Diyarbakır ve Batman'ı AKP mi almalı?

Haberin Devamı

Dün Güneydoğu’da AKP ile DTP arasındaki seçim yarışında hangi noktada olduğumuzu irdelemiş ve “seçimleri kim alır?” sorusunun cevabını aramıştık. Bugünse ağırlıkla bölgede hangi partinin başarılı olmasının “daha hayırlı” olacağını tartışacağız. Aslında bu dahil olmak istemediğim, ama öteden beri sürüp gittiği ve son derece hayati konular etrafında dönüp durduğu için kayıtsız kalamadığım bir tartışma.

Bunu şöyle özetleyebiliriz: Bazıları, seçmenin tercihi ne olursa olsun, başta Diyarbakır olmak üzere bölge belediye başkanlıklarının bir kısmının DTP’nin elinde olmasına (daha fazla) tahammül edemiyor. Hemen hiçbiri bölge insanı, dolayısıyla seçmeni olmayan bu kişilere göre 29 Mart’ta ne yapıp edip DTP’nin kalelerini düşürmek neredeyse bir “milli vazife.” Bu uğurda DTP’li olmayan tüm oyların en güçlü partide, yani bu sefer AKP’de toplanması yolunda bariz bir kampanya yürütüyorlar. Şaşırtıcı bir şekilde, büyük bölümü AKP’ye mesafeli, hatta bazıları düşmanlık ölçüsünde karşıtı olan bu kişiler, tabii kendileri oy kullanamadığı için, medyayı devreye sokmak istiyor, benim gibi Güneydoğu üzerine kalem oynatan az sayıda gazeteci üzerinde bir tür “mahalle baskısı” uyguluyorlar.

Kimlik ve hizmet

Dün de kısaca değindiğim gibi bu stratejinin başarılı olacağına hiç inanmıyorum. Daha fazla ele almaya değmez. Ama bir başka konu var ki onu muhakkak derinlemesine tartışmalıyız: Sahiden Diyarbakır ve diğer DTP’li belediyelerin AKP’ye geçmesi ülkenin hayrına mıdır? AKP’lilerin iddia ettiği gibi, böylesi bir gelişme Kürt sorununun kalıcı ve adil bir şekilde çözümü için elverişli bir zemin hazırlayabilir mi?

Sanmıyorum. Çünkü bölge seçmeninin önemli bir bölümünün DTP’yi tercih etmesinin çok ciddi siyasi ve kültürel gerekçeleri var. Kabaca “kimlik siyaseti” dediğimiz bir çizgi izleyen bu parti bölgede iyice kökleşmiş durumda. AKP’nin “kimlik”in karşısına “hizmet”i çıkarma çabaları, son Batman mitinginde Kürtçe konuşma yarışına giren adaylar göz önüne alınırsa, bir aşamadan sonra tıkanıyor.

Tabii şöyle akıl yürütenler olabilir: “AKP şimdi ’hizmet’diyor ama belediyeleri alırsa ’kimlik’konusunu da gündeme getirip, hatta öne çıkartıp sorunu çözebilir.” Bu yaklaşım da, bugün AKP’nin bölgede başarılı olması için çırpınanların çoğunun Kürt sorununun varlığını dahi inkar ediyor olmaları nedeniyle pek inandırıcı olamıyor. Dolayısıyla “kimlik”ten yana derdi olanların dışlanmasına yol açacağı için DTP’nin belediyelerden süpürülmesine kuşkuyla yaklaşmakta yarar var.

Siyasi temsil

Güneydoğu’da yerel seçimleri tartışırken, DTP’liler için “yerel yönetimler” den ziyade “siyaseten temsil” boyutunun öne çıktığını akıldan çıkarmamak gerekiyor. Eğer TBMM’deki DTP Grubu etkili bir şekilde varlık gösterebilselerdi, belediyelerin siyasi ağırlığı azalabilirdi, fakat olmadı. Peki belediye başkanları “siyasi temsil” misyonunu ne derece yerine getirebildiler? Hayli tartışmalı bir konu. Şahsen Osman Baydemir’in bu noktada bir hayal kırıklığı olduğunu söyleyebilirim.

Batman’da önde gelen bir DTP’li şaka yollu şu uyarıda bulunuyordu: “Belediye bizde olduğu için yeşil sermayenin Batman’da gelişmesine ses çıkarmadık, hatta teşvik ettik. Ama belediyeyi kaybedersek aynı tutumu takınacağımıza garanti veremem.” Kimileri bunu alenen bir tehdit olarak görebilir. Haksız sayılmazlar. Peki gerçekleşebilir mi? Pekala mümkün. Zira belediyelerin DTP’ye oy veren kitlelerin sistemle kurdukları ender bağlar olarak görebiliriz. Bunların da ellerinden gitmesi durumunda kendilerini iyice “sistem dışı” hissedecek olan bu tabanın hassasiyetlerini AKP nasıl ve ne ölçüde giderebilir?

DİĞER YENİ YAZILAR