El Kaide’yi anlamamız neden zor?

Haberin Devamı

11 Eylül 2001 terör saldırılarından önce dünyanın dört bir tarafında yaşanan intihar eylemleri üzerine ABD’de CIA bünyesinde Usame bin Ladin üzerine yoğunlaşacak özel birim kuruldu. Şef olarak görevlendirilen Michael Scheuer “Alec İstasyonu” adı verilen bu birimi CIA karargâhının dışında bir binada kurdu. Ekibi için genellikle terör konularıyla çok fazla ilişkisi olmamış isimler seçti ve çoğunun kadın olmasına dikkat etti. CIA’in kıdemli terör uzmanlarının sürekli dalga geçtiği bu birim 11 Eylül’den önce El Kaide’nin Amerikan topraklarında intihar eylemi düzenleyeceği analizini yaptılar, ama Washington yönetimini ikna edemediler.

Scheuer, 11 Eylül’ü engelleyememiş olmanın öfkesiyle önce “Through Our Enemies’ Eyes” (Düşmanlarımızın Gözlerinden Bakınca), ardından “Imperial Hubris” (Emperyal Kibir) adlı iki kitap yazdı. “Anonymous” (İsimsiz) imzasıyla çıkan bu kitapların ikisi de best-seller oldu. 2004’te çıkan son kitap hakkında Usame bin Ladin üç yıl sonra “Batı’nın bize karşı savaşı neden kaybettiğini gözler önüne serdi” diyecekti.

Yeni olan ne?

Özellikle İsrail aleyhtarı görüşleri nedeniyle CIA’den atılan Scheuer çeşitli düşünce kuruluşlarında çalıştı, televizyonlarda yorumculuk yaptı. Onu diğer El Kaide uzmanlarından ayıran en temel özelliği kitaplarının adıyla hareket edersek, bu uluslarötesi şebekeye “kibir”le, yani küçümseyerek yaklaşmaması, kendini onların yerine koymaya, onların gözüyle dünyaya bakmaya çalışması ve bunu da iyi yapmasıdır. Yanlış anlaşılmasın, Scheuer’in El Kaide ve bin Ladin’e karşı herhangi bir sempati beslediği yoktu; hatta yer yer “İslam karşıtı” olarak yorumlanabilecek görüşleri de olmuştu ve hâlen var.

Scheuer, El Kaide’nin o güne kadar tanık olunmadık bir meydan okuyuş anlamına geldiğini erken kavrayanlardan biriydi ve çaresizce üstündeki yetkililere “bu olay bildiğimiz gibi değil” diye anlatmaya çalıştı. Peki neydi yeni olan? Bu konuda ciltlerle kitap yazılabilir, ama üst düzey bir El Kaide yöneticisinden (yoksa bin Ladin’in kendisi miydi, unuttum) mealen hatırladığım şu tespit olayı özetliyor olabilir: “Onların çocukları yaşamak için ellerinden geleni yapıyor, bizim çocuklarımızsa ölmek için...”

Kibrin ettiği

El Kaide ve onunla organik ilişki içinde olmasa da onun çizdiğine benzer hatta faaliyet gösteren yeni kuşak İslamcı örgütleri sadece intihar eylemlerine indirgemek yanıltıcı olur. Ancak hiyerarşik konumları ne olursa olsun, bu yapılanmalar içindeki herkesin her an ölüme hazır olması, hatta bunu istemesi gibi bir olgunun geleneksel terörle mücadele yöntem ve stratejilerini büyük ölçüde geçersiz kıldığı da bir gerçek. Ama El Kaide’nin esas gücünün, düşmanlarını çok ama çok iyi tanımalarından ve kendilerini de düşmanlarından çok ama çok iyi gizlemelerinden geldiğini düşünüyorum. Bu noktada 11 Eylül’ü gerçekleştiren farklı Arap ülkelerinden 19 gencin Batı’yı çok yakından tanımalarını ama Batı’nın, örneğin istihbarat servislerinin bu gençlerin çok uzun bir süre neye hazırlanmış olduklarını çözememiş olmalarını örnek olarak verebiliriz. Bu örnekte, Scheuer’in sözünü ettiği “emperyal kibrin” de çok kritik bir rol oynadığı açık. Batı, özellikle ABD, İslam dünyasının iyi eğitimli genç kuşaklarının kendilerine karşı öfke ve kinleriyle nerelere kadar savrulabileceklerini, ne kadar yaratıcı ve yıkıcı olabileceklerini görmeye tenezzül bile etmemiş olmanın faturasını çok ağır ödediler.

Türkiye’nin de bu noktada benzer bir konumda olduğunu söyleyebilirim. El Kaide olgusuna bakışımızı tek bir kavramla özetlemek mümkün: Gaflet. Ne bu olguyu anlayabiliyoruz, ne de anlamak için gayret sarf ediyoruz.

Bugüne kadar bu gafletin bedelini zaten kötü ödedik, bu gidişle çok ağır bir faturayla karşı karşıya kalabiliriz.

Şimdilik bu kadar...

DİĞER YENİ YAZILAR