Daha yolun başında bile değiliz

Haberin Devamı

Kara harekâtının kısa sürmesi; Amerikalı generallerin “bu iş sadece silahla olmaz” açıklamaları; DTP yöneticilerinin önce TBMM Başkanı Köksal Toptan, ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşmeleri; Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ile de görüştükleri iddiaları; “Eve Dönüş”, “Topluma Kazandırma” veya doğrudan “genel af” başlıklarıyla PKK’lılara nasıl silah bıraktırılabileceği yolundaki tartışmalar; yolda olan Kürtçe TV; gazetelerde peşpeşe yazı dizileri, uzun röportajlar; toplantılar, paneller, konferanslar; Başbakan Erdoğan’ın New York Times’a açıkladığı ekonomik ve sosyal paketler ve ima ettiği “kültürel” adımlar; yine Erdoğan’ın bu hafta sonu bölgede dört ile gidecek olması; Nisan ayında Diyarbakır’a da gidip çok önemli açıklamalar yapacağı yolundaki beklentiler ve bütün bunlara paralel olarak CHP ve MHP’nin giderek daha da sertleşen muhalefetleri...
Daha yazacak çok şey var, ama burada duralım ve şu soruyu soralım: Yoksa Kürt sorunu çözülüyor mu? Kasım’dan beri, bir grup gazeteci arkadaşla kurduğumuz Sosyal Sorunları Araştırma ve Çözüm Derneği (SORAR) kapsamında işte bu sorunun cevabını arıyoruz. Bugüne kadar üçü İstanbul, Ankara ve Diyarbakır’da olmak üzere 5 ayrı toplantı düzenledik. Her birine farklı mesleklerden ve farklı bakış açılarına sahip ortalama 25’er kişi katıldı. “Off the record”, yani söylenenlerin isim verilerek yazılmaması kuralıyla gerçekleşen bu toplantının sonuncusu 10 Mart Perşembe günü İstanbul’da gerçekleşti. Kara harekâtı sonrası gelinen noktayı tartıştığımız toplantıda AKP hükümetinin, şahsen de Başbakan Erdoğan’ın tarihi fırsat yakalamış olduğu ancak bunu kullanabilmesinin önünde de çok sayıda engel bulunduğu vurgulandı.
AKP’nin yakaladığı fırsat
Örneğin AKP’nin Güneydoğu’da DTP ile yarışması ve bazı illerde onu geçmesi; büyük şehirlerdeki Kürt kökenli seçmenlerin ezici bir çoğunluğunun oylarını almış olduğu yolundaki tahminler, iktidar partisinin elini epey güçlendiriyor. Yine AKP’nin, Tunceli hariç her ilden milletvekili çıkarması, yani tartışmasız “Türkiye partisi” olması da büyük bir avantaj. Çünkü AKP, Kürt sorunuyla ilgili açılımlara tepki göstereceği varsayılan milliyetçi-muhafazakâr kitleleri kontrol altına alma şansına sahip. Fakat AKP’nin aynı zamanda popülist ve pragmatist bir parti olması sorunun çözümünde ayak bağı olabiliyor. Toplantıda, Erdoğan’ın değişik dönemlerdeki açılım girişimlerinin partisi içinde ciddi tepki ve dirençler doğurduğu örneklerle anlatıldı. Son dönemde de Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ile Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in bazı çıkışları, değil parti, hükümet içinde de konsensüsün sağlanmasının kolay olmayacağının işaretleri olarak okunabilir.
Toplumsal mutabakat şart
Soruya dönecek olursak: Evet bir şeylerin olduğu, değiştiği; olacağı ve değişeceği muhakkak. Ancak daha yolun başında bile olmadığımızı düşünüyorum. Çünkü yılların kangren olmuş bu sorununun çözümü için AKP’nin performansı tek başına bir anlam ifade etmeyecek. İşin içinde uluslar arası aktörler, bölgesel stratejik sorunlar var. Hadi onları da bir kenara bırakalım, yerli aktörler de ya rollerini tam olarak bilmiyor; bilse de sevmiyor; sevse de layıkıyla oynayamıyor.
DTP’yi ele alalım. Değişik platformlarda DTP’nin “büyük bir hayal kırıklığı” olduğunu söyledim ve bu yüzden çok tepki aldım. Ancak sorunu yasal zeminde tutabilmek için tek şansımızın DTP olduğunu da biliyorum. Bu bakımdan bu partinin son girişimlerini önemsiyorum. Yine de çok umutlu olmadığımı itiraf etmeliyim. Örneğin önceki gün Ahmet Türk’ün TBMM Grubu’nda yaptığı konuşmada yeni, heyecan verici pek bir şey yoktu. Türk bu sözleri yıllar önce de söylüyordu, korkarım, böyle giderse yıllar sonra da söyleyecek.
Çözüm önündeki en büyük engel PKK. Çünkü örgütün nerede, ne zaman, ne yapacağını kestirmek imkansız. Örneğin herhangi bir kent merkezinde patlayacak bir bomba DTP’lilerin bütün gayretlerini sıfırlayabilir ki DTP’lilerin böyle bir riski ortadan kaldırmaya güçlerinin olduğunu sanmıyorum. Bir diğer ciddi engel de muhalefet. CHP ve MHP’nin dile getirdikleri itirazların, kaygı ve endişelerin hiç kuşkusuz toplumsal karşılıkları var. Eğer ciddi anlamda, kalıcı bir çözüm aranacaksa bu partilerin sürece dahil edilmeleri şart. Bunun imkansız gibi göründüğünü biliyorum, bu kesimlerin duyarlıklarını göz ardı eden bir çözüm formülü hiçbir şeyi çözmeyeceği gibi sorunu daha da derinleştirecektir.
Türkiye’nin Kürt sorununu Washington ve Erbil ile çözeceklerini sananlar epey yol katettiğimizi düşünebilirler. Çözümün Türkiye’de olduğunu ve en geniş toplumsal mutabakatı gerektirdiğini düşünen biri olarak, tekrarlıyorum, daha yolun başında bile olduğumuzu sanmıyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR