‘Çözüm değil oy istiyorlar’

Haberin Devamı

Kürt sorununda ortak aklın peşinde...

Sosyal Sorunları Araştırma Ve Çözüm Derneği’nin (SORAR) Kürt sorunu üzerine beşinci ve son toplantısı 10 Mart 2008 günü İstanbul’da yapıldı. Hemen hemen her görüşten siyasetçi, akademisyen, yazar ve gazetecilerden oluşan 25 kişi, on gün önce biten Kuzey Irak’a kara
harekatını da tüm boyutlarıyla tartıştı.

* Harekatın getirdikleri ve götürdükleri

Halk şiddetin durmasını ve Kürt meselesini güvenlik sorunu olarak gören anlayışın artık sona ermesini isterken harekatın başlaması bölgede havayı değiştirdi. Zaten genelde hareketli geçen Mart ayına, insanlar daha da politize olmuş şekilde girdi ve harekatın 8 gün içerisinde sona ermesinin de etkisiyle DTP bu hareketlilikten moral kazandı.

Harekat sonucunda PKK iki şeyi ispatlamış oldu: TSK’nın askeri müdahaleyle kendisini tasfiye edemeyeceğini ve uluslararası konjonktür ve genel hava devletin lehine olsa da askeri yaklaşım ve şiddetin sonuca götürmeyeceğini. PKK, “Harekat, biz iyi direndiğimiz için bu kadar erken bitti ABD baskısından değil” diye düşünüyor. Doğru olmayabilir ama algı bu. Bölge halkı, biriken sosyal ve ekonomik sorunlarla boğuşurken PKK’nın Dağlıca baskını gibi eylemler yapmasını, dolayısıyla her iki tarafın da “şahinlerini” güçlendirmesini anlamlı bulmuyor. Söz konusu sosyal ve ekonomik sorunlara çözümün gündeme gelmesinin ancak tekrar silahların susmasıyla olacağı düşüncesi hakim.

Harekat sonucunda AKP’de bir özeleştiri veya değerlendirme sürecinin yaşanmaması ve harekat boyunca AKP ve TSK’nın aynı çizgiye gelmesi de AKP’nin Kürt sorununa yaklaşımı bağlamında önemli bir gösterge. Bununla beraber CHP ve MHP’nin orduyla ters düşmesi tarihi bir kırılma.

* Askeri çözüm değilse ne?

PKK, daha önce beş defa ateşkes yapmasına rağmen, hiçbirinin kapsamlı bir çözümü getirmediğini, her ateşkesten sonra devletin Kürtlerin daha fazla üstüne geldiğini düşünüyor ve bunun hayal kırıklığını yaşıyor. Bununla beraber Türkiye’nin Kürt sorununu başka hiçbir aktöre (örneğin ABD) havale etmeksizin çözebileceğini düşünüyor. Bunun için AKP hükümetinin iktidarının geri kalan 3-4 yılında nasıl bir politika uygulayacağına, çözüm geliştirip geliştiremeyeceğine bakacak. Ancak benzer şekilde hükümet ve devlet de PKK’dan ilk adımı atmasını, yani silah bırakmasını bekleyecek. Bu düğümü çözmenin tek yolu, daha güçlü olan tarafın, yani devletin, ilk adımı atması. Peki, nedir bu adım(lar)?

Öncelikle Kürtlerin dil ve kültürlerinin önündeki bütün yasal ve pratik engellerin kaldırılması, Kürtçenin tamamen serbestçe kullanılması sağlanmalı. Bununla eş zamanlı olarak genel affın gündeme gelmesi de düşünülebilir. DTP’nin Meclis’te olması iyi bir şey ama onlarla diyalog kurulmadıkça anlamlı değil - dünyada hiçbir toplumsal sorun, taraflarından birini yok sayarak çözülmemiştir, dolayısıyla tüm Kürt hareketiyle, aydınlarla siyasi ilişki ve diyalog kurulması gerekir. Bu bağlamda PKK ve Öcalan da dolaylı veya dolaysız muhatap alınmak istiyor ancak Kürt halkının önder olarak gördüğü Öcalan ile “bebek katili” söylemi arasındaki uçurum meseleyi daha da çözümsüz kılıyor.

Kürt sorununa çözümün çerçevesinin nasıl olacağını da tartışmak lazım. Türkiye, katı üniter yapısıyla daha fazla devam edemeyeceğini anlayıp, federatif yapı, özerklik, merkez-yerel ilişkisi, vs gibi yönetim modellerini konuşmalı. Bu tip yeni bir yapılanma, siyasi yapıyı zayıflatmaz, güçlendirir. Fakat bunları tartışabilecek bir ifade özgürlüğü ortamı yok. TCK’nın 301 ve 318. maddeleri varken ne Kürt sorunu ne de başka sorunlar konuşulabilir. Bu meselelerin çözümü de anayasa reformudur. Anayasa’da yurttaşlık tanımının etnik temelli olmaktan çıkarılması, Anayasa’nın toplumsal mutabakata dayalı bir ilkeler manzumesi olması, yerel hakları da koruyacak prensipler içermesi gerekir. Ancak tüm bu açılımlar, PKK silah bırakmaz, ayrılmakta ısrar eder, PKK bayrağı altında yaşamak istiyoruz derse anlamını kaybeder.

