Hiç kuşkusuz başta Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP’liler dün AKP’de yaşanan iki görev değişimine kendilerinin yol açtığını söyleyeceklerdir. Şaban Dişli konusunda haklı oldukları kesinlikle doğru, ancak Dengir Fırat noktasında başrol oyuncusu olduklarını sanmıyorum. Fırat’ın istifasının bir kriz sonucu gerçekleştiğini bu krizin de bir süreç boyunca gelişip derinleştiğini düşünüyorum. Bu krizde yolsuzluk iddiaları ve buna bağlı olarak yaşananların etkili olmakla birlikte belirleyici olmadığına, esas nedeninin AKP hükümetinin, daha doğrusu Başbakan Erdoğan’ın son dönemdeki Güneydoğu politikası olduğuna inanıyorum.
Eğer Fırat, resmi açıklamalarda olduğu gibi “sağlık sorunları” nedeniyle görevilerinden ayrılmış olsaydı, normal olarak dünkü toplantıya katılıp durumunu açıklar, arkadaşlarından helallik isterdi. Nitekim Abdüllatif Şener bile, onca kavganın ardından AKP’den çok medeni bir şekilde ayrılmıştı. Dün Şener’in AKP Genel Merkezi önünde verdiği fotoğrafa benzer bir görüntüyle karşılaşmadık. Kimse Fırat’ın “sağlık nedenleri” yüzünden toplantıya katılmadığını da ileri süremez zira kendisi kısa bir süre sonra televizyon kanallarının çoğuna telefonla bağlandı ve sesi bildiğimiz gibi çıkıyordu.
DTP ile köprüydü
“Peki ne olmuş olabilir?” sorusuna cevap vermeden önce dün öğle saatlerinde Başbakan’a yakın olduğunu söyleyebileceğimiz bir isimle sohbetimizi aktarmak istiyorum. Kürt sorunu konusunda uzman olan bu kişiyle AKP Lideri’nin son dönemdeki bariz tutum değişikliğini tartıştık. Kendisine Fehmi Koru’nun Başbakan hakkındaki, “Obama gibi başlamıştı, Bush’a benzemeye başladı”, Hasan Cemal’in de “Özal gibi başlamıştı, Demirel’e dönüştü, şimdi de Çillerleşiyor” sözlerini hatırlattığımda bana “Yakında öyle şeyler olacak ki Başbakan’ı eleştirenler çok şaşıracak” cevabını verdi. Açıkçası ben de Erdoğan’ın, tam da yerel seçimler öncesi, tam da Diyarbakır, Batman gibi belediyeleri gözüne kestirmişken Kürt sorununda kendisini, devletin çoktan aşındığını düşündüğümüz kırmızı çizgileri arasına hapsetmesine anlam veremiyor ve kısa süre içinde bundan döneceğini tahmin ediyordum.
Gerçekten çok geçmedi, birkaç saat sonra AKP’den sürpriz haber geldi: Fırat partinin ikinci adamlığından, hatta tüm görevlerinden istifa etmişti. Ama bu kesinlikle beklediğimiz yönde bir sürpriz değildi. Zira kendisi de Kürt olan Fırat, parti içinde “eski çizgi”nin, yani sorunun adını “Kürt sorunu” olarak koyma ve “askeri çözüm” dayatmalarına itiraz etme tavrının en ısrarlı ve en kilit savunucusuydu. Bütün bu özellikleri nedeniyle de devletin bazı kurumları ve toplumun bazı kesimleri tarafından, AKP içinde bir nevi “çıbanbaşı” gibi görülüyor ve hakkında her türden spekülasyon yapılıyordu. Buna paralel olarak Kürt sorununun barışçıl yollarla çözümünden yana olan kişi ve grupların gözündeyse “muteber” bir isimdi. AKP’nin DTP ile yegane olmasa da en önde gelen köprüsü olan, örneğin Erdoğan’ın adlarını anmayıp ellerini bile sıkmadığı bir dönemde DTP milletvekilleriyle baş başa yemek yiyebilen biriydi.
Aksu-Çiçek ikilisi
Fırat’ın gitmesi kadar yerine Abdülkadir Aksu’nun gelmesi de ayrı öneme sahip bir gelişmedir. Normal olarak partinin ikinci adamlığına Bülent Arınç’ın gelmesi gerekirdi, fakat kendisi MKYK üyesi olmadığı için, partinin gelecek kongresine kadar bu mümkün değil. Kaldı ki, mümkün olsaydı bile Erdoğan’ın tercihini ondan yana yapacağı da kesin olmazdı. Zira Aksu’nun Fırat’ın yerini alması, Başbakan’ın son dönemdeki Güneydoğu politikasından şaşmayacağının, aksine bunda daha kararlı olacağının işareti olarak yorumlanabilir.
Zira Fırat gibi Kürt kökenli olan Aksu, uzun yıllara yayılan bürokrasi, bakanlık ve siyaset hayatında hep “devlet” ile birlikte anılmıştır. Haksızlık etmeyelim, Aksu’ya bir “şahin” demek mümkün değilidir, ama bir “güvercin” olduğu da söylenemez. Aksu’nun İçişleri Bakanlığı’ndan alınması çok kayda değer bir gelişmeydi, onun dün, tam da yerel seçimlerin arifesinde ve Kürt sorunu bu kadar kızışmışken AKP’nin ikinci adamı olması daha da önemlidir.
Aksu hakkında düşülmesi gereken bir başka önemli not, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ile olan yakınlığıdır. Yakın zamana kadar biri İçişleri, diğeri Adalet bakanlıklarını üstlenmiş ve birlikte ülkenin kaderinde epey etkili olmuşlardı. Çiçek’in Başbakan Yardımcılığı’na kaydırılmasını kimileri “tenzil-i rütbe” olarak görüp yanıldılar. Zaman içinde Çiçek, terörle mücadelenin birinci derecede sorumluluğunu üstlendi. Dünden itibarense yakın dostu Aksu AKP’nin ikinci adamı oldu. Yani AKP’nin reform çizgisinden sapıp yeniden statükocu bir rotaya saptığını iddia edenlerin elleri dünkü gelişmelerin ardından iyice güçlendi.
Fırat, Erdoğan’ın “ya sev ya terket” diye özetlenebilecek olan yeni politikasını sevmemişe ve bu yüzden tüm görevlerinden istifa etmişe benziyor.
Erdoğan’ın Kürt politikasını sevmedi görevlerini terk etti
Haberin Devamı