen, hatta mücadele edenlere karşı mücadele edenlerin bazılarının bugün Ergenekon soruşturmasının bayraktarlığını yapıyor olmalarıydı. Bunun sonucunda, Türkiye’de, Sabah yazarı Umur Talu’nun tanımıyla “Susurluk destekçisi, Ergenekon karşıtları” ile “Susurluk karşıtları, Ergenekon destekçileri” gibi ilginç bir yarılma yaşandı.

Aynı çevreler, Susurluk mahkumu İbrahim Şahin’in de gözaltına alınmış olmasına rağmen, Sabih Kanadoğlu, Prof. Yalçın Küçük ve Prof. Kemal Gürüz gibi isimlerin de işin içine katılmış olması nedeniyle Çarşamba günü yaşanan onuncu dalga operasyona da mesafeli durdular; hatta şüphelerinin daha da arttığını söyleyebiliriz. Fakat İbrahim Şahin’in evinde ele geçen krokilerden hareketle yapılan önceki akşam başlatılan ve dün ilk somut sonuçları alınan kazılarla birlikte işin rengi değişti. Çünkü nihayet Susurluk ile Ergenekon ciddi bir şekilde buluştu ve buna bağlı olarak Ergenekon soruşturmasında hayati bir dönüm noktasına gelindi.

Solu sürece katabilmek

Kimileri bu tespitimi abartılı bulabilir ancak şöyle düşünelim: Dün hükümetin ve devletin birçok kurumunun onca çabasına rağmen ve ortada dişe dokunur herhangi bir yasal soruşturma yokken sivil toplumun önemli bir bölümü Susurluk konusunda çok dinamik bir süreç başlattı. Amaçlarına tam anlamıyla ulaşamamış olsa bile Susurluk kampanyası Türkiye’de sivil toplum tarihinin, deprem dayanışmasıyla birlikte zirvesinde yer almaktadır. Ergenekon’a dönecek olursak: Hükümetin elinden gelen her şeyi yapmasına; artık toplumsal realitemizin en başat olgularından biri haline gelmiş olan Fethullah Gülen cemaati başta olmak üzere İslami camianın sonsuz desteklerine; medyanın hatırı sayılır bir bölümünün onca çabasına ve çok ciddi ve etkili bir yasal sürece rağmen Ergenekon’un tam anlamıyla topluma mal olabildiğini söyleyebilmek mümkün değil.

Bunun başlıca nedeni Ergenekon’un “sol” değil “sağ” görünmesidir. Düne kadar solcu bildiğimiz (ki büyük kısmı hâlâ öyle olduklarında ısrarlı) bazı kişilerin “ulusalcı” olarak tanımlanan hareket içinde yer almasının bunda bir ölçüde payı var. Fakat asıl nedenin, ulusalcılığa mesafeli, hatta ona karşı olan sol aydınların ciddi bir bölümünün Ergenekon’a sıcak bakmamaları olduğunu düşünüyorum.

Ergenekon soruşturmasını destekleyen bazı çevrelerin (ki bunların içinde “liberal” olduklarını söyleyenlerin oranı daha yüksek) bu soruşturma üzerinden Türk solunun tarihine, önemli şahsiyetlerine ve bazı değerlerine leke sürmeye çalışmaları da bu mesafeli bakışta hayli etkili oldu. Bu arada Türk solunun polis teşkilatıyla olan tarihini de akıldan çıkarmamak şart. Kimileri ülkedeki askeri darbelerin her zaman en büyük mağduru olan solcuların, sırf bu nedenle Ergenekon soruşturmasını kayıtsız şartsız desteklemesini bekliyor. Ancak onların her askeri darbe sonrası emniyet işkencehanelerine doldurulup en insanlık dışı muamelelere maruz kalmış olduklarını ıskalıyorlar.

Sonuç olarak Ergenekon soruşturmasının dün itibariyle meşruiyet zemininin hayli genişlemiş olduğunu ve Susurluk boyutunun daha fazla öne çıkarılması; buradan hareketle yakın geçmişin faili meçhul cinayetlerinin aydınlatılmaya başlatılması halinde sivil toplumun daha aktif ve dönüştürücü bir şekilde bu sürece dahil olabileceğini öngörebiliriz.

DİĞER YENİ YAZILAR