* PKK’nın Türkiye ve diğer uluslararası aktörlerle ilişkileri

PKK’yı anlamak çok zor. Uluslararası platformlarda barış dili kullanan bir PKK varken, diğer yandan son dönemlerdeki eylemleriyle Türk kamuoyu nezdinde devletin elini güçlendiren bir PKK görüyoruz. 2004 yazında, AB yolunda reform paketlerinin hızla Meclis’ten geçtiği dönemde ve 2007’de, AKP seçimlerde Güneydoğu’daki oyların önemli bir kısmını aldıktan sonra PKK’nın silahlı eylemlerinin tırmandı, ki bu da çok manidar. Oysa 2002 seçimlerinde DEHAP’ın yüzde 6,2 oy alması, MHP’nin meclis dışında kalması, AB sürecinde yapılan reformlar, silahların sustuğu dönemin getirdiği umutlardı. Şiddetin çözüm olmadığını söyleyen herkesin behemehal şiddetten uzak durması gerekirken 2004’te silahlı eylemlerin tekrar başlaması, “şahinlerin ittifakı” tezini güçlendiriyor.

PKK’nın Irak ve İran’ı kullanması gitgide zorlaşırken Kürt hareketinde Barzani cephesi daha da güçleneceğe benziyor. Bununla beraber, kara harekatı sürecinde ABD Barzani’ye “ayağını denk al” demiş oldu. Kerkük’teki referandumun ertelenmesi ve bu konuda Kürt Yönetimi’nin geri adım atması da aynı şekilde değerlendirilebilir.

* AKP ne yapacak, ne yapabilir?

AKP’de, başta Başbakan olmak üzere, Kürt meselesinde yeni bir açılım hevesinde olan kişiler var, ama parti içinde bu konudaki gerilimler çok yoğun. Erdoğan, yakın çevresinde Kürtlerin olmasından dolayı dahi parti içinde bir bedel ödüyor. Bundan da önemlisi, AKP’nin oy tabanı (Güneydoğu’dan aldığı oylar hariç) son derece milliyetçi bir kesim. Söz gelimi seçim esnasında adaylar milliyetçiliğin daha yoğun olduğu kentlerde, Öcalan’ın asılması gerektiğini söylerken, başka yerlerde barış, demokrasi mesajı verebiliyorlar.

Çatışmayı durdurmada sivil aktörlerin (aydınlar, STK’lar, vb) rolü de tekrar tartışılmalı, zira bir görüşe göre aydınlar artık halk nezdinde inanılırlıklarını yitirdiler. Esas olan kamuoylarını rehabilite etmek ve yatıştırmak, çünkü ne Kürt milliyetçiliğine koşullanmış Kürtleri demokratik açılımlara ikna edebilirsiniz, ne de milletin bölünmez bütünlüğü takıntısı içerisindeki Türk halkını.

AKP’nin ortaya bir çözüm paketi önerisi sunup tepkileri beklemesi ve ona göre pozisyon alması söz konusu olabilir. Ancak bir görüşe göre de (olursa) bu ve bundan önceki tüm açılımlar AKP’nin Kürt sorununu samimiyetle çözmek istediğinden değil, yerel seçimlerde almak istediği oylara yatırım ve AKP seçimlerde Diyarbakır gibi kilit noktaları alırsa kendini başarılı sayacak, ki bu da çözümsüzlüğün sürmesi anlamına gelebilir.

GELECEK İÇİN ÖNERİLER

1. Askeri müdahale sonuç vermeyecektir. Kuşkusuz harekatın başarılı ya da başarısız olduğuna dair argümanlar üretmek mümkün, ancak nihai çözümün askeri yolla/şiddet kullanarak gelmeyeceği çok açık.

2. Kürt sorununu çözmenin ilk ve en önemli adımı, sorunun tüm taraflarıyla diyalog kurmak. Bunun için AKP’nin DTP ile arasındaki iletişimsizlik duvarını kaldırması, DTP’lilerin de bu konuda gayret göstermeleri gerekir.

3. İfade özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmadıkça toplumsal sorunları tartışma zemini olmaz. Bu engellerin başında TCK’nın 301 ve 318. maddeleri geliyor. Bu maddeler değiştirilmeli, değişiklikler kozmetik değil ilkesel değişiklikler olmalı.

4. Anayasa, yurttaşlığı etnik temelli tanımlamayan bir ilkeler bütünü şeklinde yeniden yazılmalı, dillerin serbest kullanımı önündeki yasal ve anayasal engeller tamamen kalkmalıdır.

5. AKP, iktidarının geri kalan döneminde Kürt sorununa nasıl yaklaşacağını ve çözüm önerilerini ortaya koyan bir plan sunmalıdır.

6. Demokratik açılımların ve yasal iyileştirmelerin anlam kazanması için toplumsal bir rehabilitasyon sürecinden geçilmeli. Bunun için de her iki tarafta da sözü dinlenen kişiler sürece dahil edilmeli.

* Dizi boyunca yayınladığımız 5 toplantının raporlarını
www.sorar.org.tr adresinden edinebilirsiniz.



DİĞER YENİ YAZILAR