Erdoğan boş kaleye gol atmaya devam ediyor

Haberin Devamı

Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi macerasını şu aşamalara ayırabiliriz:

1) 12 Eylül 1980’e kadarki süreçte MSP Gençlik Kolları’nda yöneticilik yaptı;

2) 1984’de RP’nin kuruluşunda yer alıp İstanbul İl Başkanlığını üstlendi;

3) 1994’de İstanbul Büyük Şehir Beldiye Başkanı seçildi;

4) 1998’de hapse girdi ve siyasi yasaklı oldu;

5) 2000’de AKP’yi kurdu;

6) 2003’de siyasi yasağı kalktı. Milletvekili seçilip başbakan oldu;

7) 2007’de yüzde 47’ye yakın oyla yine tek başına iktidara gelen AKP’nin başbakanı oldu.

AKP hakkında kapatma davasının açıldığı 14 Mart 2008’in Erdoğan’ın siyasi kariyerinde yeni bir dönemi başlattığını inanıyorum. Bu düşünceye Erdoğan’ı önceki gün Siirt ve Batman’da izlerken varmıştım. Dün Mardin’de buna kesinlikle emin oldum.

Dünkü yazımda anlatmaya çalışmıştım: Erdoğan daha önce kriz anlarında fazlasıyla bocalar, ne yapacağını bilemez ve çok vahim hatalar yapardı. Bunun temelinde de, kendi gücünü azımsaması, rakip ve düşmanlarınınkiniyse abartması yatardı. İşte Siirt ve daha çok Batman’da özgüven sahibi, kendinden emin ve dengeli bir Erdoğan’la karşılaştım ve şaşırdım. Dün Mardin’deyse Erdoğan’ın gerçekten “kendini aştığına” tanık olunca artık karşımızda “yepyeni bir Erdoğan” bulunduğuna iyice hükmettim.

Başsavcı’ya müteşekkir

Bıkıp usanmadan söylemeye devam edeceğim: Erdoğan, dün kendisi ve partisine e-muhtıra veren askerlere; bugünse kapatma davası açan Başsavcı Yalçınkaya’ya ve AKP’yi durdurma görevini bu kişi ve kurumlara havale eden kesimlere ne kadar teşekkür etse azdır. Şöyle düşünelim: Erdoğan’ın normal şartlarda bu illerde Kürt sorunu üzerine bir şeyler söylemesi, vaatlerde bulunması gerekiyordu. Ama biliyoruz ki, Kürtçe TV kanalı ve bazı ekonomik paketler dışında söyleyebileceği pek bir şey yoktu. Kısacası Siirt, Batman, Şanlıurfa, Mardin AKP lideri için zorlu duraklar olacaktı.

Ne var ki gezinin arifesinde Başsavcı davayı açınca Erdoğan kelimenin gerçek anlamıyla boş kaleye üstüste goller attı. Bölgede AKP’nin yegane rakibi olan DTP’nin de bir başka kapatma davasının muhatabı olması işleri iyice kolaylaştırdı. Sonuçta Erdoğan bir kez daha “nağdur, mazlum ama direnen” bir siyasi lider profili çizme imkanına kavuştu.

Erdoğan Güneydoğu’ya kadın ve gençlik kollarının kongreleri için gelmişti. Ama 22 Temmuz öncesi izlediğim 12 AKP mitingini aratmayanlar organizasyonlar söz konusuydu. Nitekim Siirt, Batman ve Mardin’de tipik bir seçim öncesi havası olduğunu gördüm; meslektaşlarımdan Şanlıurfa’da da aynı atmosferin hakim olduğunu öğrendim. Sanıyorum bu sadece bölgeye özgü bir olay değil. Erdoğan şu günlerde ülkenin hangi köşesine gitse benzer bir iklimle karşılaşacaktır. Kısacası kapatma davasının AKP tabanı ve tavanına apayrı bir enerji ve heyecan verdiği çok açık. Buna bağlı olarak iktidar partisinin oylarını birkaç puan arttırmış olduğunu öne sürmek hiç de zor olmaz.

Pozitif mesajlar

İlginçtir, Erdoğan Şanlıurfa’da kapatma davasına bir şekilde değinmiş ama Mardin’de bu konuya doğrudan hemen hemen hiç girmedi. Yine de bugünün gazetelerinin haber başlıklarında herhalde Mardin’de ettiği “AKP’nin patronu millettir” cümlesi yer alacaktır. Zaten AKP lideri sürekli “millet” ve “milli irade” diyor. Her konuşmasında birkaç kez “demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti” klişesini ve Atatürk’ün adını vererek “muassır medeniyetler seviyesine ulaşma” hedefini tekrarlıyor.

Erdoğan’ın AKP’li gençler ve kadınlara sürekli olarak pozitif mesajlar verdiğini de vurgulamak şart. Bu konuda “AKP gençliği döner bıçağı ya da satır değil, kağıt kalem ve bilgisayar taşır”; “dünyaya, yeni fikirlerer açık olun; önyargılara kapılmayın” ya da “dünün gerçekleri bugünü aydınlatmaya yetmiyor. Kendinizi sürekli olarak güncelleyin. Sadece bugüne değil geleceğe yönelik çözüm projeleri üzerine çalışın” gibi cümlelerini örnek verebiliriz.

Başsavcı’nın iddianamesine hızla bir göz attım. Yıllarını genel olarak İslami hareketleri, özel olarak Milli Görüş’ü ve onun uzantısı olan partiler ve siyasetçileri anlamaya çalışmaya hasreden biri olarak Yalçınkaya’nın tespitlerinin ezici bir çoğunluğuna katılmadığımı belirtmek isterim. Bunları ayrıntılarıyla tartışmak birkaç ayrı yazının konusu olabilir.

Şimdilik şu hususun altını çok kalın bir şekilde çizmek istiyorum: Yalçınkaya AKP’yi ve Erdoğan’ı anlamamış ve anlamadığı için de bu hareketi daha da güçlendiriyor. Dünkü yazımdaki önerimi tekrarlamak istiyorum: Kapatma davasını hararetle savunanlar bir Anadolu’ya çıksınlar ve inatçılıklarının ne gibi sonuçlar doğurduğunu çıplak gözle görsünler.

Ben gördüm.

DİĞER YENİ YAZILAR