Türkiye’de bir süredir iktidar dengeleri esas olarak üç aktör, R. Tayyip Erdoğan (AKP hükümeti), Fethullah Gülen (cemaat) ve Abdullah Öcalan (Kürt siyasi hareketi - KSH) arasındaki ilişkiler üzerinden şekilleniyor. Yakın bir zamana kadar Erdoğan ve Gülen birlikte hareket ediyorlardı, Öcalan ise epey etkisiz bir konumdaydı. Hükümet ile cemaat alenen savaşmaya başlayınca KSH’nin gücü ve önemi de otomatik olarak arttı. Savaşan tarafların ikisi de önlerini tam olarak göremedikleri için en azından arkalarını sağlama almak istiyorlar. Doğal olarak önceliği de Öcalan’a veriyorlar. Bu noktada Erdoğan’ın daha avantajlı olduğu muhakkak. Çünkü epey bir zamandır hem Kandil (PKK), hem İmralı (Öcalan) ile düzenli olarak görüştükleri için aralarında belli bir hukuk oluşmuş durumda. Her ne kadar farklı aktörleri, sürecin bir türlü ilerlememesinden şikâyet etse de, KSH’nin hükümetle köprüleri atma lüksü pek yok. Zira iktidar denkleminin diğer ayağını oluşturan cemaat kendilerine hiç de sıcak bakmıyor. Fethullah Gülen BBC mülakatında devletin İmralı ve Kandil’le görüşmesine itirazları olmadığını söyledi ama cemaat KSH’yi, BDP dışında ki o da çok sınırlı- muhatap almaya en azından şimdilik niyetli gözükmüyor. Kandil’de görüştüğümüz KCK Eş Başkanı Cemil Bayık’ın cemaatle görüşmek için birçok girişimde bulunduklarını ama karşılık alamadıklarını söylemesi anlamlı. Bu KSH’nin cemaati mutlak bir şekilde düşman olarak görmediğinin kanıtı. Ülkenin üç temel iktidar odağının aralarında belli bir ilişkinin oluşmaması anormal bir durum. Bu nedenle cemaatin de belli bir aşamadan sonra Kandil ve İmralı’yı bir şekilde muhatap alma noktasına geleceğini tahmin ediyorum.
Sürece yeniden bakmak
Hükümet - cemaat savaşının alenileşmesinin ardından yakın siyasi tarihimiz hakkında çok şey öğrenme imkânına da sahip oluyoruz. Örneğin tarafların arasındaki kökleri geçmişe uzanan karşılıklı güvensizlik hâli, TSK başta olmak üzere eski iktidar sahiplerine karşı ittifaka girmelerine rağmen de ortadan kalkmamış ve birlikte ortak düşmana karşı savaşırken gelecekte kendi aralarında patlak vermesi kaçınılmaz olan savaş için hazırlık yapmayı ihmal etmemişler.
Bu hayati bilgi ışığında, hükümetin, “demokratik açılım”, “Oslo süreci” ve nihayet “çözüm süreci” gibi girişimlere yönelmesindeki ana motivasyonlardan birinin cemaate olan bağımlılığından kurtulma arayışı olduğuna dair inancım iyice kuvvetlendi. Çünkü biliyoruz ki Kürt sorunu ülkemizde “bütün sorunların anası”dır ve seçimle iş başına gelmiş olan hükümetler hep bu sorunu köklü olarak çözemedikleri için bazı kurum ve odakların vesayetini kabul etmek zorunda kalırlar. Gülen cemaatinin, hükümetin sorunu kalıcı bir şekilde çözmeye yönelik girişimlerinin hemen tümünü destekler gözüküp en kritik anlarda bunların önüne engel çıkartmasını ve tabii iki müttefik arasındaki kopuşun bir tür miladı olan 7 Şubat 2012 MİT krizinin yine Kürt sorunu üzerinden patlak vermesini de bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Öcalan üzerinden Erdoğan’a mesaj
Türkiye’de sağın geleneksel ilkesi “devletin bekası” olmuştur. 12 yıla yaklaşan AKP iktidarıyla birlikte ülkemizde yeni tür bir sağcılık oluştu ve bunun temel ilkesinin de her geçen gün iktidarı daha fazla kendi ellerinde toplayan Başbakan’ın bekası olduğunu görüyoruz. AKP’nin geleneksel tabanı dışında soldan, Kürt hareketinden ve liberallerden bireysel katılımlarla çeşitlenen Türkiye’nin “yeni muhafazakârları”, yakın bir zamana kadar pek seviştikleri Gülen cemaatini, sırf Erdoğan’a dokunduğu için hızla düşman bellemiş durumdalar. Savaşın kazanılmasının KSH’nin tatsızlık çıkartmamasına bağlı olduğunu çok iyi biliyorlar ve bunu sağlamanın esas adresi olarak (bir zamanlar her türlü hakareti ve yaftalamayı uygun gördükleri) İmralı’yı görüyorlar.
Öte yandan yine yakın zamana kadar onlarla hareket eden bazı kanaat önderleri de Erdoğan’la yollarını ayırmış oldukları ve onu bir şekilde cezalandırmak istedikleri için yine gözlerini KSH’ye, ama İmralı’dan çok Kandil’e ve kısmen BDP’ye dikmiş durumdalar. Ancak bu ikinci grup, Erdoğan ve AKP hükümetine desteğini çekmeleri çağrısı yaptıkları KSH’ye herhangi bir alternatif de göster(e)miyorlar.
Fazlasıyla karışık olduğunu farkındayım. Toparlamaya çalışayım: Gözlemlerime göre Kürt hareketi, an itibariyle kendilerini muhatap alan tek ciddi iktidar odağı olan AKP hükümetiyle ilişkilerini, onu eleştirmeyi ihmal etmeden korumak istiyor; bu arada diğer ciddi odakların (ki şu anda sadece cemaat söz konusu) da kendilerini muhatap almasını temin etmeye çalışıyor.
Erdoğan-Gülen-Öcalan üçgeninde çözüm süreci
Haberin Devamı